Friday, February 27, 2009

Ikinci denemem...

Birinciyi bitirmeden ikinciye basladim; ilk calismamin ayciceklerinin dallari, bortu bocekleri beni cok yordu...



Mola veriyorum bu ikinciyle diyelim :-)


Bu arada "ibis"i unutmadim; yazicam...




Thursday, February 26, 2009

İbiş...


(Yazacagim yazacagim kim oldugunu, biraz bekleyin...)

Tuesday, February 24, 2009

Utandim ben kendimden bugun :(


Kanli bicakli dusmanim degildi...

Evet cok ama cok, ama cokcok uzulmustum onun yuzunden ama;

Cok aglamistim, bir turlu kendimi ifade edememistim ona kendimi ama;

Hic beddua etmemistim...

Hakkimi da asla helal edememistim yalniz; hala beddua edemiyorum ancak affetmeye gelince tikaniyor bogazimda bir seyler!!! Hala affedemiyorum!!!

Helallesemiyorum bir turlu onunla!

Oldukca kotu durumda oldugunun haberini aldim bugun, Tanri yardimcisi olsun ama;

duydugum anda gulumsemememi engelleyemedim :-(

evet evet itiraf ediyorum, olmayan biyigimin altindan gulumseyiverdim, yemin ediyorum refleksif bir hareketti!

Gunah cikartiyorum simdi kipkirmizi suratimla!

Evet KOTU oldum ben hep elestirdigim KOTUlerden hem de, engelleyemedim ama.

Ben bugun KOTU, hem de tartildiginda KOP-KOTU bir insan gibi
(gibi degil ta kendisi)
oldum saniyenin binde birinde, "zor, cok zor durumda olan bir insanin haberini aldim" ve dudaklarimin yanindan gulumsedim! bir ALCAK! gibi gulumsedim ben bugun :'(

Bu ben degilim.
Utaniyorum.

Monday, February 23, 2009

Kriz Mriz Makro analiz

"Aaaanddd the Oscar goes toooooooo...."

Dogu, sanatta da atagini yapti.

Bilimde de yapiyor, daha da yapacak...

Global kriz, "buyuk depresyon" hatta bazi soylemlere gore daha da agir gibi ortaya cikmis olsa da tarihi bir surece sahit olmaktayiz biz su anda.

Kanimca bu donem SSCBnin cokusunden cok daha derin bir imza atacak dunya tarihine, cunku bu donem DOGU ile BATI nin keskin hatlarla birbirinden ayrildigi ve Orta dogu ile Uzak dogunun guclendigi surecine girdigimizin bir isareti.

Ekonomik krizle harmanlanan bu yeni donemde resesyon orta ve uzak doguyu da vurdu tabii ki, Batiyi vurdugu kadar olmasa da.

Yalniz sahsi fikrim su ki Global ekonomideki sallantinin az bir payi var burada sarsintinin hissedilmesinde.

Doguda hissedilen resesyona asil sebep "gercek olamayacak" bir hizla ve ivmeyle buyume yasanmasidir bolgede ozellikle son 5 yilda.

Girilen krizin etkileriyle bir cok buyuk proje durdurulmus veya askiya alinmis sirketler kuculmus ve hatta bazilari da yokolmak zorunda kalmis olabilir ona da evet ama bundan bir sene sonra gibi, yani 2010’un ikinci ceyreginden itibaren tekrar hareketlenme basladiginda Asya’da piyasa tam anlamiyla "gazi alinmis" ve reel bir pozisyon alacaktir.

Yani kisisel gozlemim krizin suresinin bu bolgede daha kisa olacagi yonunde zira burada biliyoruz ki hala "nakit, yaraticilik ve kaynaklar" var.

Bolgedeki milyarlarca dolar nakit bir sekilde piyasaya enjekte edilmek durumunda.
Bolgedeki ulkeler muhtelif ekonomik ve sosyal anlasmalarla birbirini destekliyor.
Baksaniza Korfez ulkelerine, hele de Cin'e ve Hindistan'a!

Biz burada biraz daha yakindan takip edebiliyoruz bu gigantik iki devi: Cin’i ve Hindistan’i.

Eskisi gibi sanayii, egitim ve kalite sorunlari da kalmamaya basladi bu iki devin ve daha dokunulmamis kaynaklari oldukca fazla...Buna bir de ekonomiye bile yansimaya baslayan "daha dejenere olmamis geleneksel heyecan ve yaraticilik hala burada var" diye de yaklasirsak dogunun batidan alacaklarina doydugu ve kendi dogusunu ilan edecegi doneme girildigi yorumunu rahatlikla yapabiliriz.Bu dogus sirasindan batidan kalan tek miras “ingilizce” olacak.

Bir cok dil, din ve renk barindiran DOGUnun, kendi icinde dogal olarak "farkliliga karsi olusturdugu toleransi" tetikleyicisi olacak zira hic bir din, dil ve rengin onemi kalmayacak ne bilimde, ne sanatta ne yonetimde ne de gelisimlerinde.

Ozetle; “Dogunun dogusu”nu izleme firsati bulan tarihe gececek enteresan bir nesiliz biz.

Sunday, February 22, 2009

Oscara 6 saat kaldi!

Benim favorilerim Slumdog Millionaire...



The curious Case of Benjamin Button(abi tavsiye ettigi icin izlemistim)



Ve tabii ki Kung Fu Panda :-)




Tum aday listesine buradan bakiniz.


Abi'ye not:
Abi senin asik ahtapotlar kisa film dalinda adaymis, iyi mi?

Monday, February 16, 2009

"Baslik bulamadim iyi mi!"


“Gel Git” ilk bakista bir emir kipi gibi gorunse de degildir...

Med Cezir mi? Bir dereceye kadar olabilir ama o da değil…

Ayin dunya uzerinde yaptigi balans etkisini ogrendiginizi hatirliyor musunuz ortaokul yillarindan?

Eğer ayi olmasaydı dünyanın Kuzey- Güney kutupları ekseninde yalpalama hareketi yapacağını biliyor muydunuz?

Devrilmek uzere olan basi donmus bir fici gibi mesela.
Bu sirada kendi ekseninde donen...

Şimdi elinize bir top alın ve onu yukarı aşağı 45 derece yukarı aşağı oynatırken, kendi ekseninde döndürün.
İşte öyle bir şey…

Eğer ay olmasaydı yeryüzünde hic bir uygarlık olmazdı, bir cok belki hic bir yasam formu da olusamazdi.
Ay olmasaydi eger; dünya güneşin karşısında Kuzey- Güney ekseninde 40-45 derecelik açıyla yalpalayacağı için gün içinde yeryüzü sıcaklığı sıfırın altı ve üstü derecelerde değişecekti.

Bu, ayni zamanda okyanusların aynı günun içinde donup, erimesi anlamına gelecekti.
Elbette karalarda da aynı şeyler olacaktı.
Ne felaket ama!
Simdi varolan yasam formu yorumuyla “mavi bir felaket topu”!

Iste kocaman sularimizda gordugumuz “Gel-git”ler hayran olunasi en buyuk dengeleyici etkilerden birisinin gostergesidir evrende…

Aynı o koca otomobil lastiklerine titreşim yapmadan dönmesi için takılan minicik 5-10 gramlık kurşun parçaları takılması gibi, takmislar dunyaya o kucucuk ayi :-)
Ayni kucuk kursun parcasi misali....
Dengeliyor iste yavrucak!
kucucuk yavru aycik!

Kucuk deyip gecmemek lazim; ay bir tek dengelemekle kalmiyor o kacaman hantal dunyayi; bir de inanilmaz iklim degisikliklerini onluyor!

Yani bugün dünya bir Mars gibi yalnız, yapayalniz ve soğuktan donmuş değil ise, bu ayın ikinci etkisi nedeniyledir, bunu ogrendiginizi hatirliyor musunuz peki ortaokul yillarinizdan?

Bu dengeleyen cekim ile olusuyor “gel-git”ler denizlerde, okyanuslarda.
Sular iniyor cikiyor ya bilirsiniz; bu o kucucuk yavrucakin bizim bu denge hareketini unutmamamiz icin attigi imzadir yeryuzune...

Icinizdeki “gel-git”leri dusunun bir de...yeryuzu olun bir on saniye kendi icinizde...

Yok yok siz bir “dunya” olun en iyisi!
Oldunuz mu? Hah! iste o zaman gel-git lerinizi hissedebilmissinizdir bu soylemde.

Hadi bir de “ay” iniz olsun simdi sizin( uydu degil ama!).

“Uydu” kisiliksizdir, "Uydu" emir kipidir, yer cekiminin etkisi ile devam ettirir varligini, kimligini.
Hem bir de “raf omru” vardir uydunun, isi bittiginde sedece doner durur dunyanin cevresinde sonsuza dek belki, ama ne dunya farkindadir artik onun ne de o dunyanin...

Dilerim ki;
sizin dengenizi saglayan gercek bir ayiniz olsun, belki kucucuk ama kendi icinde yetkin ve becerikli olsun cevrenizde donen, sizden aldigi kadar size de veren.

Cevrenizde bir ayiniz olsun sizin yalpalamanizi onleyen mevsimlerinizi dengeleyen.

Hani denizlerdeki dalgalar, bize ayın ve dünyanın cekim dansini yaşatır ve o hayran olunasi dalgalarin altın köpüğü ya...
İşte o köpük, gel git etkisinin “tacıdır”…

Simdiki hissinizde, bir tac takildigini hayal edin basiniza, derin sevgiden orulmus dengelenmis guclerin eseri sadece berrak sevgiden olusturulmus, hesapsiz!

Siz dunya olun en iyisi bir de “ay”iniz olsun sizi hem yalpalamalardan kurtaracak hem de ruhunuzdaki mevsim degisikliklerinden koruyacak kimsenin gormedigi icinizde yasanan...

Sunday, February 15, 2009

"mis" li gecmis zamani orada birakacaksin...

Benim canim ablam, daha once de bir sohpetimizde "yarina ceplerin bos girmeyeceksin" demisti, duruyor duruyor bir sey sifittiriveriyor bu catlak kadin; dusunduruyor iste...

Sohpetimiz abinin bana tavsiye ettigi bir filmden etkilenmemin bu ara zaten dusuncesi icinde oldugum hassas konulara gelmisti konularin akisinda.

Hani sohpetine doyamadiginiz insanlar vardir ya;

ablam o tanimin aciklamasidir benim icin.
cokkk sabahlarimiz vardir bizim ablamla birlikte dogurdugumuz.

Abimizi de cok ama cok severiz ama ille de ablam ve ben :-) cunku biz KIZiz.. (abime hep boyle soyleyip gicik ederdik) hehehehe...


Ablacim bana "-misli gecmis zamani geride birakacaksin" dedigi anda ben "an"da yasadigim guzelliklerin yanisira; kaybettigim yillardaki etken maddeleri anlatarak kahrimin tarifini yapiyordum.

Etkilemis, simdi etken veya etkileyecek maddelerden siyrilip sadece "simdi" yi yasamami tavsiye etti bana isigim...
Bir de ozumu; ozumdeki guzelligi hatirlatti.
Birseyler dedi yine bana catlak kuzey isigim.

Baska ne anlatmaya calisti bilmiyorum; artik gecti, bitti...

Anladiklarimin otesinde anlayamadigim her sey "-mis li gecmis zaman" oldugu icin uzerinde fazla dusunmeyeyim diyorum...

Ben bu aksamki 15dakikalik sohpetten kapasitemin izin verdigi kadarini aldigim icin mutluyum.


Not1:Resim abimin nikahindan 5 gun once; biz kizlar, yani "borulceler", abilerine siki siki sarilirken cekilmistir...

Yil: valla '86 mi deseeemmm... '87 mi?
"Hep" kulaklarin cinlasin alzeimer bulasici galiba :-)


Not2:Baglanti konusunda yazinin canini cikarttim biliyorum ama hepsi bir butundu... tik lana tik lana okunmasi gerekiyordu.. yoksa bu yazi 78 sayfa olacakti ve kimse okumaz idi....

ha gayret...

tik.tik.tik...

Saturday, February 14, 2009

DIKKAT! Bu baligi yemeyin!!!!


Hurriyet net de gorunce sasirdim kaldim!

Bu arap korfezinin baligi cunku!!!(İstanbul Üniversitesi (İÜ) Su Altı Enstitüsünden Doç. Dr. Ahsen Yüksel, ana vatanı Kızıldeniz olan ancak küresel ısınma nedeniyle son yıllarda Süveyş Kanalı'ndan geçerek Ege ve Akdeniz kıyılarında sıkça görülmeye başlanan balon balığına karşı tüketicileri uyardı.)

Hatta o kadar cok animiz var ki bu balikla, animsamak icin oyuncagi bile var bizim evde... Hala Bir tanesini yakaladigimizda "dayi" nin kucagina atariz, o da sismesini bekler, balik sisince(sismesinin sebebi dusmanini korkutmak icin ama sisince de cok sevimli oluyor) dayi bizi guldurmek icin elinde 2-3 hoplatir sisen baligi "ay ay cok korktum ne bicim canavar buuuuu" der denize atar elemani...

Yani bizim tanismamiz da cok sevimli ve acayip olmustu bu balikla; tutuyorsun elemani; oltadan cikartirken ve cikartana kadar normal boyutunun 3 kati filan oluyor... Sisiyor da sisiyor hayvan!Balon gibi!

Ilk tuttugumuzda "aa ne seker lay lay lomm bir de yesil balik yiyices!" diye atmistik buzluga fakat ayni gunde bu balon baliklar konuyu abartti!



Bizim Caniko capayi cekerken bir tanesinin agzi capaya takilmis "capayla balik tuttuk hahahha derken ;daha da tuhaf bisiy oldu; capa yukari gelirken biri sanki "birakma beni asskimm beni de aaallllllll" der gibi yukari yuzuyordu...Aldik tabi onu da kepceyle!

Aksam, bu gun boyunca tuttugumuz; tutulduktan sonra acayip sumuksu olan baliklari yemesek mi diye dusunup balik cinsleri kitabina basvurduk:
"Bu cins yendikten sonra 5 dakika icinde insani felc edip oldurur sakin yemeyin!"

Iyi mi? :-)

E tabii ki yemedik.

Fakat daha sonra uzak dogudan cok daha enteresan bir bilgi duydum:
Bu baliklar aslinda yenebiliyormus, fakat cok ozel bir muamele ile zehiri cikartildiktan sonra!
Japonya'da bir musteri bu baligi siparis ederse; garson alkislamaya basliyormus, ve sonra diger musteriler...
Baligi servis etmeden once musteriye kagit imzalatiyorlarmis "kendi irademle bu baligi siparis ettim" diye.

Sonra musteri tatliya gectiginde garson tekrar bir alkis baslatiyormus ve tum restoran alkisliyormus.
Adam olmedi diye heralde ne bileyim...

Amcaya afiyet olsun ama sahsen ben, oldum olasi adrenalinli hic bir seyi sevmedim sevemedim; lunaparktaki donmedolap da dahil:-)

(bana sakin "o zaman neden suyun altina 25metre daldin demeyin, onun bana ait hikayesi baska cunku:-S )

Friday, February 13, 2009

My life...

Benim tuhaf bir halim vardir.

Hemen etkileniveririm... Bir hipnoz deneme seansi anim vardir ki sormayin gitsin :-)

Yasam boyu etki ise bende anlik etkilenmenin sonrasinda uyunan uykunun ertesinde olur.
Yani torpulenmemis bir empati damarim vardir benim, ama anliktir.Bilinc sonra gelir bende ama anlik etkilenmenin heyecani da bam baskadir.
Onu seviyorum aslinda, beni enerjik ve gundemde tutuyor.

Benim icin cok degerli bir arkadasim; abim; gecen gun msn de pat diye "My life" i seyret dedi.Ama a kadar cok istiyor ki seyretmemi; kayitli filmi, ustelik ozel ugrastigi bu filmi neredeyse bana bir sekilde gonderecek! Yurt disina! yani internette yapamasa bile gonderecegini hissediyorum!

"Bi dakka, bi dakka yaaaa" dedim, benim "Alinmis ama izlenmek icin bir sebep bekleyen filmler" rafima gittim; biliyorum cunku film var bende, alirim filmleri oyle beklerler izlemem icin bir sebep olmasini... "Var abi" dedim, slogani "Every moment counts"(her saniyenin degeri var) degil mi dedim. "Evet.. ama simdi sen nerden buldun o filmi hemencecik" dedi, anlamadi durumumu; ben "Ben deli gibi film alirim, izlemem icin bir sebep beklerim" dedim.
Ne dusundu bilmiyorum.

Sonunda, bugun nitelikli bir zaman ayirip izleyebildim guzelim filmi.
Yillardir bir film seyrederken agladigimi hatirlamiyorum.
Gozume cok fazla sayida cop batti!
Bu oyle bir parca.

Tavsiye ederim.MY LIFE!

Niyeyse konu resmi olarak 3 aylikken, keltos halimle, anneme kahkaha atan resmimi koymak geldi icimden :-)

Tuesday, February 10, 2009

Babama


Ruyamda gordum seni dun gece babam,
Yillarin yordugu gozlerinin icinde
Gordum vallahi yine o heyecan o buyuk nese
Simsiki sarildim doyamadan sana biricik babam.

Ozledim o kocaman sevecen kalbini
Oksadim ruyamda sefkat dolu yuregini
Sen biyik altindan gulerken gosterdim sevgimi
Uzaklardayim, seni cok ozledim babam.

Hic soylememistim onbes yil sana
Kurulamak isterdim gozyasini gelin duvagimla
Ben evlenirken cok huzunluydun gormedim sanma
Ben hep senin simarik kuzunum babam.

Saclarimi oksardin uykum geldiginde
Ayirmazdin ucumuzu de gosterirdin sevdigini de
Hep beni daha cok sev isterdim "kara kizim" dediginde
Bana hic kiyamadigini anne olunca anladim babam.

Hep ozlemle gecti yillarimiz
Biliyorum hep fikrindeyim ben aklinda hep "o kucuk kiz"
Fotograflarina bakiyorum hasretle kaldigimda yalniz
Ozlemin hep icimde biricik babam.

Simdi cok uzaklardasin benim canim babam
Ablama kocaman bir opucuk siparis verdim sana yollanan
Simsiki sarilacak sana diyecek ki "Bak bu kucacik da ondan"
Yerime de diyecek "Dogum gunun kutlu olsun biricik babam!"

Monday, February 09, 2009

Buyume sancilari...


Saat 15:20 filan bugun...
Sersem gibiyim, bir suru karisik tablolar, formuller, toplantilar, kritik karar ve konusmalar...
Zor bir is gunu yani...

Saat 15:20 telefonum caldi, tesaduf cok onemli bir konusma icin telefonumun sesini acmistim az once, acik unutmusum telefonu, aninda duyup zipladim telefona disari ciktim tabii; diger tarafta kurabiyem sesi aglamakli, servisten ariyor beni ve ingilizce konusuyor(kesinlikle ne evde ne de telefonda ingilizce konusmaz, TVde de turkce seyredilir seyredilecekler! yasak cunku :-), mesaji aldim ben ama; onemli bir sey var(?).

"Ne oldu bebegim?" dedim, bu sesi biraz titreyerek (aglamaz kolay kolay; hele de serviste(!) cocuk kurallarina aykiriymis aglamak besinci sinifa gidince) "There is some people here that i wanna report to the principle, will you help me tonight to word my application?"(mudure sikayet etmek istedigim bazi insanlar var burada basvurumu yazarken bu gece bana yardim eder misin?)

Birilerine ders ve/veya mesaj vermek istedigini anladim hemen tabii "Tabi tatlim, takma kafana eve gidince ara beni meraktan oldurme, catlatma ortamdan" dedim kapattim.

Artik birbirimizin satir aralarini okuyabilecegimizi de kurabiyemin de ogrendigini gormus oldum boylelikle icin icin de sevindim laf aramizda icim pir pirken.

Eve gidince telefondan beni aradi gozyaslari ile karisik "yaaaaa...uwaaa...odu budu ondana udduuu.. soona benn.. dididi dedimm.. diaa buwaaa!!!"

"Kuzum ben bisiy anlamadim, senin sinirlerin bozulmus anlasilan simdi aglamaya doy, iyice agla,sonra yuzunu yika sakinlesince beni bir daha ara tamam mi?" dedim "tamam" dedi.

Boyle sakin sakin anlattigima bakmayin, icimin yaglari eriyor telefonda duydugum her bir goz yasi bogrume saplaniyor ama.. ne yapacaksin..
Birisinin sakin olmasi lazim :-)

Asirlar gectikten(yoksa bana mi oyle geldi bilmiyorum) sonra kurabiye tekrar aradi beni.
Serviste kendisinden 3 yas kucuk 2 kizla tartismislar, kizlardan biri bunun gozune bir sey(sanirim deodorant filan) sikmis, gozu cok acimis, istese onun kemiklerini oarcikta kirabilirmis, yapmamis, bir de kotu kelimeler soylemisler, bu cevap veremezmis cunku ben ona kendinden kucukleri korumalisin, bir de tartismadan konusarak sorunlarini halletmelisin diye ogretmisim, ama bu nasil birseymis? ben ne bicim ogretiyormusum ona? baskalari oyle degilmis...ben ona kendisini korumasini ogretmiyormusum... hemen bu gece ogretecekmisim...
(talimati aldim)

"Tamam annecim; sen simdi gozunu bol su ile yika sana ogrenmen gerekeni bu gece kesinlikle ogretecegim" dedim ve kalbimin yarisi ofiste diger yarisi evde mesaiyi tamamladim.

Bu gecenin ozeti matematik sinavina calismamizin haricinde; ve saatlerce konusmamizin otesinde; guzellik ve iyiligin her zaman yabaniligi yenecegi konusunda kurabiyemi ikna etmem oldu.

Bir de okul mudurune baska cocuklari sikayet etmeden olayi anlatarak bir yazi yazdim "...ben kizimi medeni insanlarin konusarak anlasacagi dogrultusunda yetistiriyorum, ve saniyorum ki 70 kusur milletten gelen cocuklarimizi barindiran okulumuzda da bu ogreti var, sizin bu konu ile yakindan ilgileneceginize inandigim icin bu yaziyi yazdim...filan...Bu konuda ne yapildigi konusunda lutfen beni bilgilendirin" diye.

Bir sorumluluk verdim.

Hadi bakalim ne olacak...

Not: Kurabiyem cok mutlu bir sekilde yatmaya giderken az once "kendimi harika hissediyorum" dedi :o)

Not2: iyilik kazanacak

Not3: vallahi de bilahi de iyilik kazanacak...

Saturday, February 07, 2009

Bir tek hakka bircok yasam sigdirabilen insanlar - 2

Degisikliklere kolay alisamamisimdir oldum olasi; henuz olusagelmis bir durumu aninda unutup hemen diger tarafa yuruyup gidenlere de imrenmisimdir...

Takilarak yasiyorum belki de ne bileyim...

Kimi vardir evlenir, bakar bu is yurumeyecek ne kendisi vakit kaybeder ne de karsisindakine vakit kaybettirir evlilik kadar ciddi bir ortakligi bile aninda bitiriverir...

Otekinin de umuru degildir; arkalarina bile bakmadan yurur giderler ikisi de aksi iki yone...
Simdiki gencler boyle!

Bizim yetistigimiz nesile gore cekip gidivermek cok ayipti...

Ama neden elestirmek lazim ki ille de; kendilerine mutluluk icin sonsuz hak taniyorlar iste!

Kimi vardir pire icin yorgan yakarcasina yillarin emegini verdigi is yerinden tek bir sozcuk yuzunden bumbuz sogur oradan ve o sozcugun ciktigi agizdan; basar istifayi ne vefa ne cefa hic biri yoktur, bir nefeste terkedis yoluna girer...

Bir damla aci duymadan yeni sayfasini acar bem beyaz; yeniden yazmaya baslar...

Kimi vardir, mesela evlilik konusunda inanilmaz enerji doludur; haa bu olmadi mi? Bunu boz digerini yap garanti belgesi var firmaya iade et misali evlenir evlenir bosanir...

Hala bulamaz ruh ikizini ama hala enerji doludur bir gun bulacagina inanmaktadir...beyaz atli prensini veyahut prensesini bulacagina INANMAKTADIR! Hatta belki su kapinin ardindadir O!

Bazisi bu enerjik heyecan icinde sasirir onceki "aynisiyla" bir daha evleniverir basina "yine" ne gelecegini hesaplamadan..
hehehehhe(kizma kuzey isigim, saka yaptim:-P)

Bir digeri evlenmeden daldan dala konar ancak aglamaz hic bir gidenin arkasindan oldugu yerde bir sebep yokmus gibi gorunurken birakiliveren kendi olsa bile...

Ben iste ne oyle, ne de soyle yapamadim hic yapamadim; hic alisamadim ani degisikliklere; yasamimda denedim bir sure belki ancak o kadar gercekten uzakti ki bu deneme "impulsive" davranis olmaktan oteye gitmedi benimkisi.

Evlenmeye karar verip, evlenip, bu isin yurumeyecegini nikahtan hemen once bile hemen gorup, yanliz kiyamayarak buna bir sans daha verip, cirpinip, gercek ne diye dusunup, karar verip bosanmam arasinda bile 11 yil gecti.11 koca yil gitti hayatimdan hayatimin en buyuk odulu bir tanem kurabiyemin maliyeti idi bu 11 koca yil!
Kurabiyemi tanidiktan sonra simdi olsa yine yapar miyim?
Hayir!
11 degil 22 yil hatta omrumu bagislarim ben o guzellige!
Iyi ki tutulmusum :-)

Calistigim is yerlerinde ikinci gunden itibaren gonlumde "vefa borcu" kasasi olusturmaya basladim... Hep tutuldum; girdigim yerden cikmak istemedim hic bir zaman...
Cikmam cok gerektiginde ise; zaman aldi benim icin oradan cikmak hep.
Imzayi attim, ancak yuregimden atamadim.

Ama insanlar tutumlu iste boyle benim gibi comertce harcamiyorlar yillari hayatlarindan gani gani!

Sayarak harciyor hayran oldugum o "Bir tek hakka bircok yasam sigdirabilen" insanlar yillarini aylarini, gunlerini hatta anlarini...

Masallara asla inanmiyorlar, gulup gecerken bir masal uzerinde bir dakikadan fazla dusunmuyorlar; ayaklari yere basiyor hem de...

Devamli bir masalin pesinde olan bir cins olduguma inanmaya basladim son gunlerde.

Artik iyiliklerin karsisina cikan acayiplikler uzmuyor beni ama hala bir masal tadinda yasamaktan hatta masalin kendini yasamaktan da kendimi alamiyorum.

Ben hala cirkin ordek yavrusunu dusundugumde gozlerim doluyor "aslan ordekim" deyip alkisliyorum onun vazgecmeden arastirmasini yasama tutunmasini ve guzeller guzeli bir kugu olmasini sonrasinda;

kulkedisi balodayken ve saat 12ye gelmek uzereyken bir yandan gozum kapinin onunde "hadiiii hadiiii araba kabak olacak cabuk cik oradan" diye haykiriyorum elimde olmadan hala, ve o kadar cok gurultu yapiyorum ki kizcagizin akli karisiyor, dusuruveriyor ayakkabisinin tekini;

gun icinde kargalari izliyor tilkiyi dusunuyorum "yahu hangisi daha akilli aslinda" diyerek satir arasindan ve karganin aklindan baska mesaj yakalamaya calisiyorum;

agustos bocegi ile dalga gecen karincayi goruyorum ama tam da emin olamiyorum asil dalga gecen agustos bocegi mi diye, yaptigi CDlerle Isvicre bankalarinda gani gani hesaplari oldugunu dusunmekten kendimi alamiyorum;

bir de emin olamadigim, o kurt gercekten o kirmizi baslikli kizi yemeye niyetli miydi? yoksa savunmasi gecerli miydi "ben onu babaannesine ulastirmaya ugrasmistim, ama ayni zamanda ormanda yalniz gezmemesini ogretmeye calisiyordum onun iyiligi icin" diye...

Ne bileyim...

Arkani donuverip gidivermek cok kolay kulkedisi gibi bir cok endise ile bircok guzelliklerden kendi guvenli kullerine donmek icin.

Cekip gitmek kolay da; zor olan hayatindan cikartmayi basarabilmek; yani aklindan, yureginden, fikrinden...
"Ruhum bir dis macunu olsa da siksam atsam icimden O seyi" derim herhangi birseye takildigimda ve aklimdan cikartmak istedigimde...

Bir gun birisi mincik mincik sikilan dis macununun masalini da yazar belli mi olur?
Dis macununun oykusu de ne ilginc olur hani degil mi?

Ben en iyisi her buldugum kurbagayi opmeye devam edeyim; kim bilir... yarin ne olur???

:-)


Thursday, February 05, 2009

Klavye esirleri...

Gunluk kucuk hatirlatma notlari haricinde en son elinize kagit kalemi alip; yok 2 degil; ama hic olmazsa 1 paragraf yaziyi ne zaman yazdiniz?

Veya bir siirin tamamini degil; bir dortlugunu de degil; tek bir dizesini belki???

Cocuklarimiza bakiyorum bir de!

Neredeyse gunluk ev odevlerini bile bilgisayarda yapmaya basladilar gectim projeleri...
Iyi ki matematik dersi var da kalem tutmayi unutmuyorlar...

Eskiden bazi deyimler vardi "eli kalem tutan" veya "murekkep yalamis" diye bizim torunlarimizda bunlar "parmagi klavyeye tiklayan" veya "yazicinin fisini takmis" olarak mi degisecek?

Sizi bilmem; benim canim bu sabah uyandigimda kendi el yazimla birseyler karalamak istedi, cok sevdigim bir siiri yaziverdim, bir de kenar susu yaptim kagida...

cok iyi geldi...


Wednesday, February 04, 2009

RETAKE!

Bizim meshur arapca defterini anlatirken soylemistim, kurabiyem birinci sinifa basladigindan beri tum okullarda arapca dersi zorunlulugu gelmisti.

Benim icin bu durumun hic bir sakincasi yoktu, ayrimci bir yapim olmadigindan hic bir dini, irki, rengi ve/veya dili ne asagilarim ne de ove ove goklere cikartirim.
Butunun varligina inanmak ile ozune aidiyet duygulari arasinda o kadar hassas pamuk ipligi inceliginnde cizgi vardir ki korunmasi gereken...

Beni taniyanlar bilirler, bu ayari cok iyi dengelemeye calisirim ve kurabiyeme de sadece siyaha veya beyaza degil; milli duygularina yurekten sahip cikarken ayni zamanda tum renklere de saygi duyabilmenin mumkun oldugunu ogretmeye calisirim...

Bu sebeple bir anne olarak benim acimdan "bir de arapca ogreniyor olmasi" sadece bir avantaj olabilirdi.Hazir bu bolgede yasiyorken fazladan bir dil ogrenmis olacakti ki bu bizim icin fazladan bir bilgi demekti.
Ogrenilmis hic bir extra bilginin kimseye zarari olmamisti o kisiyi daha da yetkin hale getirmekten baska.

Ustelik besinci yila girdigimiz bu yila degin gozlemliyorum ki bu zorunluluk bizi asla zorlarcasina degildi.

Arapcadan sinifta kalma olmadi kimse icin mesela.

Hangi cocuk ne kadar alabiliyorsa ona o kadar yuklediler.

Bir sure sonra sinifi seviye seviye gruplara bolduler.

Cocuk gecer not alana kadar ayni sinav kagidinin uzerine RETAKE(yeniden al) yazip geri verdiler.

Ayni cocuk ayni sinav kagidini gerekirse calisip gelip, calisip gelip 5 kez yeniden aldi; ta ki gecer not almayi basarana kadar.

Hic birini arapca ogrenme hizi sebebiyle ne yerdiler ne de ovup goklere cikardilar.
Amac gercekten "ogretebilmek" yani!

Son sinavimiz biraz agir geldi kurabiyeme, icler acisi bir skor ile "Retake" damgali sinav kagidini eve getirdi hafta basinda : "Anneeeee arapcaci bana takti!"
"Kizim niye taksin arapcaci sana bir bir bir dir dir dir"konusmaya baslamisken elime tutusturuverdi kagidi ben soyle bir goz atip basladim gulmeye... Kaptim isirdim kurabiyenin yanaklarini...

Kagidin sol ust kosesine bakmak gerekiyor sirinligin hat safhasini gormek icin:

bizimki sorulara bakmis...bakmis..bakmis...
hicbir sey anlamayinca aglayan bir surat cizmis ve HELP! diye bagirtmis surati,

sonra "hadi bari elimden geleni yapayim" deyip ciziktirmis bir seyler...

ogretmeni kontrol edip RETAKE yapinca sinavini yine ustune not dusmus "booooooo!"(aglama sesi) diye :-)

En cok hosuma giden de butun bunlara (notlara komik suratlara falan) artik okullarda kizilmiyor olmasi, cocugun ne sekilde olursa olsun kendisini ifade etmesine izin verilmeye baslanmasi...

Bizim zamanimizda oyle miydi ya???



Sunday, February 01, 2009

Mutlulugun resmi...(3)

Mutlulugun resmini yapmaya karar vermem ile bugun arasinda enteresan gelisti ressamlik hevesim.

Ben bu resmi yapmaya karar verdigimde aklimdan gecen Nazim'in Abidin Dino'ya soyledigi
"sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin?
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolaşan kırmızı balığınkini
sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin?" dizeleri idi...
Cok sevdigim bu dizeleri en iyi ve gercek anlami ile "kendi gul yanakli bebemi emzirirken" anladigimi animsarim hep...

Iste herhangi veya hic bir sebeple oyle cikivermisti aklimdan "yagli boya ile mutlulugun resmini yapsam"diye.

Resim ogretmenimle ilk bulusmamiz daha cok tanisma gorusmesi idi.
Yapmayi beceremedigim ve ismini kendim koydugum "Utanc Tablo"m onu guldurdu, daha dogrusu kendimle alay etmem keyiflendirdi diyebilirim...Bana bir iki karalama yaptirdi, karakalem calismalarimi gosterdim ona bir de sanki bana moral yuklemesi icin...
Benim heyecanimin onu da heyecanlandirmaya basladigini duyumsuyordum; bana "peki ilk etapta ne yapmak istersin?" diye sordugunda soluk almadan "reproduksiyon" dedim.

Kosulsuz bir Van Gogh hatta iki Van Gogh resmi uretmeliydim.

Birlikte elimizdeki materyallere bakarken "hadi sec" dedi...
Ben yine sayfa numarasi ezberimdeyken gosterdim once yapmak istedigim resmi:"buna daha erken" dedi, "bunu da yapacaksin ama daha sonra"...

Ben yine heyecanla ikinci tercihimi acip gosterdim "hah simdi oldu!bakalim getir malzemelerini"dedi Vincent Van Gogh'un "14 Sunflowers in a vase"(vazoda 14 ay cicegi) eserine bakarken...
Malzemelerimi incelerken bana bir sure sonra reproduksiyon askindan vaz gececegimi, bu isin teknigini ogrendikten sonra kendi duygularimi da katarak bir eser yaratmanin bana cok daha buyuk hazlar verecegini anlatmaya koyuldu...

Ilk reproduksiyon calismama basladim.



Bana "sovalye lazim sana" deyince ben "ah yok benim sovalyeye filan ihtiyacim yok boyle iyiyim, kim ugracasacak elin adamiyla" dedim gulustuk...

Bu arada benim sandigim "sovalye" aslinda "sovale" imis galiba, o zaman ben de "oh tamam o zaman edinecegim bir adet 3 bacak" dedim.Dubai'de bu 3 bacakli sovalyeyi bulmam epey zor oldu ama :-)
Fircayi ilk tuvale degdirdigim andaki titrek urkek parmaklarim artik daha kivrak hareket etmeye basladilar(sovalyem bana cesaret verdi sanirim:-).





Inanilmaz keyif almaya basladim yaptigim isin ip uclarini da ogrenmeye baslayinca...
"Senin serbest bir stilin var dedi hocam!




Yasasindi!!

Benim (bile) bir "stilim" vardi artik boyarken...

Isin ilginc bir yanini da bugun farkettim, bu yaziyi yazmak icin "14 ay cicegini Van Gogh neden boyamis acaba" diye internette dolasirken, gozlerime inanamadim!

Ay ciceklerinin Van Gogh icin cok ozel onemi varmis.
11 adet ay cicekli eser yaratmis.

Sari, onun icin "mutlulugun" semboluymus...
evet evet..
mutlulugun...

Ayni benim "mutlulugun resmini" yapmaya karar vermem ve ilk calisma olarak bu resmi anlamini bilmeden secmem gibi..

bu yaziyi en sevdigim sari kazagimi giydigim gun yazmaya karar vermem gibi...

Ayrica; ay ciceklerinin Hollanda edebiyatindaki anlami da fedakarlik ve sadakat imis...

Hem bir de ayciceklerinin yasam ve olum zincirini cok iyi anlattigi da dusunulurmus; hele bu sonuncuyu okuyunca bir de "altin oran" konusunda azicik bilgim oldugundan bana cok cok cok anlamli geldi yapmis oldugum secim...