Friday, July 31, 2009

Iyi ki dogdum beeeeeen!!!

43uncu yasima adim attigim bu gunde;

paylastikca cogalan,
anlami her gecen gun artan,
cift seritli SEVGi yolunda oldugumu duyumsatan,
her dogan guneste icimi sukran ile dolduran
tap taze bir hayatin icinde oldugumu fark ediyorum yeniden...

ve kendi adimlarimin beni imkansiz hayallerime kavusturacagini da biliyorum...

iyi ki dogdum ben...

Friday, July 24, 2009

Şiir :o)


cingeneyim ben isinirken colun sicaginda.
ilik ruzgarlar yalar saclarimi koparken bedeninden.

ogrenmis kirpiklerim kisilmayi o firtinada
korusun bebeklerimi diye o tek bir kum tanesinden.

cingeneyim ben uyanirken dogan gunesin kiyisinda
sabahin serinliginde ruyalarimda kayip olmeden.

bu sabahin tazesinde atladigim suyun ortasinda
umurum kalmasin gelecek veyahut gecmisimden.

cingeneyim ben gunun batiminda
atarak gunun yukunu her bir parcasiyla ama uzmeden.

karakalem olurken gun, gecemin son yudumunda
bebeler bile son lokmasini alirdi gorurdum annelerinden.

cingeneyim ben gunun ozel locasinda
son senfoninin son notasina ac hani ki ruhun icinden.

ruhumun aryasinda beklerken aklim son damlada
ve final nefesimi keserdi hep icim hala enduluste rakstayken.




Thursday, July 23, 2009

Wednesday, July 22, 2009

Oyku(10) ve SON...

.........Kizini koklayip "gunaydin" derken Rengininin kokusunu ozledi yine...






Sabah hastaneye kizi ve ablasiyla birlikte gittiler ve tam zamanında gelmislerdi.

Neslihan henuz ortalarda yoktu, ah sersem kiz yine gecikmisti, az sonra belirecekti koridorun ucundan saclari darmadaginik nefes nefese bir seyler anlatarak...

Doktorun randevu verdigi saatte kapinin onunde ucu de mat bir tespihin taneleri gibi dizilmis beklerlerken, doktor Osman Bey elinde buyuk bir kahve fincanı oldugu halde koridorun ucunda belirdi...

Gulumsuyordu; icine sicacik birseyler akti Altan'in...

Osman Bey basiyla hepsini selamlayarak odasina girdi ve bir kac dakika sonra iceri davet etti onlari da...

“Iste” diyordu , “cok sukur korktugumuz cikmadi”. "Yalniz L5 vertabrada bir kirik var, bakin bizim Sakrum 1 dedigimiz, kuyruk sokumunun en ustteki bolumunun uzerindeki bu Lomber 5 vertabrada bir kirik...

Ama sinirler hic zarar gormemis, biz bir fiksasyon ameliyatiyla bu sorunu cozecegiz.

Bugün neurosururji ve ortopedi servisinden konsultasyon icin gelecekler ve toplanti yapip ameliyatın sekline ve zamanina karar verecegiz.

Rengin Hanım sanirim on gun sonra evinde olacak ama sagligina tamamen kavusmasi aylar surebilir”.

Altan "yahu koca adam olmasam su adami masanin uzerinden ucup opecegim" diye dusunurken yuzundeki kocaman gulumseme ile; o isi Zeynep yapti ve bir tavsan gibi uc hoplama ile masanin arkasindan doktora kavusarak "tesekkur ederim doktor amca; tesekkur ederim... sen annemi geri verdin bana" derken opucuklere bogdu doktoru...

Sevincten kahkahalarla gulmemeye calisan Altan sordu “Peki ne zaman uyandiracaksiniz esimi?” bir an once bu guzel haberi Rengin'le paylasmak icin sabirsizlanirken...

“Ogleden sonra” dedi Osman Bey...

Rengin’in annesi ve babasi da kazayı duymuslar ve merak ve kahir icinde yola cikmislardi.
Her yil oldugu gibi bu yil da bir yurt disi seyahatine cikmislardi ve onlara ancak haber ulastirabilmislerdi; ve su anda kizlarina kavusmaya kosmaktaydilar.

Ne kadar da iyi olmustu, simdi buyuk endiselerle gelen anne baba da iyi haberi alabilecekleri gun ulasacaklardi hastaneye...

Tam bunlari dusunurken Altan'in telefonu caldi Altan ozur dileyip calan telefonla doktorun odasindan cikmadan once...

Koridora ulasir ulasmaz telefonunu acan Altan adeta donmus kalmisti; telefon cok uzak bir gecmisten geliyor gibiydi.

Telefonu buz gibi olan elleriyle tutmuyordu sanki tavandan sallaniyordu o telefon, kulaginda olmamasi gereken bir minik hoparlor gibi...

Sadece dinliyordu bos bakislarla; konusamazken...

Telefonu elinden dusurup sarsila sarsila aglayarak yere coktugunde ise "Ahhhh aptal kiz!!!" diyebildi haykirarak...

"Aptal kiz!!!!"

**************************************************

Bitti :-)

Sunday, July 19, 2009

Şiir :o)


Uyuyordum.
Bir ses duydum.
Ruyami soyundum
istemedigim bir durum....
Usuyordum.
Bu olmamaliydi kabusum.

Yutkundum.
Nerede umurum?

Ah! bir ses duydum...
Ucuyordum...

Oyku(9)

Altan “sizinle biraz konusabilir miyiz ?” diyen doktora dondu.

Doktordu evet gelen.

Rengin’in sagligi hakkında bilgi vermek ve bazı konularda onayini almak istemekteydi Altan’in.

Yuzu ne tedirgindi doktorun ne de rahat.

Hayret ederdi zaten Altan hep... Doktorların duyarsız gibi gorunen hallerine.

Aslında O da biliyordu bu saglikcilarin kendini koruma icgudusuydu. Her hastayla olmek veya yasamak olabilecek sey degildi.

Doktor Rengin’in durumun stabil hale geldigini ve yasamsal tehlikenin artik kalmadigini bildiriyordu ama Rengin’ in bedenindeki hasari gorebilmek için MR yapilacagini soyluyordu.

Asil kayginin omurlarin icinden gecen sinirlerin zarar gorup gormedigi oldugu belirtmisti.

Maalesef sinir zedelenmeleri konusunda yapilabilecek hicbir sey yoktu ama simdilik bunlari dusunmek icin erkendi.

Doktor sadece Altan’in her turlu sonuca simdiden hazır olmasini rica etti.

Basta omurgada kirik yok demislerdi ama kirik olabilecegine iliskin bazı bulgular oldugunu ve bu nedenle MR ve Tomografi cekilmesinin zorunlu oldugunu soyluyordu doktor.

Saat 11’de Radyoloji Bolumu'nun MR için ayrılan 13 nolu odasina gitmelerini soyluyordu doktor. Rengin oraya getirilecekti.

Neslihan’ la MR cekilecek bolumun kapisina kadar goturduler Rengin’i. Usuyecekti simdi Rengin iceride gercekten,biliyordu bunu Altan ama caresi de yoktu bunun.

Neslihan kucuk sarsilmalari ile goz yasi dokmekteydi.

Altan “ayaklarini” dedi.... ”ayaklarını iyi ortun, cok usurler onlar cunku...cok usurler.."

MR in icindeydi simdi Rengin...

Buz gibi tupun icinde ve belli periyotlarla kukrereyerek ses cikaran bir makina tariyordu onun vucudunu...

Bir camin onune getirmislerdi Altanla Neslihani gorebilmeleri icin cekimi; ancak MR in her ileri gidisinde Altanin benligi sarsiliyordu.

Rengin ise tamamen bilinc disi kalamadan tum sureci kabusunun bir parcasi olarak algiliyordu...

MR suresinin bitiminde, doktor hastanin sonuclar cikana kadar uyutulacagi bilgisini verdi.

Hic bir hareketle olmasi muhtemel bir durumun daha kotuye gitmesi istenmiyordu.

Bir cirpida aktardi Altan ablasina ve kizina Rengin’in durumunu bu sozleriyle eve donduklerinde...

Neslihan tedirgin, olesiye uzgun ve pismanlikla bakiyordu gozlerine Zeynep’in...

Arkadasi Rengin’in gozleri Zeynep’in gozleriyle kendisine bakiyordu simdi...
"Neden?"diye soruyordu simdi sanki o gozler; simdiye kadar hic sormadigi kadar...

Evet yaptigi seyin elle tutulur bir yani yoktu ama ne olursa olsun duygularini frenleyememişti.

Hele de Altan’ın kendisine disaridan bakildiginda sakinlestirmek icin de olsa hastanede siki sikiya sarilmasi ve saclarini parmaklari arasinda gezdirerek sevmesi butun ruh dunyasini alt ust etmişti.

“Yarin yanagindan gayri her yerde hep beraber” olacaklardi sanki ama bu kez....

Utandi bunları dusunurken.

Basini one egdi ve Zeynep’ in ona bir teyze sicakligi ile sarilmasiyla irkildi sessizce aglamaya baslamadan once...

O Zeynep’ in teyzesi idi...

Sarsiliyordu icinden haykirarak aglarken...Deger miydi hic bir duygunun getirecegi bir guzellik, bir guveni kaybetmeye?

Simdi kendi genlerinden bile utanacak kadar kendisini yaratan her şeyden nefret ediyordu...

Yuzunu gizlemeye calisarak vedalasti.

Yarin o onemli gunde bulusmak uzere...

Altan hic bir sey yemeden yattı. Zeynep’ iyle kucak kucaga. Yarina dinc olmaliydi cunku yarinin onlara neler getirecegini hangi sorumluluklar ve uzuntuler yukleyecegini bilmesine simdiden olanak yoktu.

Kizinin kokusu ve sicakligi ona iyi gelmisti ve sanki cok uzak bir yerlerde kalan bir kokuyu, sicakligi ona anımsatıyor gibiydi.

Sabah uyandiginda dehsetli bir kaybetme korkusu sarmisti ruyalarindan soyunduklari ile...

Kizini koklayip "gunaydin" derken Rengininin kokusunu ozledi yine...

Merakli fok baligi

Kendisi ile Dubai Mall Aquariumda tanistik :-)




Saturday, July 18, 2009

Thursday, July 16, 2009

Şiir :o)


es ozume ruzgar
al icimi.
isirgan esme yeter ki.
dagitma ruhumu
atma omrumu.

es ozume ruzgar
kesme diyecegimi.
kesme sesimi yeter ki,
savururken onu beni.

es ozume ruzgar
karanlik eseceksen es.
sabahla durul yetti mi?
birak gecede bedenini.

es onume ruzgar
goreyim dagittiklarini
toplamak icin ardindan.


gunduzun aydinliginda
goreyim toplayacagimi.


onume... onume es yeter ki.




Oyku(8)

...........Cok seviyordu Rengin de Altan’i.


Bakmaya kiyamayan bu hassasiyetini Renginin O yaninda degilken bile hissediyordu.
“Gamzesini opmeye kiyamadigim” derdi Altan’a hep...

Kucucuk mutluluklari bile buyuk bir solenle karsilayan cok zengin bir yuregi vardi biricik ciceginin.

Neslihan’in durumu ile ilgili Altan yapmisti yine abiligini.

Neslihanin artik babasinin israrlarina dayanamayip memlekete donus bileti aldigi hafta yonetici olarak calistigi sirkette tam da Neslihan’a uygun bir pozisyon bosalmisti ve Altan hic vakit kaybetmeden Insan kaynaklari muduru ile bire bir konusmus, Neslihanin ise alinmasi icin elinden geleni yapmisti.

Basarmisti da; verdigi garanti ile Neslihan’in ise alinmasi tereyagindan kil ceker gibi kolay olmustu.

Artik biricik ciceginin en yakin dostu ile birlikte calisacaklardi.

Aksam elinde kocaman bir buket cicek ile mujdeyi vermek icin Renginin evine gittignde kizlarin ikisi de sevincten aglayarak ziplaya ziplaya Altan’in boynuna atlamislardi...

Boyle bir sevgi yumagi olabilir miydi?

Olmustu... ama hepsi de, sonradan yasananlar da "gercekten" olmustu...

Rengin unutmamıştı....

Bir insanin duygusal bir surecte olgunluk gostermesi ancak aklinin saglamligi ile aciklanabilirdi.

Bir de sevgiye ve dostluga bagliligiyla.

Rengin"in sevgiye caglayan vefasi, yasantisinin en buyuk cefasi haline donusmus, kalbinde kocaman bir delik olusturmustu hic kapanmayacak olan...

Kocaman bir delik...
Kocaman!

Askta "paylasım yoktu", "gonul kaymasi” yoktu, "zayıf bir an yoktur” hele asla yoktu!!!

Ve gercekte bir sey koptuktan sonra sadece "baglanabilirdi" veya kirildiktan sonra "yapistirilabilir" yeni bir sey haline gelirdi.

O sey asla o "eski sey" olmazdi artik...

Cizilmis bir sevgideki cizigi silebilecek silgi yoktu; cizikti tirmalanmisti iste sevgisi de ici de...

Ama sevgisi de kocamandi haa Rengin’in ve simdi bu sevgi onu hala yasama tutundurmaktaydi. O koskocaman konteynerin bile ezemedigi konteynerdan daha da kocaman bir sevgisi vardi Renginin...

Temelinde insana ve dogaya asik, sevgide herkese esit paylastiran, adil paylasabilmeyi bilen; her sorunun mutlaka bir cozumu olacagina inancli; gozlerinin ici her daim piril piril gulumseyen siradisi bir kadindi o.

Mutevaziligi ile degerini kat be kat arttiran bu mukemmel sevgili, sefkatli arkadas, en fedakar anne ve sonsuz vefali evlat, tum guzelligi, akli, aydinligi ile hem de kalbindeki cizigi yine gormezden gelmeye calisarak yasam savasinda tek basinaydi simdi.



Altan “sizinle biraz konusabilir miyiz ?” diyen doktora dondu.

Wednesday, July 15, 2009

Tuesday, July 14, 2009

Oyku(7)

.............Degismemis miydi gercekten hic bir sey?Unutmus muydu?



Neslihan, Renginin universite yillarindan beri biricik dostuydu.Daha birinci sinifta iken can ciger kuzu sarmasi olmuslar, tabiri caizse yedikleri ictikleri ayri gitmemisti.
Kredi ve yurtlar kurumuna yurt basvurusu icin gittiklerinde odalarin 6 kisilik oldugunu ogrenmisler, ve dilekcelerine ikisi de not dusmuslerdi birbirlerinden ayrilmamak icin.

Universite basladiktan birbucuk ay sonra ikisine de “yurt cikmis” ve ayni odaya verildiklerini ogrendiklerinde el ele tutusup sicrayarak sarki soylemislerdi universite koridorunda herkesin saskin bakislari altinda.

Neslihan hep romantik, duygulu, tutkulu; Rengin ise hep daha cok oturakli mantikli idi.
Ayni yasta olmalarina ragmen iliskinin simarik yuzu hep Neslihan, birseyleri mantikla toparlamasi gereken “abla” da hep Rengin olmustu.

Hic ayrilmamislardi.
Hic kopmamislardi birbirlerinden.

Bir kez bile bagira cagira kavga etmemislerdi, genclik yillarinin atesine inat kucuk kirginliklari asla buyutmemislerdi, egolarina hic kanmamislardi.

Birbirlerinin annesi, babasi, kucuk kardesi, abladi, dostu, can yoldasi olmuslardi.

“Kirilip da yenen bir ekmegin” kendilerine dusen yarisinin lezzetine varmislardi adeta.
Ikisi de memur cocugu idi, buna ragmen kisitli da olsa bir araya getirdiklerinde butcelerinin kendilerini idare edebilecegini kavramislar, yoklukta bile yakinmamislardi.

Hem Rengin cok komikti; en acikli anlarda bile Neslihanin su dolu aglamaya hazir yesil gozlerinin akmaya baslamasina dayanamaz, cok komik bir sey soyleyip yine onu kahkahalara bogardi.

Bir seferinde ay sonuydu, babalardan henuz paralar gelmemisti bir sonraki ay icin.

Son kuruslari ile yurdun yemekhanesinden paylasmak uzere aldiklari en ucuzundan sadece bir porsiyon yesil mercimek yemeginden sinek cikmisti da, Neslihan kaderine kahrederek aglamak uzereyken Rengin hizli bir hareketle sinegi bir peceteye sarip masanin altina atmis ve Neslihana donerek

“Bak evladim! Yillardir seni annecigin kandirmis!Bu yemegin adi aslinda mersinek! Yemezsin diye nasil yapildigini sana soylemiyorduk ancak kabul et, bu yemegin lezzetinin sirri bu” diyerek koca bir ekmek parcasini yemegin suyuna bandirip Neslihanin agzina tikmisti.

Hic bir sey olmamis gibi bol ekmekle ve buyuk keyifle yemislerdi yemegi kapisa kapisa.

Neslihanin da Renginin de hayatlarinda yedikleri en guzel mercimek yemegi idi bu.
Ikisinin de hayatlarinda yedikleri en lezzetli yemekti bu kahkalarla yenen...

Buyuduklerinde en pahali lokantalarda yedikleri pahali “dunya mutfagi” yemeklerinden bile lezzetliydi o onlerindeki mersinek; hayatlari bu onlerindeki lezzeti ozleyerek gececekti belki; bilmiyorlardi.

Sinifin bir tanesiydi Neslihan, zumrut yesili gozleri nedeyse tum sinifin erkeklerini yakip kavurmustu.Ucariydi...Sevimli simarikti, bebek buklesi saclarini savura savura yururken kendisini izleyen gozler ruhunda bir seyler besliyordu sanki.

Gulumserdi hep yakin davranirdi; ancak ozel bir teklif aldiginda ise “aaa... ben sana hic o gozle bakmamistim ki” der kikirdayarak siyrilirdi isin icinden.

Rengin alismisti, siniftaki cocuklardan birisi kendisine yakinlasmaya basladiginda yine “yaa Neslihanin bir ozeli var mi? Benim icin konusurmusun onunla... yaa uykularim kaciyor onu dusunmekten” gibi caresizliklere bir Guzin Abla edasi ile yanit bulmaya calisacagini.

Ucuncu sinifin yaz doneminde part time bir is bulmustu Rengin, maasi cok azdi ve bir aile sirketi idi.

Ancak bir avantaji vardi, kucuk bir evin kirasini karsilayabileceklerdi ve babalarindan gelen parayla da gecinebileceklerdi...

Hem de yapilacak tek is yurt disindan gelen faxlari tercume etmek, verilen yanitlari turkceden ingilizceye cevirmek; telex yazmak...

Ofisin bos durmamasi gerekiyordu, Neslihanla ortaklasa yapabilirlerdi bunu, bir tek vizeler ve finaller icin izin istedi, cunku artik son sinifa dogru derslerde pek yoklama alinmiyordu devam mecburiyetine ragmen.

Dersleri degismeli Neslihanla takip edebilirlerdi fakat sinavlara kendilerinin girmeleri gerekiyordu.

Gorusme keyifli gecti ve elsikistilar.

“Telex kullanmayi biliyorsunuz degil mi” dediginde adam hic soluksuz “ah evet tabii ki” demisti.

Yalan soylemisti, ama o kadar emindi ki; nasil olsa Altan ona bir gunde ogretirdi.

Altan, onlar ucuncu sinifa basladiginda mezun olmus, ve hemen o yil hem de iyi bir pozisyonda iyi bir firmada ise girmisti.

Altan ne kadar cok ilgilenirdi Neslihanla da kendisiyle de.

Bir abi bir baba gibi sahip cikmisti ikisine de ilk iki yil ozellikle; daha sonra kendisine yakinlasmasi biraz daha farklilasmisti gerci, bu tartisilmazdi.

Dersleriyle de ilgilenirdi iki kizin, hatta ikinci sinifta neredeyse istatistik dersinden bir kez daha kalacaklardi da Altan bir hafta sonu universitenin yakininda bir kafede 4 saat istatistik calistirmisti onlari.

Ikisi de cok iyi puanlarla gecerek istatistik dersinden kurtulmuslardi.

Altan elini hic cekmemisti iki kizin de uzerinden, bir korucu melek gibiydi adeta.

Ikisi de mezun olduktan sonra Rengin sansinin yaver gittigini dusunerek kendisine yapilan ilk is teklifini kabul ettiginde Neslihan hala issizdi.

Babasi telefon ustune telefon aciyor yasadiklari anadolu kentine donmesi icin kizini ikna etmeye calisiyordu.

Bir devlet bankasinin muduru babasinin cok yakin arkadasi idi ve “Ne olacak muhterem senin kzin, benim kizim.Gelsin hemen baslasin, bir pozisyon yaratiriz ona, guzel bir kismet de cikar bu sayede basini baglariz” diyordu.

Neslihan sansini biraz daha biraz daha zorlamak, kendisine sunulan geleneksel “huzurlu guvenli” yasami kabul etmek istemiyordu.

Renginin yeni yasaminda idi Neslihan simdi, o kucucuk studyo dairede...

Rengini ise ugurladiktan sonra is gorusmelerine gidiyor, aksam Rengin isten gelmeden alisveris yemek islerini hallederek Rengin’in hayatini kolaylastirmaya calisiyordu...

Ah Rengin, guzel yurekli Rengin nasil cabaliyordu biricik dostunun memlekete donmemesi icin; ona bir is bulabilmek icin, ufkunun daralmasina izin vermemek icin...

Renginle Altan nisanlanmislardi Rengin okulu bitirdikten kisa bir sure sonra.

Altan daha fazla icine gomememisti bu guzel yurege duydugu hayranlik ve sevgiyi; bir aksam sinemadan ciktiklarinda “Elimi tutup hayat yolunda sonuna kadar benimle yurumeye var misin” diyerek elini uzatmis ve Renginin gozlerindeki piril piril sevinci gordukten sonra bunu “evet” olarak kabul etmisti.

O marti kanadi guzel parmaklardan birine takiverirken cebine sakladigi yuzugu kalbi yerinden cikacakmis gibi carpiyordu Altan’in.

Cok seviyordu Rengin de Altan’i.

Sunday, July 12, 2009

Şiir :o)



o kızıl yapraktım ben
güzünde.
sığındım ısınmaya
güneşinde.
şebnemlerimi verdim
çürümedim.
kurudum
dökümün oldum.
düştüm
kırıldım.



Saturday, July 11, 2009

Friday, July 10, 2009

Oyku(6)

...............Rengin yaşayacaktı.







Orada uyuyakaldi...Kucaginda Zeynep’iyle... Ablası ustlerini ortmus saatlerdir baslarinda bekliyordu.



Bir ses duydu, zil sesiydi ama umursamadi, tekrar tekrar caldi ve ablasinin sesi eklendi bu sese,

"Altan kalk telefon sana....."


On bes dakika sonra hastanedeydi, yogun bakimin camlı bolmesinden melegine bakiyordu.

Omuzlarına dokulen saclari gordu ilk, ciplakti omuzlar usuyorlar miydi acaba?

Sonra sol elin parmaklarinin bir hareketini gordu belki istemsiz, belki istemliydiler bilemedi ilkin; ama bas parmagi Rengin’in bir seyi oksuyor gibiydi.





Uzun suredir Rengin kendini yalnız hissediyordu.Ne uzerinde calisan parmaklar vardi, ne kolundan icine verilen sicaklık ne de gozlerini alan o korkunc isiklar tavandan gozune yansiyan.

Terkedilmis bir enkaz gibi miydi?

Hayir!.

Biraz usuyordu ama sicakti da. Artik kendisini gezegenlerini kaybetmis sonmus bir gunes gibi hissetmiyordu; yeryuzundeydi iste ve gozyaslarini siliyordu kizinin, gozyaslarini siliyordu biricik kuzusunun parmaklarıyla. "Buradayım, buradayım, buradayım!" diyerek...




“Ah buradasin iste!”
Hafif sicrayarak arkasina dondugunde derin bir uykudan uyanmis gibi afallamisti Altan.

“Turlu yalan soylemek zorunda kaldim iceri girebilmek icin, en azindan seni bulmam gerekiyordu” diyen Neslihan simsiki sarilmisti Altan’a hickiriklara bogulmadan once.”Nasil oldu?Benim biricik arkadasim nasil ne olursun dogruyu soyle bana”

Naslihanin panigini biraz da olsa sakinlestirebilmek icin Altan da sarildi siki siki Neslihanin bedenine saclarini oksarken “Sssstttttttt! Sakin ol, yi olacak iyi olacak benim cicegim, bilmez misin ne guclu kadindir O?”

Parmaklarini dalga dalga saclardan gecirirken henuz kisa bir sure once yasananlari animsadi utanarak ve su andaki hislerini de duyumsayarak.
Nasil sacmalamislardi.

Ve kollarindaki guzel kadin en yakin dostuna boyle bir sey yapabildigi icin nasil kahrolmus, ve vicdan azabina yenik dusen zumrut yesili gozler nasil solmustu kisa surede.

Ve Rengin nasil bir olgunlukla hic bir sey olmamis gibi hayatlarina devam edeceklerini soylemisti ikisine de ...

“Bu cok dogal, hayatimda kimseleri sevemedigim kadar cok sevdigim adeta taptigim iki insanin birbirine boylesine yakinlasmasi, birbirinizden etkilenmesi...eger sizde buldugum guzellikleri siz birbirinizin icinde goremeyen iki insan olsaydiniz asil o zaman ben ozumu inkar etmis olurdum; ayrica durustlugunuz de ikinizin benim yanilmadigimi bir kez daha gosteriyor.
Simdi dinleyin beni ikiniz de: bu konusmayi simdi burada unutmak istiyorum, sizden de ayni seyi beklerim, ic guduler ile yapilan hatalardan omurler hukum giymemeli” dediginde Rengin, Neslihan da Altan da kuculmusler, kuculmusler, kucucuk kalmislardi hafif titreyen sesi dinlerken ve enerji dolu davranmak icin kendisini zorlayan bu karacik bugulu gozlere bakarken ...

Sonrasinda nefes bile alamazlarken Rengin “Hadi” deyip cantasini alarak davranmisti kocaman gulumseyen yuzu ile “bu aksam sushi yemeyi planlamistik hani eski gunlerdeki gibi” demisti o ulu kadin kapiya dogru seyirtirken.

Sonrasinda da gercekten bu konuyu bir daha hic acmamisti, sorgulamamisti ne Neslihani ne de Altani...

Sasirtmaya calismamisti, onlar farketmeden ne de gostererek onlari izlememis, test etmeye calismamisti; gercekten unutmus gibi davraniyordu, hayatlarinda hic bir sey degismemis gibi...

Degismemis miydi gercekten hic bir sey?

Unutmus muydu?

Thursday, July 09, 2009

Ilk goz agrimiz universiteden mezun oldu :' D

Ailemizin dorducuk torunlarindan birincisi; opmelere isirmalara doyamadigimiz ilkicik yigenim universiteyi bitirdi...

Ha?
Kim?

Ha yok beyaz sakalli olan degil; o beyaz sakalli olan "Asklarin Yedivereni" siir kitabinin yazari ;-D



Sunday, July 05, 2009

Saturday, July 04, 2009

Bir siir kitabinin oykusu (2)


Adreslerine ulasmaya basladigi icin rahatlikla yaziyorum simdi.


......


Evvel zaman icinde kisa dumen disinda bir prenses yasarmis.Hicbiryerin prensesi degilken savrulmus ucmus bir gun Dubaiye konmus.


Bir suru de dost biriktirmismis, dostlari ona bir dursun bir durdugu yerde dursun diye "Dubai Prensesi" demis. Ama o aslinda "Tup Turkmus.." hani oyle boyle degil Ataturkun kizi Turkmus hani...


Bu kiz biraderini cok severmis, adam profosor olmus; bir feysbuku yok diye grup gurmus abisinin "yuz kitabini" isteyen...


yetmemis... en sonunda kuzenleri toplayip o abiyi masanin ustunde gobek attirdiktan sonra abiye feysbuk actirabilmis.


abi, feysi sevmis; cunku orada buldugu yuzleri sevmis; cocuklugundaki sokakta satilan renkli macun tadinda bu feysbuka bir siirini koymus.


prenses(o hic bir yerin prensesi olan tupTurk prenses) asik olmus siire de icindeki aska ve asklara da.


Abisini kiskaca almis" vercen banaaaa hepsini ver hepsini vercen banaaaa yoksaaaa" diye.


Abicik vermis hepsini, butun icini disini bu prensese, biliyormus cunku altindan guzel bisiyler cikacakmis.


Prenses siirleri okumus aska asik olmus.


Sona bir daha okumus; siirlere asik olmus.


Sona bir daha okumus siir yazasi gelmis acemi acemi 2 tane siir sifittirmis bloguna.


Sona hokus pokus olmus; abicigin siirleri kitap olmus hem de bir surusu ucmus gitmis kuzenlere, dostlara, hic kimse olanlara ama sadece askin varligina inananlara...


Herkes sasirmis.


Sevinmis herkes asklarin yedivereninin verdigi ask sevgi dostluk birlesme.. hepsi ama hepsi birbirine karismis.


Sevgi akmis ask akmis duygu akmis; kim hangi gun almis bu yediveren agaci oburu hangi diger gun koklamis asklarin yediverenini.. kim bilmis; kim alir almaz okumus kimi diger tarafa koymus 6 ay sonra okunmak uzere bilinmez...


Bir sinerji olmus ASKLARIN YEDIVERENI yedi vermis; yedikere yedi vermis; yetmisyedi kere yedi vermis....
ama inanilmayani inanilmayacak derecede vermis birader be yahu!


Asklar sevgiler birbirine karismis.


Amacina ulasmis...


Eline kalemine yuregine saglik benim biricik(ve ikicik) baksilarim.. biri ozan; biri kiz Baksi.





Bir siir kitabinin oykusu (1)


Wednesday, July 01, 2009

Oyku(5)

.....
Ablasi “aa koca adamsin Altan sen boyle yaparsan bu cocuk ne yapsin, solmayacak cicegin merak etme, hadi gel eve sana yiyecek bir seyler hazirlayayim, senin hepimizden once ayakta dim dik durman lazim, hadi oglum”


Boyleydi ablasi onun, sakin, sefkatli, hem de cok guclu...Onun kucuk annesiydi hep. Gozyaslarini sildi ve eve dogru yollandi.

Annelerini Altan henuz yedi yasindayken bir tren kazasinda kaybettiklerinde Jale lise ikinci sinifa gidiyordu.

Aci kayiplarindan cok kisa sure sonra okulu birakmak zorunda kalmisti Jale cunku birilerinin evi cekip cevirmesi, Altan’in bakimi ile ilgilenmesi gerekiyordu.

Babalari bir devlet dairesinde calisiyordu cok namuslu, serefli bir insandi.Rahmetliden geriye kalan en buyuk miras serefli bir yasam surmek olmustu.

Bir kez daha evlenmeyi asla dusunmemisti babalari, es dost ahbap konuyu actiginda “ben evlatlarimi uvey ana yaninda buyutemem sonra ne derim ona, yakama yapistirmam onu” der basini yukari dogru kaldirirdi.

Altan cocuk akli ile babasinin son hareketinin annesi ile ilgili oldugunu bilir, gogsu kabarir, kendisini cok guclu hissederdi.Biliyordu cunku o da, biricik anneleri bir bulutun uzerine oturmus onlari izliyordu.

Jale ablasi hayatini adamisti kendisine de babasina da.Evlenmemisti, evlenememisti.
Kendisini isteyen tum damat adaylarina bir bahane bulup reddetmisti kardesini ve babasini birakmayi.
Bir anne sefkati ve yuregi ile bakmisti ikisine de.Sakin ve sefkatli tavri ile babasina bile annelik yapiyormus gibi gelirdi Altan’a o zamanlar.

Kucuk annesiydi Jale Altan’in.

Sonra hatirladi Altan “ne tuhaf” dedi, “nereden geldi aklima ?”

Ablasinin cocuklugunda kendisi için dikis makinesinde diktigi kisa sortu ve onu tamamlayan ayni kumastan, mavi sile bezinden yapılmıs gömlegi geldi.

Ne hava atmısti onunla mahalle arkadaşlarina ama..! Amma da kiskanmıştı arkadaslari kendisini.

Ablasinin maharetli ellerini düsündü sonra, o eller var ya o eller hep baskalari için vardi.

Jale sadece zorunlu gereksinimleri icin hunerlerini kendi için kullandi ve o , “o kadar hunerli, o kadar kudretli” bir yürege sahipti ki iste kendi ihtiyaclarından kalan o devasa kutleli kalbi ve huneri baskalarına adamisti.

Simdi de kizina bakiyordu iste once kendini buyuttu, şimdide Zeynosunu buyutuyordu.

Jale ablasi da gencliginde Jale ablaydı ha !” Yururken mahallenin delikanliları arkasindan segirtirlerdi saygiyla, korkarak, begenerek...Acaba onların icinden begendiği var miydi ki ablasinin?

Ama ablasinin gencliginden hatirladigo gur, sIk, tarak girmez saclar, uzun ama yumusacik hatlarla çevrelenen bir yuz ve gozler vardi onun uzerinden hic ayrilmayan.

Kalbini hastanede bırakip ve aklinda bu dusuncelerle geldiginde eve, iki guzel kafada dort uzgun ve umutsuz goz karşıladi onu...

Bir cırpıda anlatti herseyi,defalarca yanitladi ayni sorularini onlarin..

Kuzusunu hep kucagında tuttu, kokladi, kokladi,kokladi..

Acaba Rengin’ de annesi gibi mi seyredecekti kendilerini bir bulutun uzerinden? Kendileri ise günesini kaybetmis gezegenlere mi donuseceklerdi?

Kazayi anlatti, burnunun dibinde olan kazayi...

Saniyeler içinde olan o korkunc dehseti anlattı..sag caprazindan gelen arabanin nasil da konteyner yuklu TIR’a carpmasini anlatti. Kadinini anlatti, kazadan bir kac saniye sonra ilk goz goze geldigi andaki caresizligini, kadininin gulumsemesini anlatti sonra.

Görevliler celik makaslari ve testeresi ile keserken arabanin kapilarini onu korumak için nasil cirpindigini anlatti.

Hic susmadan , “siki bas, siki bas” bak daha Kuzey Isiklari var gorecegimiz beraber belki Norvec’te belki Finlandiya’da diyordu.

Sonra nasil cikarttiklarini anlattı arabadan “canini” ve o hunerli calisan ellerin insancilligini anlatti onlara .

Hastahanedeki halini anlatti evde merak eden iki kizina...biri buyuk, biri cocuk iki kizina...

Ameliyathane ile koridor arasinda bir kepenk vardı yukarı dogru acılan ve sedyenin yüksekligi kadar da sabit bir duvar .

Sonra kepenk yukarı açılmaya baslamisdı. Altan yüz ifadesini okumayı iyi bilirdi ve doktor konuşmaya başlamadan anlayacaktı herşeyi...

Rengin yaşayacaktı.