Monday, March 30, 2009

Col hirsizlari...

Meshur anonim oykuyu bilirsiniz hani, izninizle biraz degistirdim :
(anonim degil de ait oldugunu bildiginiz yazar ismi varsa lutfen soyleyin duzeltme yapayim)

"Colun ortasinda; bir suru devenin beslendigi bir kabilede yaşayan zengin ve muktedir bir kabile reisi varmis.
Reisin kendisi de kabilesi de pek iyi yurekli pek caliskanmis 'kervan' surmek icin bol miktarda ve comertce deve beslerlermis.

Bu reisin ayrica dillere destan, eşi-benzeri az bulunur bir atı varmış.


Günün birinde kabile reisi, pek sevdigi atına atlayarak tek başına çöle gezmeye çıkmış.


Yol boyunca develeri izlemis hep gulumseyerek kabilesinin besledigi.
Develer hic bir sey yapmadan besleniyormus.

Hayli zaman at koşturduktan sonra dönmek üzere iken uzaklarda bir kımıltı dikkatini çekmiş.
Bir insan, yerde yatıyor. Belli ki çok hasta veya ölmek üzere. Yardıma muhtaç.
Bu sirada ilerde develer besleniyormus.

Hemen oraya yaklaşıp atından inerek yerdeki adama yardıma gitmiş.
Hâlâ nefes aldığını görünce sevinip atının terkisinden su kırbası almak üzere iken, yerdeki mecâlsiz ve hasta adamı, o herkesten kıskandığı değerli atın üzerinde görünce şaşırıvermiş.


Adam atı topuklayıp erişilemeyecek kadar uzaklaştıktan sonra dönüp, alay edercesine bakmış atın sahibine; fakat bir gariplik var; atın sahibi ardından koşarak bağırıp çağırmıyor; sadece durduğu yerde ağlıyor.
Develer de hic bir sey yapmadan ilerde besleniyor.

'Ne oldu?' diye seslenmiş hırsız,
'Zoruna gitti de ondan ağlıyorsun değil mi? Sen ki bu atı kendi gözünden, evlâdından bile kıskanırdın ama bak, aklım ve çevikliğim sâyesinde şimdi benim oldu atın; ne kadar ağlasan yeridir kadınlar gibi!'

Atın sahibi gözyaşlarını silmiş; demiş ki:

'Hayır ey hırsız, atımı çok severdim, doğrudur; senin onu benden çalman elbette gücüme gitti, fakat onun için ağlamıyorum.

Sadece bu haber yarın etrafta duyulduğunda,bundan sonra çölde hiç kimse, ölmek üzere olan gerçek bir ihtiyaç sahibine bir damla su vermeye çekinecektir.

Hem de bu zavalli develeri de kimse besleyemeyecektir artik...

Üzüntüm ondan!'

Bu sirada ilerde develer besleniyormus..."

Aslinda gunluk hayatimizda ve kendi engin columuzde o kadar cok col hirsizi ile karsilasiyoruz ki; kimi atimizin pesinde, kimi urbamizin, kimi ruhumuzun, kimi dusuncelerimizin kimi de ozgurlugumuzun.

Kaptiriverdigimizde o issiz colde kendimize ait o seyi ya dalginligimizdan yahut guvenimizden, veyahut da kaba kuvvete karsi direnemeyerek hepimiz farkli tepkiler gosteriyoruz.

Kimimiz agliyor yakiniyor sizliyoruz, kimimiz yakalayip dersini vermeye calisiyoruz o hain hirsiza, kimimiz hicbirsey yapmadan sadece kin tutuyor kendi kendimizi zehirliyoruz, kimimiz korkuyor kaciyor baskalarinin collerinde saklaniyoruz bir daha geri donmemecesine... Donup cesurca hirsizin hakkindan gelmeyi calisani ayakta alkisliyoruz kimimiz, kimimiz de pesinden takip ediyoruz bu kahramanin...

Icimiz, disimiz, hayatimiz, dunumuz, yarinimiz degisiyor bazen belki basimiza gelenden dolayi fakat tek bir sey degismiyor...

Develer hep ama hep, bir sekilde besleniyor....




Friday, March 27, 2009

Gunesle sevistim


Gunesi aldim avcuma dedim “Hep sen bana soruyorsun, ben sana surpriz yapayim dedim; ben sana kucucuk BEN bir sey vermek istiyorum, ne istersin?”

Dedi “biraz su lutfen! Isiklarima katayim; renk katayim, pirilti katayim yeryuzune herkesi sasirtayim, yine ve yeniden mutlu olsunlar, bana biraz su goster lutfen!”

Hic nefes almadan atladim durgun suya, sabah saat 5 ; sipir sipir dagilirken sular, herkes uyuyor teknede...

Isiklarin arasinda turlu renklere karisan kucuk gok kusaklari mi yoksa tuzlu suyun goz bebeklerime yaptigi bir oyun mu fazla dusunmedim...

Deniz suyunun sipirtilariyla , dedim kendi kendime “kesin uctu gunes mutluluktan, gunesin gununu gun yaptim ben bugun hem de kimse uyanmadan!!!”

Baktim.

Asik yuzu hala gunesin.

Dedim “daha ne istersin?”

Dedi bana “Beni mutlu etmek icin uzerime atlanan coskunun pesinde degilim,
saniyelik degil benim istedigim atlama hoplama...
ben cok yasliyim...
yorgunum.

Izleyemiyorum artik su balelerinin arasindaki minik gok kusaklarini!

Ciseleyen de olsa da bir yagmur lazim bana;

Ben butun goke yayacagim rengimi kimse ama herkes gorecek.

Yorgun ciliz ama hakedene rengimi; renklerimi.

oyle anlatacagim ben icimin rengini; gozunuz kamasmadan ancak oyle bakacaksiniz benim gozumun icine.”

Dedim ki “Boyle mi?”

Cevap vermedi, sanirim ya uyumustu; veyahut evet... oyle bir seydi...

Thursday, March 26, 2009

Ilk eserim ( :-P) bitti

Ben begendim vallahi :-D

Dunyanin hatasini yapmisim, ama kendimi affettim... ne de olsa ilk calismam, degil mi efendim...

Ocak 2009da basladim; yudum yudum yagli boyayla tanisarak boyadim...

Lezzetim, keyfim, panigim, begenim, sinirim, azmim, zorluklarim... hepsinin birbirine karistigi bu resmim... ilk resmim..

ah bir dili olsa da O anlatsa! :-)


Wednesday, March 25, 2009

Sunday, March 22, 2009

Kisa bir sohBet



Yorgun bir gunun aksami.





Anne isten gelmis, yemegi yapmis, "yuzde hesaplarini" elinden geldigince anlatmaya calismis bebegine, "Ay biraz belimi dinlendireyim" diye cokmus, camin onunde bir sigara tutturuyor, kurabiye de bu sirada odevini yapmakta:


Kurabiye: Anne ya, neden herseyin, heryerin ve herkesin baskani ERKEKLER oluyor?

Anne: Ya kizim yaaa... sen de en kazik sorulari soruyon bana; tam da zamaninda yani!

Kurabiye: Kazik ne demek anne?

Anne: :-S ....................................

Kurabiye: Anne?

Anne: Bizim zamanimiz yok da ondan kizim...

Friday, March 20, 2009

Odul Aldimmmmmm!

Evet evet!



Odul aldim ben bugun; hayatimin en guzel en degerli odulunu hem de.
Sertifikasi cebimde; sorana cikartir gosteririm!



Bir Finans kurulusundan mi?

Hayir, yanildiniz!



Celik sektoru??? Lojistik???



Yonetim?? ISO 9000?



haaayirrrr....

CIk cIk cIk cIk... yine bilemediniz; oyle degil diyorum ya!

ben "hayattaki en degerli odul" diyorummmmm....



Ben en degerli odulumu bugun, bu aksam bir tanecik onbir(bucuk) yasindaki kurabiyemden aldim; usenmemis bilgisayarda birseyler aramis bulmus; bana bir sertifika hazirlamis ve de vermis.



Soyle diyor sertifikamda:



"Dunyanin en iyi Annecigi odulu.



Gercek bir arkadas oldugun icin tesekkur ederim.

Her zaman bana uzatabilecegin bir elin oldu.



Tum yaptiklarindan oturu

Annecim sen 1 numarasin!"



Soruyorum size, bu gece benden daha mutlu uyuyacak bir anne daha var mi dunyada?




Tuesday, March 17, 2009

Sohbet edelim


Siz yorum yaptiginizda ben susarim soz tamam...

Sohbet edecegiz yalnizca.

Yok yok politik veyahut dini bir propoganda amacim yok ne de bir seyleri protest etme gudum.

Siz hic bir sey soylemediginiz muddetce bir "monolog" seklinde devam etse de bu sohbet, ben yalniz olmadigimi ve arkadaslarimla bunu paylastigimi biliyorum ya, bu yeter bana.
Hepinize saygi duyuyorum.

Efendime soyleyeyim(nedense sohbette laf kesildiginde oyle denir ya efendime soyleyeyim diye; sanki efendin extra muhabbet bulacakmis gibi...ayrica bu "efendi" kim cok merak ediyorum, casus gibi herkesin sohbetinde varlik gosteriyor yahu!) neyse ben yine herkes gibi soyleyeyim efendime...

Bugun buralarda hava birden isindi; COZladik adeta 37 derece oldu bir ara HIYAAAAAAAAAAA diye birakip kacasim geldi ulkeyi; hayir yani agustosta 52 dereceyi de goruyoruz tamam da henuz hazirlikli degildik. Mart ayinda bu derece isinmasi mumkun olamazdi.
Bugun daha bir itinayla plastikleri, tenekeleri, kagitlari ayirdim cop torbalarinda geri donusume katkida bulunmak icin.

Bir yazar dostum; bir kitabi daha cikmis diyecem ama oyle bir sey degil, cikan yazarlar hazinesi bir kitapta oykusu yayinlanmis; hem de en degerli oykulerinden bir tanesi.
Alip okumanizi tavsiye ederim efendim(yok anlasildi efendi 3uncu tekil sahis olarak geldi oturdu bu sohbetin icine) neyse kitabi tavsiye ediyordum : "Istanbul Oykuleri Antolojisi" kitabin adi. Ikaros Yayinlarininmis. Ama ne renkli bir calisma olmus, tadindan yenmez.
Ben aslinda Onun yazmakta oldugu ve tikandigi kitabini bekliyorum, bakalim ne olacak hangi ay veya hangi yasimizda bizi gururlandiracak yeni kitabiyla.

Aslinda yasayan bilir de, bazen soyle hayal ediyorum : belki de bu yazarlar yaziyodur yaziyodur... sonra bir yerlerde tikanip "hinnnkk" diye kaliyordur yazamiyordur.
Kim nerden bilir, nedendir, tikanma niyedir, niye duruverilir, aslinda kitabin butun senaryosu akildayken neden derin bir nefes alinir kitap yazma sirasinda?
Bazi kitaplar niye bir ayda yazilir, bazisi niye yillar surer?
Butun kitabi o mu yaziyordur yoksa o dus almaya gittiginde karisi veya kocasi birkac bolumu ciziktiriveriyor mudur araya?
Ben bilemem.
Yazarlar mutlaka bilir sanirim.

Bazen henuz tamamlanmamis romanlari sizin de ozlediginiz olmuyor mu?

Bir de simdi baska bir konuya daha atlayivereyim:

"Yazar olmak" bu devirde oyle zor ki, hani birak kitap yazarligini, bir gazetede kose yazari olmak bile oldukca bir birikim, iddia, orijinallik, ifade farkliligi gerektiriyor.

Herkes yazar yahu blog dunyasinda!
Hayir, hayir bunu alayci bir ifade ile soylemiyorum; aklina mantigina guvendigim blogcu "bazi" arkadaslarimi vallahi gunluk gazeteyi acmadan once okuyorum merakimdan.
Bilgilenmek, pozitif dolmak veya umutsuzlugumu beslemek icin belki...
Hangi duygumu beslemek icin kimi okuyacagimi bile biliyorum iyi mi?

Daha cok onlarin eserlerinin keyfine sali, carsamba ve persembe varabiliyorum; niyeyse blogculara ozellikle cumartesi ve pazar "olu taklidi yap" emri geliyor, diger kalan gunler de hafta basi ve hafta sonu gibi ne bileyim; 4 yilda anca bu kadar cozumleyebildim bloglardaki uretim yogunlugunu.

Bir blogcu arkadasim var Cinde yasiyor, tek basina Turkce gazete cikartmaya calisiyor, yani aslinda dergi gibi; ama nasil guzel bir girisim gogsum kabardi.Yapar yapmaz, onemli degil cabasi var ya cabasi; nasil ovunulesi.

Bir de benim bir kurabiyem var, bazilariniz bilir; 11,5(bucuku her zaman belirtmemi istiyor) yasinda tatlilar tatlisi kizim.

Ben bir cocugum daha olsun istiyorum.
Yani bir cocuga can vermek icin degil, cani zaten almis bir annesiz babasiz cocugun annesi olmak istiyorum.Kurabiyemden edindigim tecrubeyle "hem anne hem babaya yetebilecegimi ben biliyorum"

Ama muhtemelen arastirdigim kadari ile bu Turkiye'den olamayacak, "yalniz" bir anneyim diye.. Yas kisitlamalari filan.. "kadinin adi yok" gibisinden bir suru sey; aslinda can sIkIcI duydugum hikayelere gore...
Hic onemli degil ben biliyorum ya benim bir gun bir "kizim" daha olacak, rengi, gozunun sekli yahut nereden geldigi onemli olmayacak.
Onu buyurken kurabiyemi buyurken sevdigim kadar cok sevecegim.
Umrumda bile degil nerden oldugu, kim oldugu.
Ben can verilmis ve anne sevgisi ozleyen bir insan yavrusuna daha anne olacagim.
Bir yetiskin olarak kendimi; gelismekteyken bir rehbere ihtiyaci olan ve imkani olmayan bebeye isik olmak icin yetecek gucte hissediyorum.Fiziksel imkanlar yeterli duzluge ciktiginda bunun gerceklesecegini biliyorum.
Kararliyim.

Bugun sirkette aylik raporumuzdaki gunlerdir ugrastigimiz karisikligi "tek bir kayitta" yapilan hatayi duzelterek hallettik.Sadece bir rakami degistirdik ve "ta taaaammmm" dogru sonuca ulastik.
Enteresan.
Kutlamak icin de bir koca paket dolusu yer fistigi yedik!

Kimi zaman hayattaki derin sorunlarin da sadece basit bir adimla veya sarfedilen 1-2 sozcukle halloldugu geldi aklima niyeyse... sohbet iste... her sey gelir akila...

Ah doyamiyorum ben sohbete sadece ben konustugum icin midir nedir, yahut konusasim mi varmis, daha anlatacaklarim da vardi ama dusen gozleriniz bana da bir agirlik bastirdi.
Siz esnemeye baslamadan cekileyim diyorum ben , uykunuzu aldiktan sonra siz de benimle sohbete katilirsiniz nasilsa...

Ah bir de unutmadan;

Lutfen hayvanlari sevin.
izleyin onlari.
Kopekleri.
Kedileri.
Kaplumbagalari.
Akvaryum baliklarini.

Fareleri.

Bocekleri bile izleyin.Cok igrenc geldyse kelebekleri izleyin o zaman; onlar da bocek.
Dakikalarca; sikilmazsaniz saatlerce izleyin o bocegi veya kelebegi.

"Bir bocegin 24 saate sigdirdiklarini ozumsemeye calisin" diyecegim iyi dileklerimi sunmadan once...
Guzelliklerle...

Wednesday, March 11, 2009

Dede

Sohpetlerin arasinda bizim kuzen bir resim asti aile grubumuza.



Ah nasil hosuma gitti bu resim biliyor musunuz? Ay bir de kendi gozlerimi filan(karikatur gibi alti duz ustu yuvarlak gozlerimi) cok benzettim "ata" ma...

Annemin dedesi yahu, cok uzak degil sararmis kararmis bir resim imis, "tek kopya" imis ve bizim kuzendeymis!!!

Cok kiskandim!

Hemen "bende de olmali bir tane!" dedim, ve cizmeye karar verdim :o)




Yav gulmeyin; kac gunluk ressamsin ki dediginizi duyuyor gibiyim ama; butun olay "his" kardesimmmmmmm...

Bence vallahi de oldu :-D

Kac kilo?


Cok fena rejimdeyiz kurabiyemle.

Ama ne rejim!

Cukulata yok!Cips yok!

Dondurma yok, hatta yemek porsiyonlari yariya indi!

Meyva bile sayiyla!

Tartiyi eskittik ustune cikmaktan; o kadar yani :-D

Fenalik geldi cocuga :

Kurabiye: Anne ben aslinda kac kiloyum?

Ben: Nasil yani annecim? Haaa brokolini ye bu arada kucuk hanim!

Kurabiye: Uf yiyom anne yaa.. Bak dinle hani soyle kemiksiz filan... sence ben kac kiloyum?

Ben: Yuh kizim o ne bicim soru, kasaptan et mi aliyon?

Monday, March 09, 2009

Simit kokusu


Yurt disinda yasayanlar bilirler bazi "vazgecilmezler" ozellikle ozlenir buralarda(veya oralarda)...
Burunlarin kemiklerinin sizlamasi hic bitmez, hic...

Hep ozlenen "Ana" kokusu, "baba" kucagi gibi...

Cingir cingir sekeri karistirilirken duyulan cay bardaginin sesi gibi...

Donercinin onunden gecerken garsonun "buyurrr yengeee donerimizi yemessen ruyana girer haaa" diye takilmasi gibi...

"Ohhh neseniz bol olsun, gozumuz yok allah arttirsin" selamlasmasi gibi...

"Merhaba" kavusmasindan sonra birbirinin omuzlarini tutarken, tekrar goz goze gelip, hic konusmadan, ortak bir kararla en son bagrina basarak karsindakini "final" sarilmasini yapman gibi(ben dunyanin hic bir yerinde boyle bir sevecenlik ifadesi gormedim ayrica)...

Yogurdun kaymagi, kahvenin kopugu, firindan cikmis "Turk ekmegi kokusu" gibi...

Biz de ozleriz bircogunu... hepsini... kurabiyem de ben de...

Ama en cok "simit kokusu"nu ozleriz biz, cok anilarimiz vardir bizim ana kiz memleketimin simitleri ile...
Her memlekete gidisimizde deli gibi simit yeriz biz.
Yok simit burda.
Yok.
Simitci de yok.

Kuzumla Cengelkoyun yokusundan el ele inerdik "Cinaralti"na, simitciden simit alirdik benim elimde evde hasladigim hala ilik olan LOP yumurtalar; kucucuk bir kutucukta da mis gibi koyun peyniri...
Bebem "kalsyum da alsin" hesabi...

Daha 3 yasinda garsona rica ederdi kurabiyem "benimkisi pasa cayi olsun LUFTEN! yapamazsaniz su da getirin annem yapar" :-)

En vurucu anilar HEP kendimizinki saniriz degil mi?

Annemle konusuyordum gecenlerde telefonda "Anne simitleri yine ozledim" diyordum.

Annem "Bilmem mi dunyada kimse benim kadar ozleyemez simitleri... 9 yasinda kaybettigim annem beni her carsiya goturdugunde sicacik simit alirdi...


bana 'annen artik yok!!!' dediklerinde ilk dusundugum 'e kim bana kim simit alacak simdi' olmustu.


Babam cok nadir birakirdi annemin ailesine beni, cocuktum, oraya gitmeyi severdim, tepelerinde tasirlardi, simartirlardi cunku.

Bir de anneannem vardi, hele bana hic kiyamazdi, namaza kalktiktan sonra hemen firina giderdi orada kalabildigim gecelerde, simit alir yastigimin ustune birakirdi.


Kokusuyla uyanirdim.


Annem kokuyor sanirdim!

9 yasindaydim..." dedi...

Kaldim!

"Anne sen bana bunu anlatmak icin 42 yasima gelmemi ve binlerce kilometre oteden telefon etmemi mi bekledin?" dedim.

"Ne bileyim kizim, hic sormadin ki..." dedi.

Simdi burnumda simit kokusu...

dudagim asagi dogru bukuk.

kalakaldim...

Kelimeler her zaman kifayetsiz kalmiyor.

Resimdeki yazi, ilk okul besinci sinifa giden kurabiyemin sinifinin kapisinda asili.

Icerdeki bebeler bunu ezberlemis, yemis yutmus uyguluyorlar; uygulamiyan olursa birbirlerini uyariyorlar; bir kopyasini da kapiya asmislar ki :
veliler bebeleri almaya geldiklerinde okuyuversinler de onlar da uygulamayi denesin azicik diye...

Iyi yapmislar!




A short Course in Human Relations:

The most important 6 words: "I admit, I made a mistake"

The most important 5 words: "I am proud of you"

The most important 4 words: "What is your opinion?"

The most important 3 words: "I love you"

The most important 2 words: "Thank you"

The most important 1 word : "Please"

and the LEAST important word : "I"



Insan iliskileri hakkinda kisa bir ders:

En onemli 6 kelime : "Kabul ediyorum hata yaptim"

En onemli 5 kelime : "Seninle gurur duyuyorum"

En onemli 4 kelime : "Senin fikrin nedir?"

En onemli 3 kelime : "Seni seviyorum"

En onemli 2 kelime : "Tesekkur ederim"

En onemli 1 kelime : "Lutfen"

Ve en ONEMSIZ kelime : "Ben"

Thursday, March 05, 2009

Dogum gunun kutlu olsun

Iyi ki dogdun ve iyi ki benim ablam oldun, seni cok seviyorum benim kuzey isigim...

Monday, March 02, 2009

Kimmiş ki bu ibiş?

Bir varmis bir yokmus...

Masallar ulkesinde masal cokmus...

Zamanin eninde, ulkenin birinde, en guzel kentinde 2 kiz yasarmis...

Bu kizlar birbirlerine cok duskunlermis, hep beraber oynarlar, hep beraber dinlerler, hep beraber gulerlermis.

Bir gun kanatli bir peri bu kizlara 2 yavru peri getirmis.Bu yavru perilerin birinin adi Fatos; oburununki de Ibismis.

Fatosu kucuk kiz kapmis; Ibisi buyuk kiz.Secimden ikisi de cok memnunmus.
Anneleri olmuslar bu kizlar Fatosla Ibisin.
Artik 2 kisi degillermis; oyunlarina perilerle beraber 4 kisi devam etmisler, daha da neselenmisler.Geceleri Fatosla ve Ibisle uyumuslar hep.

Bu kizlar bazen Fatosla Ibisi degisirler oyle uyurlarmis.Onun icin Fatos Ibisin sahihibine, Ibis de Fatosun sahibine alisikmis.

Yillar gecmis kizlar buyumus, evlenmis; Fatosla Ibis hic buyumemis.Kizlari da hic birakmamis ama herkes sahibinin evinde yasiyormus artik.

Bir gun talihsiz bir sey olmus; kotu kalpli bir dev gelip Fatosu "bilinmezler dagi" da kacirmis.Bilinmezler daginin nerede oldugunu kimse bilemezmis, kimse arayip soramazmis; cok uzaklarda, cok bilinmezlerdeymis o dag...

Fatosun sahibi kiz cok uzulmus, cok aglamis.

Ibisin sahibi kiz, buna kiyamamis; bir gun cagirmis Fatosun sahibi kizi yanina demis ki "ben senin uzulmene kiyamam hic.Al Ibisi seninle uyusun, zaten biz kucuk kizken de seninle uyumayi severdi Ibis, ben de sana geldikce gorurum onu"


Fatosun sahibi kiz cok sevinmis, havalara ucmus, defalarca Ibisin sahibi kizin boynuna sarilmis opmus onu.




Simdi Fatosun sahibi kiz Ibisin de sahibiymis.Koca kadin olmus, hala Ibise sarilip uyuyormus, onun icin Ibis de cok mutluymus.



Ibisin yeni sahibi kiz artik kapisini siki siki kilitliyormus; "kotu kalpli dev" artik gelemezmis; Ibis guvendeymis artik, Ibisin eski sahibi hic merak etmesinmis...