Thursday, May 29, 2008

Ilginc bir haber

Bu bolgede olunca ilginc olaylari taze taze duyma sansi oluyor ve kulagimiza gelen haberlerin bazilari ile de tarihe donup bir goz atma ihtiyaci duyuyoruz.

Haber Mogol Imparator Alemgir'in el yazisi ile 16.yuzyilda yazdigi Kurani Kerim'in satilmaya calisilirken suc ustu yapilmasi ile ilgili.

Şah Cihan’ın oğlu Mogol Imparator Alemgir (Aurangzeb)(1658 - 1707) büyük Moğol hükümdarlarının sonuncusu imis.
Hindistan, Pakistan, Afkanistan ve Bengladesin yonetiminde 56 yil tahtta kalan Alemgir, en uzun sure tahtta kalan imparator unvani ile anilmakta imis.
Cok tutucu bir muslumanmis.

Döneminde, İmparatorluğun sınırlarını en geniş durumuna getirmiş, ama kendisinden onceki Imparator Ekber’in uyguladığı temel kuralları ortadan kaldırmış, bu da imparatorluğun sonunu hazırlamış.
Oysa Imparator Ekber kendisinden once hukum surerken uyguladığı kurallarda adalet duygusuyla davranmış ve Hindu vatandaşların Müslümanlarla eşit muamele görmelerini garanti altına almış, ayrıca onların inançlarının saygıyla karşılanmasını sağlamış.

Alemgir'in en ilginc ozelliklerinden birisi hukum surdugu donem boyunca imparatorluga ait mal varliginin bir kurusuna bile kendi sahsi ihtiyaclari icin dokunmamis olmasi imis.

Kendi sahsi ihtiyaclarini geceleri el yazisi ile yazip tamamladiktan sonra sattigi Kurani Kerimlerden sagliyormus.

Gecen hafta Hindistan polisi, 44 yasindaki hintli bir adami Alemgirin yazdigi bu Kurani Kerimlerden birini 50milyon dolara satmaya calisirken yakalamis ve Hydarabat savciligina sevk etmis.

Sozkonusu Kurani Kerim 13.5 kg agirliginda , 39.5 CM uzunlugunda ve 20 CM enindeymis.

Yazilari altin ve gumus renginde bu kutsal kitabin her bir sayfasi ayri bir parfum kokuyormus.

Ilginc bir nokta daha, (en cok buna sasirdim) o donemin ilkel sartlarina rahmen kutsal kitabin her bir sayfasinda yangina karsi dayanikli bir tur kagit kullanilmis.

Tuesday, May 27, 2008

Ablam geldiiiii :)) Ama gidiyo bile :'(

Yurt disinda yasayanlar bilirler.Gunler bazen o kadar hasretle gecer ki; hep birilerinin gelis oburlerinin gidis tarihlerine capa atarak gecirirsin gunleri.
Biz de ozlemle ablamin gelisini bekliyorduk, bir hafta kalacakti ama olsundu.. Geliyordu ve ona sarilip biraz aile biraz memleket koklayacaktik ya...
Doldurdu bavulunu yufkalarla zeytinlerle mantilarda geldi ablacim benim gecen hafta ama zaman ruzgar gibi gecti...
Sarildik koklastik, sabahlara kadar oturduk laf lafi acti doyamadik sohpete, fitidi fitidi gezdik; ama bir hafta dedigin nedir ki?
Gecti, uctu gitti.
Yarin gidiyor:'(

Iyi yolculuklar ablacim, gule gule git e mi..
Hem surda yaz tatiline ne kadar kaldi, biz de gelicez ya, simdi o tarihe atacagiz capayi ve baslayacagiz yine ozlemle beklemeye...

Daginikmisim... pohhhh...

Hic de bile..
Sanatci ruhluyum ben...

Kurabiyemi bir gun mecburiyetten is yerime goturmek zorunda kaldim.
Masami gorunce bana "bana bir daha odani topla diye kizarsan ben de git isyerindeki masani topla diycem sana" dedi :)))

Ben de ona mesleginde basarili olan insanlarin sanatci ruhlu oldugunu, o daginikligin bir goz yanilsamasi oldugunu, aslinda orada gozun bile algilayamadigi deriiiinnn bir duzen varoldugunu anlatmaya calistim.



Gozler fildir fildir beni dinledi; yakin bir zamanda bu hayat dersinin bana hos bir sekilde geri donecegini biliyor, merakla bekliyorum :)))

Balik macerasi 2008-1 Imdaaakkk benzin bittiii!!!

Bir onceki postumdaki fotografi kurabiyem cekmisti Hint Okyanusunun parcasi Arap Korfezinde, tam da gunes batarken.

Bu yil Dayi, teknesini degistirdi, daha rahat bir tekne ile cikiyoruz neredeyse her Cuma baliga.
Daha once yazacaktim balik hikayelerini ama Dayi ile Civcivin buyuk ogullari Amerikadan gelmeden yazamadim, tekneyi ona surpriz yapacaklardi cunku.



Caniko hep bizimleydi tabii


"Colun kiyisinda balik mi olurmus canim" diyenlere itaf edelim minik bir resim :)



Arada komik seyler de olmuyor degil hani; ornegin 2 hafta once denizin ortasinda benzinimiz bitti:))



Megersem deniz dalgali olunca daha cok benzin gidermis; biz ne bilelim yani.. yahut dayi ne bilsin di mi efenim...

Ilk soku atlattiktan sonra demir atip (allahtan capa vardi:)) sahil korumayi aradik.. Kurtarma botu bizi bir 5 kere filan, biz sahil korumayi bi 10 kere filan aradiktan yani 1-1,5 saat gectikten sonra kurtarma botu bizi buldu :)



Bottaki bir gorevli bizi kendilerine baglarken digeri de bir yere telefon acti; arapca birseyler soylerken telefonda, ben de yalandan tercumeye basladim :
"Alooo!! Haa, Muharrem abeee!! Bulduk salaklari! hee.. ne mi? ha yogh yogh Ismayil bagliyor simdi... bi halttan annamiyo gibi bunnar, zaten 3 tanesi kadin bunnarin bi ise yaramaz.. ha... ha.. tamam abi, iyicene bi gizarim ben onlara bi daha iyi ayarlasinnar benzinnerini.. ha taam abi eyvallah" deyip kapatti telefonu, tabe bern tercume ederken digerleri de kikir kikir gulmemek icin titreyip durdular.

Neyse efenim biz baglandik sahil korumanin tekneye, tingir mingir...





giderrkennn.. bir marinaya cekti sahil koruma bizi, lokal balikci teknelerini gorduk. Vikinglerin kurek cekerek ilerlettigi "haydii yallah hop hop hop"(bi cizgi filmde vardi biz kucukken) tekneleri animsatti bana bunlar.





Benzin alip donuse gectigimizde hepimiz heyecan ve yorgunluktan bitap dusmus ama bir de cok eglenmis olmanin huzuru icinde idik...


Tuesday, May 20, 2008

sessiz...



Bugunlerde durgun bir su gibiyim...

Bir bardak su degil... Ucu bucagi gorunmeyen engin ve dingin bir kocaman su!

Kafam herhangi bir dert ile mesgul falan da degil sukurler olsun ama iste ne bileyim tuhaf bir sakinlik coktu uzerime.

Sanki hareketlerimde bile bir agirlasma ve sukunet var.

Agir cekim yasamak ister gibiyim her seyi...

Konusandan cok dinleyen, yazandan cok okuyan olmak istiyor icim.

Kurabiye yattiktan sonra ses yapsin diye actigimiz televizyonu da kapatiyorum.Muzik bile calmiyorum.

Okudugum kitabi soyle kucagima yuzustu yatirip icindeki yazilara "sssstttttt!" deyip gulumseyerek sessizligi dinliyorum.

Cok keyif aliyorum sessizligin sesinden bugunlerde.

Elektrikli aletlerin hemen hepsi, miknatisin iki arti ucunun birbirine yaklastigindaki gibi itiyor beni.

Isyerine gitmesem; sanki bilgisayarin "power" tusuna basmak bile gelmiyor icimden.

Mutsuz filan da degilim hani.

Durgun,sessiz,sakin.. batan gunesin altinda kizila donusen su gibiyim...

Sunday, May 11, 2008

Anneler Gunun(m)uz Kutlu, Cocuklarimizla Mutlu Olsun



Can Dundar, annesine acik mektup yazmis; gozumde bir damla yas ile okudugum bu yazinin altina benim de imza atasim geldi...

HEPIMIZIN, ONCE ANNELERIMIZIN ANNELER GUNU KUTLU OLSUN


"Sevgili annecigim,

Ne garip; yeni yeni farkediyorum ki, çocuklari anne olunca çocuklasiyor
anneler... Ve insan, zamanin nasil insafsiz bir ögütücü oldugunu bu rol
degisiminde anliyor. Eminim karnindaki ilk tekmemden, hatta doktorlarin
bundan sonra agir kaldirmak yok müjdesinden beridir iki kisilik yasiyorsun
yasami...

Dogum odasinda bir küçük el saçlarina tutununca degisti hersey ve o el, o
saçtan hiç eksik olmasin istedin. Kimbilir kaç geceyi karyola basuçlarinda
derin iç çekisler dinleyip hüzünlenerek uykusuz geçirdin, kaç emzirme seansinda bitkin uyuyakaldin. O gün bugündür hayati, bir toprakla çiçegi kadar ortak üretiyor, tüketiyoruz.

Yol boyu, kusurlarini hiç görmedik birbirimizin, yeteneklerimizi abarttik
karsilikli; toz kondurmadik üzerimize, kol kanat gerdik...

Ben dünyanin en iyi evladiydim, sense tarihin en iyi annesi...
Her çiglikta basucumda bitecegini bilmenin güveniyle büyüdüm. Her derdimde benden çok
dertlenecegini bilmenin o bencil aliskanligiyla ayakta kaldim.

Sevginle donandim... Ama sonra birden o korkunç çark devreye girdi ve yasamin acimasiz kurali isledi: Büyüdüm... Senin kollarinda senden habersiz, bambaska bir ben çikti ortaya. Bazen o eski ben e hiç benzemeyen bir ben ...

Çünkü farkettim ki anlattigin masallarin yasamda karsiligi yokmus. Kizlar bir prens umuduyla kurbagalari öpedursun, ben her yalanda burnumu yokladim. Sasirdim. Bostandaki lahanalarin, isirilmis lahanalarin ve benzeri pastoral ninnilerin modasinin geçtigini gördüm sokakta...

Söyleyemedim sana... Yasamin degistigini, eski tecrübelerin artik eskisi kadar geçerli olmadigini anlatan kitaplari salonun ortasinda açik biraktim, açip okuyasin diye...

Her kusagin o vazgeçilmez ikilemi depresti yeniden: Devir de amma degisti diye yakinirken sen; ben ilginle boguldugumdan dertlendim. Bir yerim yaralandiginda Anam görürse ne kadar üzülür diye gizlemeye çalismak küçük bir çocuk için nasil bir yüktür bilir misin? Acindan çok onda yaratacagin aci, acitir canini...

Oysa ne çok acilar paylastik seninle...Ve ne çok sevinçler yasadik beraber...Nasil dar günlerde yardima kosup, kaç senligine ortak olduk birbirimizin? ... Lakin artik kafesten uçma vaktiydi. Danalarin girdigi bostan da ayakta kalabilmenin yolu, tek basina kanat çirpmayi ögrenmekten geçiyordu.

Yargiladik birbirimizi bir dönem...Sorguladik... Sen bana es dost çocuklarini örnek gösterdikçe, ben seni es dost ebeveynleriyle kiyaslar oldum. Sen her sohbete Bizim çocuklugumuzda... diye basladikça ben, degisen
takvim yapraklarini koydum önüne... Nasil da zalim bir çark bu degil mi?

Doguyor, doguruyor ve günün birinde yuvadan uçacagini bile bile koca bir
ömrü karsiliksiz veriyorsun... ...Ve hayat birden issiz bir adaya dönüsüveriyor. Sonrasi kâh bir kapi zili beklentisi, kâh bir mektup,kâh bir telefon sesi... Gizliden gizliye özlenen bir torun müjdesi...

Fotograflar sarardikça solan bir yasam ve uzaklastikça yakinlastigimiz bir mazinin geri dönmez anilari... Yazilarla konustuk öyle zamanlarda...Bakislarla anlastik. Aglastik birbirimizden gizleyerek acilarimizi... Bir mimikle özlestik, bir gülüsle kavustuk. Ben büyürken seni de büyüttüm.

Simdi çok daha iyi anliyoruz birbirimizi... Çünkü küçücük bir el saçlarimi
kavriyor geceleri... Karyola baslarinda uykusuz geceler geçiriyorum.
Pastoral ninnilerle büyütüyoruz oglumu; yalanci çocuklarin burunlari uzuyor
masallarda, öpülen kurbagalar prens oluyor.

...Ve yasamin degistigini, eski tecrübelerin geçersizlestigini anlatan kitaplari kaldiriyoruz salondan gizli gizli... O korkunç çark, acimasiz bir hizla dönmeye devam ediyor. Zaman, ögütüyor kusaklari...

Insan ancak mahrum kalinca anliyor sevginin degerini... Bense sevginden mahrum kalmaya fazla dayanamayacagimi biliyorum.
O yüzden bu Anneler Gününde sana upuzun bir ömür diliyorum.

Hem biliyor musun?

Ben Seni çok seviyorum ......"

Saturday, May 03, 2008

Colde bir demet yasemen

Sabah 5:45 de kalktim bugun.

Bugun tabii ki hafta sonu ama; erken kalkarim ben, sayili olan omrumu uykuda gecirmem, daha 12 yasinda idim zaten "insanlar uyuyarak omrunu kisaltiyor" dedigimde... O sebeple bilincimle tadina varmak isterim bana odul olarak verilmis olan bu yasamin...

Herkes uyudugunda uyanik olmak nasil guzel bir duygu biliyor musunuz? Bu nasil bir sey benim icin anlatmaya calisayim:

Simdi; dunyada 6 ila 6,5 milyar insan var ya, hani hepsinin uyuma zamanlari filan degisik.
Ancak kendi bulundugunuz dilimde, kuslar gunesin dogusu ile birlikte cikcikciklemeye basliyorlar hani.
Hani kuslar cikciklemeye basladiginda sizin yasadigin zaman diliminde en az birkac milyar insan uyuyor oluyor.Yani cogu duymuyor o cikcikleri:) duymaya calismiyor.. hazirlik yapmiyor; o hazzi aramiyor.

Olu bir cuval gibi uzerindeki ortuyu kafasinin uzerine dogru cekiyor hani.. hani oksijeni de kesiyor o sirada uyurken...

Sen ne yapiyorsun erken kalktiginda? iste o ani yakaliyorsun.
Hepsinin, dilindeki herkesin kacirdigi ani!
Hani kuslarin sabah tazeligindeki gunun basladigi mujdesini veren cikcikleri var ya.
Onu yakaliyorsun.
Dunku kelebekler olmus, bugunku kelebeklerin dogumuna sahit oluyorsun!
Hic bir yere yetismeye calismiyorsun; mesaiye cok var ama bir de evde de yapman gereken bir sorumlulugun yok:)
Saskinsin; hic bir sifatin olmadan yeryuzunde sadece SEN sin o anda!!
Kuslar sana cikcikliyor o sirada:)
Elinde bir fincan kahven.
Tadindan cok kokusu keyiften geciriyor Kahvenin...
Bir de sabahin isiran serinliginde fincana yapisip isinan ellerin icini de isitiyor.

3 hafta once diktigin biber tohumlari filiz vermis bir de.. "Hosgeldiniz!" diyorsun... Ne guzel! Ne comert bu yeryuzu; bu toprak, ulke adi koymadan DUNYANIN topragi, killi, kumlu, puslu puhulu o seyli bisiyli toprakkk...TOPRAK iste!

Alnini karislarim colde yasemen kokusu alamazsin diyenlerin, bir cicek bulmusum ki once ben kucaklamisim o sarmasigi sevgimle; o da inanmis bana, kucaklamis duvarimin yarisini; daha si da ne olmus biliyormusun, cosmus cicekler acmis; vaad etmis sonra, goncalar vermis bir de daha anlatacaklari icin rezervasyon yapmis:))))

Ilk ciceklerini, bulundugum dilimde hala uyuyan cogu insana inat kokladim bu pitircik neseli cicekleri bu sabah!! vallahi de yasemen bu!! col topraklarina adapte olmus yasemeni koklayan sansli bir insanim ben :)))

Sonra tum bunlari yaparken; yuzunde gulumsemen...

Mecbur degilsin sabahin serinligini giymeye ama...

Ayaklarin ciplak ve sirilsiklam cimlerdeki sebnemlere basarken, yuzunu degil ayaklarini serinletip uyanirken, daha cok oksijen almaliyim diye disariya ciktiginda, gozlerini kapatip basini gok yuzune ceviriyorsun duyumsadigin ruya mi yoksa bir sabah daha mi diye...
Gozlerini aciyorsun aniden kendini sasirtmak istercesine; kendi surprizin kacmadan yakalansin diye kendince; aniden gordugun kizildan maviye donusen gokyuzu ve bulutlar... ve bir kus surusu; yine V olmuslar birbirlerinin verdigi kanadin hizi ile suzuluyorlar hedefe...Ve sirasi dolan arkaya geciyor hedef belli...

Tekrar doyamayasica cekiyorsun taze havayi cigerlerine.

Basini cevirdiginde tanidik o ses oksuyor kulaklarini:

"Gunaydin annecigim"
Basini cevirdiginde Kurabiyenin kara bocuk uykusunu almis ama mahmur gozleri; ve bir bardak sutten sonra o "col yasemininin kokusu" nu paylasmaya hazir olmasi ve onunla paylasman.

"Bak seni eski bir arkadasla tanistiracagim" dediginde zaten biliyor kurabiye bir mutluluk sakasi ile karsilasacagini:)

Ciddiye aliyor; derin derin cigerlerine cekiyor kokuyu ve "Dedemin Kusadasindaki beyaz cicekli sarmasigi gibi kokuyor" diyor.

"Iste bu!!!" diyorsun..

Dunyanin her yerinde ve mutlulukla Yaseminin kokusunu almaya konsantre olduk biz!

diyorsun.