Wednesday, January 07, 2009

Inci ve Ask


“Mısır Kraliçesi Cleopatra, ünlü Romalı komutan Marcus Antonius'a tarihteki en pahalı ziyafeti hazırlayacağını iddia eder.

Bunu duyan herkes Kleopatra'nın büyük bir hata yaptığını düşünür, ama yanılmışlardır.
Büyük gün geldiğinde Cleopatra, Marcus Antonius'u yemek odasına alır.

Antonius gördüklerine inanamaz, çünkü çok gösterişli ve zengin bir sofra beklerken karşısına üzerinde yalnızca boş bir tabak ve birer kadeh de şarap bulunan bir masa çıkar.

Ancak Cleopatra kendinden son derece emin bir şekilde Antonius'u masaya çağırır.

Öykünün gerisi gerçektende ilginç.

Masaya geçtikten sonra, Marcus Antonius'un şaşkın bakışları arasında Cleopatra kulağındaki dev incili küpelerden birini çıkarır, bu inci tanesini şarabın içine atıp eritir ve içer.

Kulağındaki diğer küpeyi de çıkarır ve Antonius'a verir. Gerçekten de paha biçilmez incilerden oluşan bu yemek tarihte görülmüş en pahalı ziyafettir.

Kuşkusuz iddiayı Cleopatra kazanmıştır…”

Bu oykuye inanmak biraz zor gibi gorunuyor degil mi?

Koskoca dunyalar guzeli ve tartisilmaz narsist kisilige sahip Cleopatra; dunyanin “atik” harikasi inciye mi hayranlik duyardi yoksa sanki bu oyku bir “pirlanta” suslemesi ile daha mi anlamli olurdu sanki…
Sanki pirlantali suyu mu icseydi ve icirmeye calissaydi potansiyel sevgilisine?

Hani o pirlanta ki kadinlarin ruyalarini susleyen, buyusu karsisinda hic bir kadinin kayitsiz kalamadigi pirlanta!

Ve Cleopatra!

Mukemmel uyum aslinda!

Cleopatranin pirlantasi hele de oyle ozel bir kesimle yapilmis olmali idi ki gozleri almali idi bakilamamali idi onun pirlantasina, onun pirlantasina bakanlarin kor oldugu ile ilgili oykuleri okumali idik sanki… hani o saraba dusurecegi pirlanta olmaliydi bu...

Cleopatranin oykusu tum inis cikislari boyle daha mi guzel olurdu sanki diye dusunmeden gecemiyor insan.

Oysa inci ne ki?

Sersem bir kum tanecigi!

Cleopatra kim, kum tanesi kim… Degil mi efendim!

Bir istiridyenin icine akli bile yok iken girmis sersem bir kum tanecigi veyahut sadece bir atik… zavalli bir atik!

Tanecik ona mi sormustu istiridyeye girerken?

Bu arada bizim kum tanecigi veyahut cop…
ama ne muhtesem bir cop o…

O “pirilcik” incinin oykusunu bilir misiniz?

“Otu cek kokune bak” soylemine inanlara inat, o zavalli istiridyenin sancilari ile milim milim kat kat guzelligine yillar icinde guzellik katan incinin oykusunu bilir misiniz?

Tüm canlıların, vücutlarına giren yabancı maddelere karşı kendilerini korumalarını sağlayan özellikleri vardır.
Istiridyenin içine yabancı bir madde girdiğinde, (bu cogunlukla bir kum tanesi veya herhangi bir atik olabilir) bu “acayip” seyden kurtulmak, veya kurtulamiyorsa onu kendi dogasina adapte edebilmek icin, iç organlarıni çevreleyen koruyucu tabakadan (ki buna incinin anasi denir) özel bir madde olan sedef salgılanmaya başlar.

Salgılanan sedefin yabancı maddenin etrafını kaplaması sonucunda da inci tanesi oluşur.
Ancak Istiridye bu dunya harikasini olustururken cok aci ceker.

Bu ayni insanlarin hayatlarina giren acayiplikleri kendi hayatina monte etmeye calismasi gibi bir sey; bir cogumuzda birseyler cagristirabilecegi tarzdan bir seyler.

Ne ilginc degil mi?

Bir de olusagelen incinin kiymeti, uzerinde karartilarin azligi ve tumseklerin daha duz olmasina paraleldir ki burada da yasamimiza alistirmaya calistiklarimizdakilerin uyum problemini kokluyorum niyeyse… benziyor iste!

Belki de bundandir “Bir İnci İçinde Sihrin Gücünü Gizler...Ve Her Kim Ki Açarsa O İstiridyeyi, Tüm Güzel Rüyaları Gerçeğe Döner...” denmesi!

O inci tum yasananlari, yasanmiyanlari kat kat icine gomup sedeflerle uzerini kapatmisken ve uzerindeki kat kat yuke ragmen ayni zamanda o HARIKA goruntuyu yansitabilmesi… Yaradanin bir harikasi gibi!!!

Orada yatiyordur belki “guven” in sirri kat kat olsagelen sedeflerin arasindadir bulunamayan “guven”.

Belki de sevginin sirri odur guven hedefi ile katkatkatkat olustukca incide bir yurek olusur guvene kavustukca belki kim bilir?

Ve belki de “ask”in temeli kucucuk bir kum tanecigidir kim bilir kim ne der onun adina kimse bilemez ki?

Kimse konusamadi ki o kum tanecigi ile tanecikken ve nereye gittigini gormediler bir de konusamadi kimse dunya piriltisi doga harikasi inci ile de kimsenin aklina gelmedi cunku o piriltinin icinde atabilecek yurek oldugu.
O yuregin nasil olustugu.

Derler ki “Inci duygusal denge saglar.

İnci sahibine asil bir görüntü verir bu görüntü de kişiye kendine güven duygusu kazandırır.

Negatif enerjiyi emer inci.”

Bagisiklik mekanizmasi ile ilgili bir cok hastaligi da devamli takildiginda incinin tedavi ettigi iddia edilir.

"Pirlanta binlerce yil icinde mutlaka azalir ve yokolur… ve mutlaka yipranir, eskir" derler.

Oysa inci; takildikca insan tenindeki nemden beslenir, daha da canlanir pirildar parlar.

Bu insan bir kadindir muhtemelen.

Kadinin kokusu, teni isisi ve teri, yasanmisliklari, terkettikleri, terkedilmislikleri ile cok tanidik gelir inciye, inci sanki olusumunu hatirlar kadini koklarken isil isil parlar onun icin.

Daha bir cosar inci kadin tenine dokundugunda sanki, daha bir canlanir.

Bu canli yasayan inciler genellikle beyaz, fildişi, pembe yada açık gül renginde, mavimsi hatta siyah olusur kadinlarin tenini suslerken.

Bunların içinde beyaz ve pembemsi renklerde olanlar en çok arananlardır.

Siyah inciler ise çok nadir bulunduğundan çok değerlidir.

Siyah inci cok degerlidir nadir bulunan her sey gibi ve Gambier Adaları, Tuamotu Takım Adaları, Tahiti’nin doğusu ve Cook Adaları civarinda bulunur sadece.

Kimse bilmez siyah incinin oykusunu, yahut siyahin asaletini, yahut o goz alici piriltili siyah rengi neden aldigini o incicikin.
O siyahcik incicik saklar kendisini uzaklarda, o adalarda.
Bulunmasina ragmen bir zamanlarda, renginin sirri hala kendinde gizlidir.

Derken…

Madem oyle diyorsun Cleopatracim hadi bakalim hodri meydan.

En ustteki oykunu yeniden yazmak istedim birden, dinle beni Cleopatra:

“Mısır Kraliçesi Cleopatra, ünlü Romalı komutan Marcus Antonius'a tarihteki en pahalı ziyafeti hazırlayacağını iddia eder.
Bunu duyan herkes Kleopatra'nın büyük bir hata yaptığını düşünür… Antonius cok secicidir, bir de kendisinden daha buyuk bir jest yapilmasina nasil bir tepki verecegi bilinmemektedir…
Cunku bu hic olmamistir…

Büyük gün geldiğinde Cleopatra, Marcus Antonius'u yemek odasına alır.
Antonius gördüklerine inanamaz, çünkü çok gösterişli ve zengin bir sofra beklerken karşısına üzerinde yalnızca boş bir tabak ve sarap kadehi bulunan bir masa çıkar.

Bu Antonius icin bir davettir adeta “geceni zenginlestirecegim Cleopatra” der ve kadehe sarap doldurup Cleopatra’nin gozlerine bakarak elindeki inci gerdanligi icine atar, gerdanlik eriyip sarapla karisirken ”bu senin boynunda olacakti fakat vaz gectim, ruhunda olmasini istiyorum” der bir yudum alip kadehi Cleopatra’ya uzatir.

Cleopatra zarif bir hareketle kadehten bir yudum aldiktan sonra “ben senin karisimini nefes almadan ictim, bununla ikinci yudumu alip alamayacagini merak ediyorum” der ve elindeki tek siyah inci tanesini kadehin icine dusurur.

Kadehi Antonius'a ikram ederken "siyah inci" asla erimemektedir.

Antonius gulumseyek kadehi tekrar alir…
Ve…
ve...
veeeee..........”



Ben ne biliym ne olur!

Amca ya sarabi siyah inci erimezken icer... veyahut kosarak kacar.

Kuskusuz iddiayi birileri kazanmistir :-)

4 comments:

Kubilay Kızıldenizli said...

İki kelimecik verdim,muhteşem bir deneme aldım...Bence Marcus Antonius bu son hamleyi yapacak kadar zeki kadını alıp onu bir siyah inci olarak sonsuza değin kalbinde taşımıştır...Yani ben Marcus olsaydım böyle yapardım bu zeka karşısında şapkamı çıkarıp kalbimi vererek...
Siyah İnci mi ne oldu?...Boşver onu,sadece bir semboldü tüm nadide şeyleri simgeleyen...

GULTEINEN ENKELINI said...

Sagol kuzen...begenmene sevindim
:-)

kuzey isiklari da yolda... geliyor ;-)

Anonymous said...

artik sana cakiltasim yerine kum tanecigimmi desem acaba :))))

GULTEINEN ENKELINI said...

beni bir sanatci hassasiyeti ile sevmene bayiliyom applammmmmmm