Tuesday, October 30, 2007
Anahtar tersine donmezse eger..
Donmez ya bazen anahtar tersine!
anahtari kirmaya calismayacaksin.
Terkedeceksin.
Anahtari tersine dondurmek icin her seyi yaptigina inaniyorsan, ve en ufak bir suphen bile yoksa sabrinla ilgili.
Hemen tavir degistireceksin.
Sen artik bagimsiz yalnizsin o konu ile ilgili; elinden geleni yaptin, yalvardin, haykirdin kendi beden dilinde.
Hala anahtar tersine donmuyorsa; yoldaki catal noktasina geri donup obur yolu sececeksin.
Neyleyesin; "yasam secimlerden ibaret, ve hepimiz sectigimiz yasam kalitesinde yasiyoruz"
diyeceksin ve aynen devam edeceksin..
kimsenin veyahut senin kacirilmisliklarini yasamamak olacak hedefin...
Saturday, October 27, 2007
Bekleyeceksin
Gozunde buyutmeyeceksin hic kimseyi ve hic bir seyi.
Oluruna birakacak kadar olgun olacaksin.
Neden diye sormamayi ogreneceksin hayatta, bunu ogrendiginde sana buyumussun diyecekler.
Sakin olacaksin.
Bir cok zaman olacak ceneni acmaman icin, ceneni tutmasini bileceksin.
Bazen bu cok uzun bir suskunluk olacak.
Katlanacak hala yorum yapmayacaksin.
Beklemeyi, sabretmeyi ve kaybetmeyi beklemeyi de ogreneceksin.
Bekleyeceksin, anahtarin bir gun de ters donecegi gunu; bekleyeceksin...
Terliksi hayvan
Friday, October 26, 2007
Bortu bocek
Yine sabahin altisinda, bahcede kaavemi yudumluyorum tuttu beni bi gulme..
Deli gibi sabah sabah guluyorum..
Kus civiltilarina benim kirkirdamalarim karisti.
Bir komik ani coktu ki aklima; sormayin, fikra gibi :)
Ortaokulda filanim, yazlikta kocaman bir mimoza agaci var bahcede.
Bahcemiz cok guzeldir bu arada, benim bir tanecik babacigim, hayat sartlarindan dolayi bankadan emekli olduktan sonra cicekcilik kooparatifinde calismaya baslamis, sonra da ikinci kez iyice yaslaninca bir de oradan emekli olmustu.
E zaten ciceklere cok merakli bir de kooperatifte calisip ciceklerle hasir nesir olunca babam bahcemizde iyice dokturdu, aman aman o ne cicekler; kimi zaman oyle guzel konusurdu ki cicekleriyle "oggluuumm" , "kizimmmm" diye... evladi olarak ben bile kiskanirdim cicekleri...
neyse efendim..
bizim su DEV mimoza konumuz..
Mimoza buyudu buyudu buyudu.. sanki bizi yiycek!
Babam habire yontuyo buduyo, iihh ihhhh... yok hayvancaaz kocaman kocaman oluyo, bi de oole bi agac tabi, bir suru bortuye bocege yuva! degil mi efenim..
Yeri de fena bir yer; bahcedeki yemek masasinin tam ustunde salinip duruyor!
Sabah kahvaltisi, aksam yemegi, herkesin her an tabagina bir bortu, bir bocek dusme ihtimali cok fazla:) hadi biz cocuklarin tabagina dustugunde sorun yok, bocegi kenara cekip yemegimize devam ediyoruz ama annem cildirmis durumda!
Annem cok fena!
Dellendi bi gun, verdi babama talimati "Bugun ya bu bocek sorununu cozeceksin!ya da cozeceksin!"
Babam tabi her "kazak" baba gibi, icinden iyk iyk iyk derken "evelallah ne bortusu bocegi hallolmus bil kadinim" derken kara kara dusunerek komsumuz Guven abilere gitti.
Guven abi LAZ.
Basbasa verdiler bir strateji calismasi yaptilar, ve bortu bocek savasi icin o gun ogleden sonra tum cocuklari parka, denize kafeteryaya yolladilar.
Biz zehirlenmeyelim anlaminda :)
Efendim, bizim bu karadenizli komsumuzun akli ile babam, sirtlarina bagladilar bocek ilaci tuplerini, agacin altina gidip havaya(yukari) dogru ilaclama yaptilar.
Sonuc:
*Tum boceklerden kurtulduk
*bortu bocek savasindan sonra babam ve Guven abi evlerinde bayildi
*Ayni arabayla hastaneye kaldirildilar
*Zehirlenme tedavisi yapildi
*24 saat musahade altinda kaldilar
*Evlerdeki tum cocuklar "babamiz olcek miii babamiz olcek miii" diye 24 saat agladi.
Sonuc2:
*Annem takip eden tum yillarda agaclardan tabagina bir sey duserse babama firca atmaktan vaz gecti, ayni bizim gibi bocegi imha edip yemegini yemeye devam etti:)
Wednesday, October 24, 2007
Abim
Benden 4 yas buyuk abim ben buyurken benim idolumdu.
Biz ikimiz de ilkokuldan sonra Izmir'de farkli okullar kazanmistik ve yatili okuyorduk, memur bir aileydik, annem babam ve ablam Bergama'da yasiyorlardi.
Hazirlik sinifina basladigimda ben, ailemiz Izmire tasinana kadar, her hafta sonu Bornovadan Guzelyaliya kadar gelir beni alirdi abim, Bergamadaki evimize giderdik. Her Pazar da tekrar Bergamadan yola cikardik, abim beni tekrar Guzelyaliya birakir kendisi Bornovadaki okuluna donerdi.
Dusunuyorum da, aslinda o da liseli bir cocukken baya sahip cikmis bana.
Abime hayrandim.Hep onun gibi olmaya calisirdim.
Akademik basarilari, esprituelligi, sosyalligi beni hayran birakirdi.
Hep onu taklit etmeye calisirdim.
Ben ortaokul yillarindayken abim AFS sinavini kazanip 1 yil Amerika' da okumaya hak kazanmisti.Liseyi bitirdigi halde bir yil da Amerika'da lise son okuyacakti.
Ayni yil universite sinavina girip universiteyi de kazandigi icin Dis hekimligi fakultesindeki kayit hakkini bir yil dondurmak zorunda kalmistik.
Amerika'da oldugu bir yil boyunca onu cok ozlemistim, bir kolum kopmustu sanki dort gozle donusunu beklemeye basladim.Annem "zeytin gozlum" sarkisini calip calip aglardi, ben de odama gidip gizlice aglardim.
Tabi o zamanlar 80li yillarin basi, bilgisayar yok internet yok e mail yok... telefon bile ayda bir filan.. Arada bir normal posta ile abime Girgir dergisi gonderiyorduk. Onu cok ozlemistik hepimiz bizi gulmekten kirip geciren neseli aile uyemizi...
Amerikadan dondugunde bir degisik bulmustum onu; belki buyumustu onun icin degismisti, belki ailesinden uzakta gecirdigi bir yil onu olgunlastirmisti biraz ice kapatmisti.. Belki ben hala cocuktum o genc olmustu..Bilmiyorum; o yastaki aklimla pek hatirlamiyorum ama daha sakin daha dingin daha sessiz olmustu.Biraz uzaktik artik.
Ben hala onun gizli hayraniydim ama; yine hep onun gibi olmaya calisiyordum..
Sonra universiteyi kazandim, kayit yaptirmak icin annemler abimle birlikte beni Istanbula yolladi.Teyzemlerde kalacak, kayit yaptiracak, yurt isimi halletmeye calisacak, biraz da gezecektik.
Kucuk bir baba gibiydi benim icin bu sefer.
3-4 gun boyunca hem isleri hallettik hem de inanilmaz eglendik; bir otobusten inip digerine biniyorduk, abim bana caktirmadan kaybolursam ne yapmam gerektigini, korkmamam gerektigini ogretmeye calisiyordu.
Soyledigi bir seyi hic unutmam, hala bu bilgiyi kullanirim :"Kayboldugunu dusunuyor veya hangi semtte oldugunu anlamak istiyorsan hemen bir bankanin sube ismine bak, sana nerede oldugun konusunda ip ucu verecektir" demisti.
Beyazita gittik, kapalicarsiyi gezdik, sahaflar carsisinda saatler harcadik, okulumu gezdik, Dolmabahce sarayina gittik... oradaki birkac gunumuz boyunca Istanbul kazan biz kepce karis karis gezdik her yeri..
Sonra o da buyudu ben de buyudum, abim Dis hekimi oldu, evlendi, aslan gibi bir oglu oldu.
Bu sirada yavas yavas benim her firsatta Izmire gitmelerim azaldi, daha az ve sadece uzun yaz tatillerinde gorusebilmeye basladik.Uzun blok zamanlar gorusemiyor, arada gorusemesek de bazen derin fikir catismalarina giriyor, ikimiz de inat yapiyor yine bir sure bu sefer kizginliktan gorusmuyor, ama gorustugumuzde ise biraktigimiz yerden baslayabiliyorduk.
Universitenin son yillarinda ben Ihracatci bir firmada part time calismaya baslamistim, arada yurt disi seyahatlerim oluyordu.Abim de uzun bir uzmanlik egitimi icin Hollandaya gitmisti.Tesaduf bu ya benim tam o donemde Hollandaya is seyahatim oldu, abimle benim Amsterdam merkez tren istasyonunda Turk filmi gibi birbirimize kavusma sahnemiz vardir ki aklima gelince hala tuylerim diken diken olur.
Simdi hayat bizi kendi dertlerimize savurdu.Araya binlerce kilometre mesafe koydu.Abimle sadece yaz aylarinda birkac gun gorusebiliyoruz, o da o yil sansliysak.
Ama ben biliyorum.
Hep oldugu gibi yine bir gun bulustugumuzda biraktigimiz yerden baslayacagiz.
Tuesday, October 23, 2007
Gurur duyuyorum.. hala aglamak istiyorum...
Naklen yayin bir aciyi paylasmak istedim.
Annesi babasi aglarken bunu duydugunda; ogullarinin bu hikayesini duyduklarinda gururla gulumsesinler mi, aglamayi kessinler mi yoksa daha cok haykira haykira aglasinlar mi bilememislerdir...
Bu ileti bana minum'dan (minum gercekten hatri sayilir gazetecilerimizden birisidir) amerikadaki bir doktor arkadasi araciligi ile geldi...
mailin iletilmesinde araci olan tum doktorlar hala hungur hungur agliyorlar...
ben de..
Soyle diyor anlatan;
"Ben doktor olarak askerligimi yapiyorum... Ben doktor mehmetcikim.
Gazi erlerden birisi bu oykuyu biz henuz bir arkadasinin ameliyatindan ciktiktan sonra bizimle paylasti...daha ameliyattan sonra ustumu bile degistirmeye firsat bulamamistim...
Hepinizin malumu olan o hain saldiri sonucu yaralananlar hastanemize gelmisti ve ilk mudahalelerini yaparak durumu kritik olanlari GATAya sevk etmek icin talimat almistik ve oyle yapiyorduk.
Yaralilarin icinde bir tanesi vardi ki israrla konusmak, anlatmak istiyordu.
Ben arkadasinin ameliyatindan ciktiktan sonra, israrli gozlerle konusmak icin beni cagiriyordu.Hemsirelere benim yanina gitmem icin cagrilar birakiyordu...
Dayanamadim, yanina gittim.
Dedi ki; 'az once kestiginiz adam var ya onun adi mehmetcik.
Ilk roketatar saldirinda ayagindan yaralandi, ayagi adeta koptu!
arkadasim bu halde yatarken PKKlilar grup halinde yanimiza yaklasti, darma duman olmustuk.
Bir tanesi arkadasimla konusmaya basladiginda ben de diger tarafta acilar icinde kivraniyorum.
Dedi ki arkadasima 'Teslim ol!'
Mecali bile kalmayan az once ameliyatindan ciktiginiz arkadasim magrur bir ifadeyle dedi ki:
'SEN TURK ASKERININ NE ZAMAN TESLIM OLDUGUNU GORDUN SEREFSIZ!!!'
maalesef bu yanittan sonra PKKli yerde yatan arkadasimin kafasina tek kursun sikti, ve ilgisini terkedip gitti.
Yaklasik 36 saat sonra arkadasimi beni ve birkac arkadasimi daha sizin buraya getirdiler.
Bu arkadasimin hala hayatta olduguna inanamiyordum.
Hala da inanamiyorum...Ama soyledikleri bu kahraman mehmetcigin kulaklarimdan silinmiyor..."
Bu oykuyu dinleyen ve tum meslestaslarina iletmeye calisan askerimiz doktorumuz diyor ki :
"AZ ONCE AMELIYATINDAN CIKTIGIMIZ BU ASKERIMIZI AMELIYAT EDIP HAYATINI KURTARAN CERRAHI EKIPTE OLMANIN KIVANCINI DUYUYORUM"
sozcukler yetmiyor yorum yapmaya :'(
gurur duyuyorum.
aglamak istiyorum.
Guzel anilariniz olsun! Soz mu?
Bir kac yil once bir arkadasimin soyledigi bir yasam tarzi geldi aklima; ne kadar da dogru soyluyormus;
"Mutlu olacagini umarak basladigin bir plana,belki bir zaman sonra sana artik dusundugun rahatligi vermiyorsa aninda iptal et,neresinde olduguna veya o ana kadar ki kayiplarini dusunme .Olan kayiplar sadece o donemdeki mutlulugumun bedelidir dersin,o kadar.."
Bu yontemin, kotu anilarin hayatimizi yonlendirmesini, bizi felc ederek ilerlememizi engellememizi de onler, onu farkettim.
Daha kaliteli yasayabilmek icin mutlaka guzel anilara ihtiyacimiz var.Guzel anilar bize kapasitemizi gosterir. Bize isleri kolay halletme ile ilgili hafizamizi duyumsatir..
Kotu anilar ise kendimizi koruyamadigimiz zamanlar ile firsatlari kacirdigimiz donemleri gozumuzun onune getirir, hep basarisizligimizi animsatir, dolayisi ile bir cozume ulasmamiz gerektigi kriz anlarinda kendimizi koseye sikismis hissettirir.
Kotu anilardan kurtulmak, kendimize yapacagimiz yasamsal terapi ile mumkundur.
Onlardan kurtulmak, kriz ve firsatlari hemen, akillica ve dogallikla hissetmemizi saglar dolayisi ile krize karsi tedbir alma, firsata karsi da atak yapma sansimiz olur.
Kendi kendime dusundum ve yasadigim yasa kadar hayatin bana ogrettiklerinden bir gruplama yaptim:
Dort tur kotu ani vardir; hepsinden de kurtulabilmemiz icin hic bir engel yoktur aslinda, bu sadece akil ve sagduyu isidir.
Bu isteme isidir.
Istedigimiz her an hayalini kurdugumuz mutluluk duzlugune cikmamiz icin hic bir engel yoktur aslinda; hayatimizdaki en buyuk engel kendi yarattigimiz dusuncelerimizdir.
Birinci gruptaki kotu anilar bizi sadece kisa bir sure rahatsiz edebilecek kadar gucludur.Ornegin kucuk bir trafik kazasi bir insanin bir hafta sure kadar falan tedirgin araba kullanmasina sebep olur.
Bu sure boyunca akil ve sag duyumuz, gunluk yasam aliskanliklari ile dogallikla bizi terapi edecek, cesaretlendirecek, kalici kotu ani kalmayacak, sadece bundan sonra biraz daha dikkatli araba kullanmamizi saglayacaktir.
Ikinci gruptaki kotu anilar kendimiz "And ictigimiz!!" icin yakamizi birakmazlar. Bunlar genellikle buyumus cocukluk ve erken genclikte olusan kotu anilardir, dis bedenimiz az buyumustur ancak duygusal olarak kendimizi yetkin yetiskin hissederiz bu donemde. Bu kotu anilarin olusumunun akabinde ya "olene kadar bunu unutmayacagima and icerim" ya da "bunun hesabini bir gun soracagim" ve hatta "ondan olene kadar nefret edecegim" gibi bir takim sartlandirmalari alt bilincimize atariz.
Bundan kurtulmanin tek yolu olgunlasan ruhumuza yeminimizi geri alip affetmeyi ogretebilmek.Once kendimizi sonra baskalarini ve en son olan olaylari affedebilmek..
Ucuncu grupta oldukca siddetli kotu anilar yer alir, bunlar ya gercekten cok kuvvetli ve kotulerdir veya defalarca yinelenmislerdir hatta belki hepsi birdendir... Burada bunu beynimizin devamli gundeme getirmemesi icin kendimizle ciddi mucadele etmemiz gerekir.Once Unutmaya! karar vermemiz gereklidir. Buna karar verdikten sonra soz konusu ani aklimizda her gezinti yapmaya basladiginda derhal bunu durdurup baska bir sey dusunmeye baslamamiz gereklidir.Sunu unutmamaliyiz ki biz sadece "istediklerimizi" hatirlariz.Bilincimizin gucune guvenmeliyiz.
Dorduncu ve son grup ise yillarca yinelenen berbat ve travmatik anilari icerir ki her tekrarlanisinda insanin ozundeki karar verme mekanizmasini alip goturmustur , savunmasiz hale getirmistir ve hayatinda derin yaralar birakmistir.
Bu insanlardan bazilari o kadar aci ile uyusur ki yinelenen anilarinin orada oldugunun farkinda bile olmayabilir artik.Durumdan kurtulma yetisi yok sanir.Bir bos vermislik bir vurdumduymazlik, aciyi kabullenmislik coker insanin uzerine kabus gibi.
Aniyla aci birbirine karismis, birbirini butunlemektedir, kisinin ruhu ve bilinci dondurulmus gibidir.
Bundan kurtulmak icin mutlak bir terapi veya sok gereklidir.Terapinin, mutlaka bir uzman tarafindan olmasi gerekmez, kisi konusabilecegi bir yakiniyla paylastiginda da kim oldugu, yasama haklari, aslinda bunun kendisi icin dogru olan olmadigini animsayabilir.Agir ice kapanma durumlarinda mutlaka bir uzmanin yardimina ihtiyac vardir.Bir diger kurtulma metodu da kisinin yasayacagi soktur ki bu kendi yasaminin ve geleceginin ciddi tehdit altinda oldugunu hissetmesi, gormesi ve/veya cok deger verdigi baska bir canlinin da bu girdapa dusmeye baslayacagini fark etmesidir.
Boyle durunlarda insanin ruhuna kendisinin de inanamayacagi kurtulma istegi gelir ve cok kisa surede kendisi ve/veya sevdigi yakini icin korunma tedbirleri almaya baslar.
Monday, October 22, 2007
kiRZginim
hayata kirZGinim,
kiZginim hala bi suru cocugun olmesine izin verildigi icin(sebep ne ve nerde olmasina ragmen!);
kiRginim bi tutam minnet olmadigi icin hayatta;
kiZginim cabalar takdir edilmedigi icin;
kiRginim goren goz gormemezlige geldigi icin;
kiZginim bunca cabaya ragmen bir arpa boyu yol katedilebildigi icin hayatta;
kiRginim goz icine bakila bakila samimiyet hissedilmedigi samimiyetsiz davranildigi icin;
kiZginim kendime karnim bu kadar acik oldugu icin;
kiRginim insan dogasinda acik karindan vurma huyu oldugu icin;
kiZginim gozun gordugu yerde gonul calismadigi icin;
kiRginim goz gore gore gonul calismadigi icin;
Kizginim ben,
Kirginim ben samimiyetsizlik icin
kizgin ve kirginim ben bugun cok fena...
29 Ekim yaklastikca...
Kurabiyem bu siiri inceleyecek bu hafta, buradaki Turklerin amatorce kurdugu hem de cok cok memnun kalarak cocuklarimizi goturdugumuz "hafta sonu Turk okulu" icin...
Nasil da uydu bugunlerdeki acimiza ve yaklasmakta olan 29 Ekim Cumhuriyet bayramimiza...
Ey Bizlere Bu Günü Kazandıran Şehitler,
Ey Hürriyet Yolunda Can Veren Koçyiğitler.
Ey Kahraman Atatürk, Sizlere Minnettarız,
Rahat Rahat Uyuyun Nöbette Bizler Varız.
Canımızdan Azizdir Bıraktığın Emanet,
Cumhuriyet Şereftir, Namustur Cumhuriyet.
Ateş İçinde Doğduk, Uyku Bize Yaramaz,
Ölüm Bile Arasa, Bizi Evde Bulamaz.
Tarlada, Fabrikada, Kışlada, Okuldayız,
Fakat Hep Bir Emelde, Bir Yönde , Bir Yoldayız,
Bugün Hürriyet İçin Kore'yi Vatan Bildik,
Edirne, Çanakkale, İzmir-Ardahan Bildik.
İnandığımız Yolda Çiğneriz Dağı, Düzü,
Hak Edenin Bağrına Saplarız Süngümüzü.
Harikalar Yaratır, Bir Damlacık Türk Kanı,
Dünyalar Alkışlıyor, Bir Avuç Kahramanı.
O Bir Avuç Kahraman Biliyor Tarihini,
Onu Muzaffer Eden Şanı, Kanı Ve Dini.
Seve Seve Bırakıp Köydeki Ocağını,
Göz Kırpmadan Veriyor, Kolunu Bacağını.
O Böyle Haşroldukça Hürriyetle, İmanla,
Türk Yurdu Yükselecek Her gün Şeref Ve Şanla.
İmanlı Göğüslere Karşı Dağlar Duramaz,
Coşarsak Selimize Dünyalar Bent Vuramaz
Türk'üz, Düşman Üstüne İşte Böyle Akarız,
Yirmi Milyon Ateşiz, Yirmi Dünya Yıkarız.
Ey, Ölümsüz Atatürk, Şerefisin Milletin
Bekçisiyiz Tek Kalsak, İnan Cumhuriyetin
BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR
Friday, October 19, 2007
HAYIR demeyi ogrenemediyse eger..
Her turlu suistimale karsi acik buyur cocuk.
"Bol ve yonet" e aciktir artik.
"HEDEFINE ULASAN BIR SOZ, EL KIRLETMEYE GEREK KALMADAN OLDUREBILIR VEYA KUCUK DUSUREBILIR.BAZILARI ICIN HAYATTAKI EN BUYUK MUTLULUKLARDAN BIRISI BENZERLERINI ASAGILAMAKTIR."
Pierre Desproges
Ozellikle narsisistik insanlar digerlerini " bol ve yonet" politikasi ile ele gecirirler.
Dikkat buraya : narsist demedim "Narsisistik" dedim.
Narsisistik vakalarin tip dilinde tanimlari vardir.
Narsisistik bir karekterde DUYGU denen bir tanim yoktur.Yasam ve hatta kendi varliklari bir HAYAL den ibarettir onlarda.Narsisist kendi dunyasidir ve butun dunyanin kendisi icin varoldugunu yasar...Asla istikrarli bir iste calisamaz veya tesadufen calisiyorsa da "isyerindeki herkes onunla ugrasiyordur, ama O hepsini hallediyordur!!!"
HEP O haklidir.
O kadar butun dunya kendisiymis duygusuna kapilir ki kendi varlik ozelliklerini bile kaybeder zihninde.
Bir tur kendini tanrilastirma bu.
O kadar cok ki bunlardan..Her gun onlarcasi ile birlikte yasiyoruz inanir misiniz? Bunu ezbere degil psikoterapik istatistiklere dayanarak soyluyorum inanin.
Narsisistler, hayir demeyi ogrenememis o buyumus cocuklari beyinsizlestirler, uydulari haline getirmek icin her yolu denerler.
Stratejileri, once kisinin dengesini bozmak ve kendisine olan guvenini yitirmesini saglamaktir.
Kurban, etkisizlestirilir, bastan cikartilir, ve daha sonra baski altina alinir.
Bastan cikartan bu narsisistik karekter, gercekleri her zaman maskeler ve kafa karistirici davranislar sergiler.Hic bir zaman direk degil devamli dolayli yollardan saldirir.Direk saldirmadigi icin devamli masum kontenjanindan kendine bir koltuk ayirmaktadir.
Kurban bir agin icine dusurulmustur; kendine olan hakimiyetini kaybetmis, boyun egen ve bagimli durumuna gelmis, derin etki altinda kalmistir.
Saldirganin bu iliskiyi surdurmeye istek duymasi icin kurbanin yeterince direncli olmasi gerekir.. ki o oyledir.. HAYIR demeyi ogrenmemis olan o cocuktur o.
Kimliksiz ve duvarsiz bu buyumus cocuk devamli " eger daha uysal davranirsam belki de artik beni begenebilir ve sevebilir" diye dusunurken bu arayisin sonunun olmadiginin farkinda degildir.Bunun tersine bu, narsisistik karekterde nefret ve sadist hisler uyandirir.
Bir kisir dongunun icine girilmistir.
Ruhsal siddet oylesine kurnazca yerlesir ki bunu saptamak ve bundan korunmak cok zordur.
Tek cozum psikoterapik yardim dir.
Hem narsisistik karektere(cozum imkansiza yakin zor olmakla birlikte), hem de hayir diyemeyen, duvarlarini oremeyen o buyumus cocuga...
Cocugunuza HAYIR demeyi ogrettiniz mi?
Bir cocuga sicak bir tas corba vermekle veya yumusak bir yatak, guvenli bir cati, uyku oncesi sicacik bir sarilisla yahut paranin satin alabilecegi en iyi okullarda okutmakla ona karsi gorevimiz yerine gelmiyor.
Uzaginda, otesinde, daha da gelecege yonelik gorevlerimiz var onlarla ilgili...
Hicbirinizin cocugu sizin cocugunuz degil.Onlar benim de cocuklarim.
Benim kurabiyem de sizin cocugunuz.
Hic dusundunuz mu yasimizi yolumuzu aldiktan sonra varliklarini farkettigimiz sebebini tanimlayamadigimiz cocukluk travmalarimiz bizi ne kadar cok konuda yetersizliklere, basarisizliklara surukluyor ve taa bilmemne yasinda onlari halletmek icin kendi uzerimizde calismamiz gerekiyor?
Anne babalarin en cok yaptiklari hatalardan birisi, kendileri dunyaya karsi nazik olmaya calisirlarken cocuklarina HAYIR demeyi ogretmemek, ogretememek oluyor.
Bir cocugun hayir deme yetisini bloke etmek, o cocugu omur boyu ozurlu birisi haline getirmektir.
Hayir diyemeyen cocuk, bir yetiskin oldugunda duygusal vampirlerin agina duser.
Buyumus bu cocuk, cocuklukta hayir demeyi ogrenemedigi icin her daim diger kisilerin duygularini incitmekten korkar. Bir baskasina bagimli olma istegiyle dolup tasarken hep icinde terk edilme ve ayrilma korkusu var olur.
Cezalandirilma korkusu bu buyumus cocugun icinde her zaman bulunur, bir baskasinin ofkesi veya mahcup edilme korkusu prangalar gibi ayaklarina yapisir.
Kotu ve bencil olarak elestirilmekten her zaman korkar bu buyumus cocuk...
Fazla kati ve elestirel vicdani bu buyumus cocugun, gercekte suclu olmadigi konularda bile kendisini suclu hissetmesine sebep olur...
Hep tartistigimiz kotulukleri icinde barindiran ve her daim barindiracak olan bu dunya ile mucadele edebilmeleri icin ne olur cocuklarimiza;
"Hayir"
"Ayni fikirde degilim"
"Olmaz"
"Yapmayacagim"
"Sunu kes, bana saygisizlik yaptigini hissediyorum"
"Canimi acitmaya hakkin yok, cezalandirilman icin gerekeni yapacagim?
"Bana el sakasi yapmandan hoslanmiyorum"
"Bu yanlis"
"Bu kotu"
"Yanimdan su anda uzaklas"
demeyi ogretelim... Hic bir zaman, hic bir yas gec degil..
Sizin cocuklariniz benim, benimki de sizin cocugunuz unutmayalim.
Emanetlere elimizden geldigince bilinc verelim.
Thursday, October 18, 2007
Aci bedeni diye bir sey var...
Var ve sizi ele gecirmeye calisiyor.
Aci bedeni ancak sizinle butunlesebilirse sizi ele gecirebiliyor.
Sonra ACI, siz oluyor ve sizinle birlikte yasamaya basliyor.
Daha fazla aci yaratan her seyi seviyor bu beden... bu bir extra bakis olabilir, bir huzunlu sarki olabilir, duydugunuz fazladan bir hakaret veya minnetsizlik durumu olabilir.
Her turlu nefret, ofke, uzuntu, duygusal dram, siddet, hatta hastaligi COK seviyor ACI bedeni.
Sadece aci ile beslenebiliyor, her turlu aciyla!
Ve bir kez beslendikten sonra aci bedeni, siz daha cok ACI istiyorsunuz.Aci veren yahut aci ceken olmak istiyorsunuz suursuzca; ve bu tuzaga dustukten sonra bunu dusuncelerle, sarkilarla, sohpetlerle besliyorsunuz...Tum savunma mekanizmanizi yitiriyorsunuz :'(
Bu bir delilik haline geliyor.Aciyi istemek yani.
Kimse bilincli olarak deli degildir:)
Kurtulmanin tek yolu, aci bedenini fark etmektir.
Onun orada oldugunu fark edin, ama hissetmenizin dusunceye donusmesine izin vermeyin.
Ondan kendinize bir kimlik yaratmaya calismayin.
ACI nin, siz olmasina izin vermeyin.
Yasadiginiz AN a konsatre olun, gozlerinizi kapatin, ve gulumsemenizi saglayacak her seyi aklinizdan gecirin, masuscuktan da olsa akliniza talimat verin dudaklariniza gulumseme hareketi yapmasi icin.
Gozlerinizi simdi acin...
PUFFFFF diye gonderin aciyi ve acili bedeni varliginizdan cok uzaklara :)
ve asla ACIkli sarkilar dinlemeyin..
"Acili Adana" :)
Ya gunlerdir dusunuyorum ne kadar acili bir millet oldugumuzu, acilarla beslenmeyi sevdigimizi..
Dunyada milyonlarca cocuk acliktan olurken, herkes Turkiyenin Iraka karsi alacagi tavri merak ederken ama az once.. cok kisa bir sure once Amerikanin Iraka girerek baslattigi kanli eylemin herkes tarafindan takip edildigini.. ama hala bu sirada dunyada bir cok etnik savaslarin suregeldigini, her gun yuzlerce cocuk asker olurken, bir cok bebe daha bebeyken yetim kalirken, dunyanin bir cok ulkesinde kimsenin fark etmedigini.. ya da reklama deger bisiy olmadigini.. yeterince kanli goruntuler olmadigini..
Maalesef "Flash flash flash.. az sooonaaa goruntulerle az sooonaaa!!" diyemiycegi hicbisiyi haber yapmiyor bizim medyamiz... bazen de dunya medyasi :( kucucuk bir dip not olarak geciyor...
Maalesef.
cunku ACIYI BESLEYEMIYOR!!! resimler olmadan. cunku ulke o kadar kucuk ki cocugun kopan bacagini o anda kanlar akarken resimleyemiyor.
gorsel algilama; aciyi en guzel besleyen aractir!!!
cunku biliyo medya.
Bizim medya da cok fena ogrenmis yafu!
Biz neden bu kadar arabeskiz??
Neden dolmuslarda,kafeteryalarda "wahayyy anam anam yanmisam anaamm bu aciya dayanamammm" sarkilarinda derdimiz bile yoksa kulak kesiliyoruz? en azindan sanki eglenmeye calisir gibi sozlerini anlamaya calisiyor ve gizli gizli hayatimizdan parcalar buluyoruz yine gizli gizli..
Gizli tabi.
Acik acik yaparsan kro olursun cunku:)
Neden aciyi ve acililari bu kadar seviyoruz?
hmm? neden?
neden bu kadar "Acili Adana" ?
Sabah serinliginde...
Bu sabah kalkmam gereken saatten 1,5 saat once uyandim bayiliyorum bunu yapmaya.
Vucudum "uyku bitti" diye uyandirdi beni.
Bahceye ciktim, irili ufakli vicir vicir vicir kus seslerinin arasinda, basladim kahvemi yudumlamaya.
Sabahin serinliginin usuttugu ellerim kahve fincaninina yapismisti adeta.
Mutlu bir gulumseme yayildi dudaklarima, basimi kaldirip tesekkur ettim O na.
Hayat nasil zorluklara sokabiliyor insani, nasil sivri cakil taslari atabiliyor yoluna.. Nasil artik bir noktada "tamam ben dibi gordum bundan dahasi yok" denebiliyor..
Ve hepsi; her sey bittiginde insan nasil mutesekkir yaradana, nasil ozguveniyle yoluna devam edebiliyor.
Nasil basardigimi dusundum hic bitmeyecekmis gibi gorunen sikintili gunlerimin bundan tam 2 yil once...
"Inandim ve hep kendime guvendim" dedim kendi kendime."Yaradana da kendime de inancimi hic kaybetmedim, icim rahat elimden gelebilecek her seyi yaptim cunku iyilik icin"
Hayatimda artik huzurun olmasi cok guzel.
Sanirim her isin basi da o..
İnsan kafaca rahatsa ustesinden gelemeyecegi problem yok.
Bundan sonrasi da artik hayattan hakikaten zevk alarak yasamak.Yapmak isteyip yapamadiklarin,hobilerin,ne kadar baskalarina sacma sapan da gelse senin yasamak istediklerini yapabilme rahatlıgın..
İste hayat bu.
Cok fazla gecmise takilmadan,hesaplasma yapmadan sadece yarin daha mutlu nasil olurumlarla yasamak.
Aslinda isin gercegi hic hesap yapmamak,sadece gonlun o an ne yapmak istiyorsa asiriya kacmadan ve temel dogrularin aleyhinde degil ise onu yapmak.
Banane diger insanlarin "kim ne der ne dusunur" alt-ust esiklerini yok edip kendi varligindan ve kurabiyenden keyif duymak.
Ne yarinla,ne de gecmisle degil,o an ile yasamak..
Gecmise de uzulmemek...
Mutluyum iste yaw daha ne isterim ki..
Muhakkak ki "sana olmasi gereken bu" diye sunulandan vazgecmek ,sunanlara karsi insanda bir rahatsizlik uyandiriyor ama onlar sadece sunulandi,yasamak istediklerim degildi ki bu noktalara geldi diye dusunuyorum.
Hayatimda yanliz degilim ,cok nadir bir pirlanta kurabiye de benimle beraber hayatima renk katiyor. "Sadece o pirlantanin solmamasi icin elimden geldigince cabalamak benim kaygim" dedim kendi kendime.
Tekrar derinnn derin cigerlerime cektim sabah serinligini biricik dostlarimi ve ailemi de aklimdan gecirirken...
"Mutluyum iste" dedim kendi kendime. "Kime ne??"
Wednesday, October 17, 2007
Kurabiyemin blogu
eceninyunusu.blogspot.com
Hatirliyorum da..
1993-1994 yillarinda Word ve Excell biliyor olmak is gorusmelerinde oncelikli secilmek icin bir ozellikti.
Ondan onceki yillarda Word bile yoktu.
PW diye bir programda yazardik.
AS400 diye bir sistem vardi, uretim, satis ve lojistigi birbirine link edebiliyor diye hayranlikla kullanirdik.
Bilgisayar fiyatlari 3bin dolarla 5bin dolar arasi degisirdi.
Istanbulun yarisi gumrukcu yarisi da bilgisayarciydi ve hepsi cok para kazanirdi.
Ben mouse ile 1993 yilinda tanismistim ve ekranda nasil hareket ettigine inanamamistim.
30yasimiza dogru bilgisayla tanistik ozetle:)))
Bir de kurabiyem geliyor aklima; daha yeni yurumeye baslamisti, uzanip klavyenin tuslarina basmaya calisirdi.
Daha agzinda dogru durust disleri yoktu ama parmaklari tikir tikir klavyede, eli mouse da bilgisayarda oyun oynayabiliyordu.
Okudugu okullarda hep bilgisayar dersleri de vardi.
Durum boole olunca....
Beni bloguma yazi yazarken biraz izledi, anaaaaaaaaaaaa bi baktim gitmis kendine blog acmis iyi mi!!!
cok seker cok sevimli buldum bu isi yaaa:)))
bir goz atmaya deger :
eceninyunusu.blogspot.com
Pasta Savasi
Kucuk bicirikin dogum gununun sonunda nasil cividigimizdan bahsetmistim ama gozunuzde canlandirabildiniz mi emin olamadim :)
Biz buyukler cok eglendik ama bicirik pastalarindan biri mahfoldu diye bize cok sinirlendi :))
Her seyin sorumlusu DAYI ! Koca adam, en buyugumuz ama cocuklari da azdiran o :)))
Olay soyle gelisti :
COCUKLAR PASTAYI TIRTIKLARKEN BEN "YAPMAYIIINN" DIYE BAARIYODUM
SOONA DAYI "PASTA OOLE TIRTIKLANMAZ BOOLE TIRTIKLANIR" DIYE COCUKLARIN ELINI PASTAYA YAPISTIRDI :))
SOONA SAVAS CIKTI; OLANLAR OLDU :)
BU HALE GELLLDIIIIIKKKKKK (heheheh)
PASTAYI DA ZIYAN ETTIK SANMAYIN; VALLAHI DE BILLAHI DE YEDIK :))) SADECE KREMASIYLA OYNADIK CUNKU:)))
Biz buyukler cok eglendik ama bicirik pastalarindan biri mahfoldu diye bize cok sinirlendi :))
Her seyin sorumlusu DAYI ! Koca adam, en buyugumuz ama cocuklari da azdiran o :)))
Olay soyle gelisti :
COCUKLAR PASTAYI TIRTIKLARKEN BEN "YAPMAYIIINN" DIYE BAARIYODUM
SOONA DAYI "PASTA OOLE TIRTIKLANMAZ BOOLE TIRTIKLANIR" DIYE COCUKLARIN ELINI PASTAYA YAPISTIRDI :))
SOONA SAVAS CIKTI; OLANLAR OLDU :)
BU HALE GELLLDIIIIIKKKKKK (heheheh)
PASTAYI DA ZIYAN ETTIK SANMAYIN; VALLAHI DE BILLAHI DE YEDIK :))) SADECE KREMASIYLA OYNADIK CUNKU:)))
Ayrilik yaklasti, huzun basti...
hoscakalin sekerlerim
Ayrilik yaklasti, huzun basti...
Ablam, yigenlerimle birlikte birinci donem sonunda Turkiye'ye donuyor.
Bu karari vermek onun icin de kolay olmadi, desteklemek benim icin de.
Ancak oglisimizin Turkiyedeki egitiminin sagligi acisindan boyle bir karar verildi.
Kucuk biciriki da anasinifina verecek ablam.
Biz her yil Turkiyeden cocuklarin bulundugu sinifin mufredatini takip etmek icin ders kitaplari getiririz.Ben kurabiyeme Turkce okuma yazmayi bile o sekilde ogretmistim, hala her hafta sonu Turkce dersleri calisiriz.Bu yil da oyle yapmistik, gecen yil 6inci sinifin Turkce derslerini paralel takip etmekte zorlanmamisti ablam ama 7inci sinif oldukca zor geldi.Aslinda niyeti oglisimizi 8.sinifin sonunda goturmekti Turkiyeye ama dersleri agir bulunca bu karari aldi.Allahtan simdi iyi de bir ozel okul buldu Izmir de, oraya vermeye calisacak oglisimizi.
Hem oglumuz 1,5 yilda ingilizceyi bir guzel ogrendi, gelislerindeki ana amaclardan biri de buydu.
Hatta o kadar siki calismis ki gecen yil, 4 kasim da okulunda yapilacak odul toreninde ona da odul verilecek okuldan tesekkur yazisi geldi, disiplinli calismasindan ve kisa surede ingilizceyi ogrenmesinden dolayi.
Gurur dolduk, gurur duyduk.
Icimiz buruk, azicik huzunlu ama olmasi gereken karsisinda dimdik son 2 ayimizin tadina variyoruz.
Artik yine sadece tatillerde gorusebilecegiz...
Gule gule gidin guzellerim; gule gule sevgimle olun cicislerim...
Tuesday, October 16, 2007
Kizilderili ve Sarkilar
Monday, October 15, 2007
Soyle yapsak nasil olur acaba?
Asla ASLA demesek...
Ama ve Fakat dememeye calissak...
Farketmez dedigimizde, aslinda ne demek istedigimizin anlasildigini yahut hic bir sey anlasilamadigini bilsek...
Izni olmadan kimsenin oykusunu birbirimize ve de kattigimiz yorumlarla anlatmasak...
Baskasinin yerine dusunmesek...
Baskasinin yerine karar vermesek...
Kim ve nerde oldugumuzu fark ettigimizde kendimize ve cevremizdekilere daha az zarar verecegimizi bilsek...
Pozitif yaklassak ama asla polyanna tuzagina dusmesek...
Inandigimiz, gercekten inandigimiz hic bir seyden vaz gecmesek...
Biraz guvenmeyi ogrensek? once kendimize ve baskalarina...
Tum erkekler veya tum kadinlar veya veya bir de tum cocuklar gibi genellemeler yapmasak?
Ben hep veriyorum, almiyorum demesek,ama vermenin de seklini bilsek, almayi unuttugumuz anda veremiyecegimizi. vermedigimizde hic bir sey alamayacagimizi sorgusuz sualsiz kabul etsek...
Uzgun suzgun uykuya daldigimiz her gecenin sabahinda sebebi biliyor olsak, uyandiktan sonra en kisa zamanda o konu uzerinde calissak...
Yastigi gorur gormez 30cm den itibaren uyumaya baslasak...
Sabahlari cok saglikli kedi gibi gerinerek uyansak...
nasil olur acaba???
INSAN 3 ACIDAN OZGUR IRADE SAHIBIDIR
Birincisi,bu yasami istedigi zaman özgürdü! Simdi,kuskusuz geriye dönemez artik, çünkü bir zamanlar bu yasami arzulayan kisi degil artik; bir zamanlar arzulamis oldugunu yasayarak gerçeklestiriyor olmasi disinda...
Ikincisi,yasami boyunca ilerleyecegi yolu ve biçimi seçebilmesi bakimindan özgürdür.
Üçüncüsü,yeniden dünyaya gelecegini düsünerek ,tüm kosullar altinda yasam ve böylelikle kendine varan yolu bulmayi arzulamasi bakimindan özgürdür ama bir tercih isi olmasina karsin, bu yasamin dokunulmadik hiçbir kösesini birakmayacak kadar labirent biçiminde olacaktir bu yol.
Özgür iradenin üç görünüsüdür bu, ancak üçü de AYNI ZAMANDA var oldugundan,tam bir birlik olustururlar ve temelde öylesine tam bir birliktir ki ,burada özgür olsun ya da olmasin, hiçbir iradeye yer yoktur.
F.KAFKA
Sunday, October 14, 2007
Rahatsiziz!
Öyle bir hal ki bizimki, ne kendimizi ne baskasini ne de hayati rahat birakiyoruz.
Rahatsiziz.
Batiyor oturdugumuz bütün koltuklar ama yine de oturmakta israrliyiz.
Kalkip"orayi" terk etmek gelmiyor içimizden.Haddimizi bilmiyoruz bir de.
Baskalarina katlanamiyoruz ama aslinda katlanamadigimizin kendimiz oldugunun da farkinda degiliz.
Baskalari için çalan bütün sarkilar gürültü bize; cok ilgileniyormusuz gibi gorunurken bile acaba uzaklasabilecegimiz dakikayi mi iple cekiyoruz?
Kendi sarkilarimiz hayatin ozetiyken baskalarininki neden cizirti geliyor ki yuregimize hem de gulumseyerek katlaniyorken?Hepsini tumunu bir melodi olarak algilamak bu kadar mi zor?
Baskalari canimizi acitiyor, kendimize konsantremizi kaybettirdikleri icin...O kadar BEN o kadar BENIM o kadar BANA yiz ki...
Sevmek mi?.
Hayir, biz sevilmekle, sadece sevilmekle ilgileniyoruz.
Bu yüzden iste...
Hayatimiza giren bütün yeniliklerin bizi bir türlü degistirememesi bu yüzden...
Degismiyor iste!!! biz kendi icimize o kadar konsantreyiz ki degisemiyoruz iste.
Aslinda hepimiz bir evrenin merkeziyiz kendi icimizde ve tum gezegenlerin cevremizde donmesini istiyoruz.Hepimizinki kendi evrenimiz, ama tek bir evren oldugunu saniyoruz israrla hala.O evrenin de bizim merkezi oldugumuz evren oldugunu saniyoruz.
Disimiz ne kadar degisirse degissin, yumucuk kocamancik gibi gorunmeye baslasa da yuregimiz disaridan, içimiz kaskati kaliyor, kocaman bir gok tasi gibi...
TAS gibi!
bile diiliz!!! RAHATSIZIZ...
Friday, October 12, 2007
Sevmeli! ama savunmasiz degil.
yazasim vardi ama Can Dundarin eski bir yazisi dusunce onume yazasim kalmadi; belki bu gece anlatmak istediklerimi o benden once anlatmisti cunku;
"Kedilerle ilgili bu durumu yeni ögrenmistim: Normalde sokak kedisi Kendini saldirgan köpeklere karsi koruyabilirmis. Bu direnci kiran tek sey neymis biliyor musunuz:
Sevgi... Insanoglu, eger bir sokak kedisinin basini oksar ve ona sefkat gösterirse kedicik kendisinin koruma altinda oldugunu zanneder ve sivri tirnaklarini içeri çekermis. Ve vahsi köpeklerin azgin dislerini girtlaklarinda veya itlaf ekiplerinin zehirli etlerini midesinde bulurmus. Küçücük bir dokunusta gardi düsen ve ölümcül yaralara açik hale gelen sarmanlarin kaderinde kendi ask hayatimizin Hülasasini buldum. Biz de Eros'un sefkatine siginip, sevdalaninca en mahrem zaaflarimizi elevermiyor muyuz?Yillar yili ardina sigindigimiz barikatlarin anahtarini gönüllü teslimedip, tirnaklarimizi içeri çekmiyormuyuz? Sevginin bizi kollayacagina,sarip sarmalayacagina dair ön kabulümüz yüzünden koruma duvarlarimizi gönüllü kaldirip, yaralarimizi açik hale getirmiyormuyuz?
Sonra ne oluyor? Sevdamiz en büyük zaafimiza dönüsüyor.
Saçimizi oksayan elin bizi ilelebet kollayacagina inaniyor, tatli sözlere kaniyoruz.
Taklalar atip,cilveler yapiyoruz. Ve en ummadigimiz anda, en
korunaksiz halimizle yakalaniyoruz Askin hoyrat yüzüne... Sefkatimiz katilimiz oluyor.
Ders almak mi? Ne münasebet!..Daha son ihanetin yarasi kabuk
baglamadan, yeni yaralar için araliyoruz kalbimizin kapilarini...
Zavalli bir kedi yavrusundan farkimiz yok askin karsisinda...
Boynumuzda, kalbimizde pençe pençe darbe izleriyle, her sicak dokunusta çocukça uysallasip, her hayalkirikliginda "köpek gibi"
pisman olarak, her terkediste aci çekip
Her dönüste biraz daha kanayarak, kanayan yerlerimizi kediler
gibi dilimizle yalayarak, "Bir daha asla"larla "Daima"lar arasinda
yalpalayarak yara bere içinde yasiyoruz. O yüzden "Melek"ler, içe kivrik patilerle gömülüyor.
Ve hayata "Seytan"lar hükmediyor. Belki de en iyisi kuyrugu her daim dik tutmaktir... Sefkate kanmis mefta bir ev kedisi olmaktansa, gardini almis hayatta bir sokak kedisi kalmak daha iyidir."
Yine tesekkurler Can abi, ben yorulmadan anlattim sayende...
Thursday, October 11, 2007
Bazen bir cumle yetebiliyor...
Amerika'da Brooklyn köprüsünde, bir bahar günü, kör bir adam dilencilik yapıyormuş. Dizlerinin dibine bir tabela koymuş. Üzerinde 'doğuştan kör'
yazılı imiş. Herkes dilencinin önünden geçip gidiyormuş. Bir reklamcı bunu görmüş. Tabelayı almış, arkasına bir şeyler yazmış, olduğu yere tekrar bırakmış. Ne olduysa olmuş. Gelip geçen ve bu tabeladaki yeni yazıyı okuyan herkes, başlamış dilencinin önündeki şapkaya, habire para atmaya.... Bir cümle yetmiş, onca kişiyi etkilemeye ve dilencinin şapkasının kısa sürede ağzına kadar parayla dolup taşmasına...
'Güzel bir bahar günü, ama ben baharı göremiyorum.'
Wednesday, October 10, 2007
Alcaklar! Kallesler! Katiller!
Askerin ailesine vasiyeti
(Tum Mehmetciklerimiz huzur icinde yatsin)
Vasiyet
Olur ya bir çatışmada ölürsem
Arkamdan yas tutmayın
Bırakın toprağımda rahat uyuyayım
Bedenimden elbisemi çıkarmayın
Onlar benim gururumdur
Ölünce kefenim olacak
Başımdan beremi çıkarmayın
O benim şanım şerefim olacak
Ayağımdan botları çıkarmayın
Onlar nice yollar aşacak
Sırat köprüsünden geçecek
Elimden tüfeğimi almayın
O benim namusumdur
Mezarıma sembol olacak
Yaramın kanını silmeyin
Ahirette hesabı sorulacak
Göğsümden kör kurşunu çıkarmayın
O benim madalyam olacak
10 Ekim 2007- Hurriyet
Turgay İPEK- Onur SAĞSÖZ/ERZURUM, (DHA)
Tuesday, October 09, 2007
BIR DUS GORDUM; KELEBEKMISIM...
KELEBEKLER YAGMURDA UÇAMAZ!
BİR DÜŞ GÖRDÜM, KELEBEKMİŞİM...
ÜÇ GÜNMÜŞ ÖMRÜM, ÖLECEKMİŞİM.
DOSTLAR BULDUM, SEVECEKMİŞİM,
YALNIZ KALDIM DİYECEKMİŞİM.
ÇİÇEKLER BAHARDA AÇACAK
VE BEN, ARALARINDA KOŞACAK,
DALDAN DALA KONACAK,
SONUNDA DÜŞECEKMİŞİM...
BİR DÜŞ GÖRDÜM, KELEBEKMİŞİM...
ÜÇ GÜNMÜŞ ÖMRÜM, ÖLECEKMİŞİM.
YAĞMUR YAĞSA SİNECEKMİŞİM,
BİR DAMLA SUYLA GİDECEKMİŞİM...
BİR DÜŞ GÖRDÜM, KELEBEKMİŞİM..
HALIL IBRAHIM BEREKETI
(bir derlemem)
Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş vardı. Büyüğünün adı Halil, küçüğü ise İbrâhim’di.
Halil evli ve çocuklu, İbrahim ise bekârdı. İki kardeş, geçimlerini ortaklaştıkları bir tarladan sağlıyorlardı. Her yıl tarladan aldıkları ürünü ikiye bölüyorlar, aralarında eşit olarak paylaşıyorlardı.
İki kardeş bir yıl, yine tarladan ürünü kaldırıp, harman yaptıktan sonra ortak ürünlerini paylaşmak üzere ikiye böldüler. Sıra şimdi, buğdaylarını anbara taşımaya gelmişti.
Halil, kardeşine bir öneride bulundu:
“İbrahim kardeşim, ben gidip çuvalları getireyim, sen de ben gelinceye değin burada buğdayımızı bekle” dedi.
İbrahim’in “Peki, ağabey” demesinden sonra ise çuval getirmek için oradan ayrıldı.
Ağabeyi gittikten sonra İbrahim’i bir düşüncedir aldı:
”Ağabeyim evli ve çocuklu, ben ise bekarım, tek başıma yaşıyorum” dedi kendi kendine. “Ortak tarlamızın ürününü yarı yarıya paylaşmakla aslında ben ona haksızlık ediyorum. Çünkü onun evine daha çok buğday gerekiyor...”
İbrahim bunları düşündükten sonra karar verdi ve kendi payına düşen buğdayın bir bölümünü aldı, ağabeyinin payına ekledi.
Halil bir süre sonra döndü ve iki kardeş, ürünlerini çuvallara doldurmaya başlarken Halil bu kez başka bir öneride bulundu İbrahim’e:
“Önce sen doldur çuvalını ve sen taşı buğdayını anbara” dedi. “Ben senin dönmeni beklerken bir yandan da kendi çuvalımı doldururum.”
İbrahim yine “Peki, ağabey” dedikten sonra kendi payı olarak ayrılan buğday yığınından çuvalını doldurdu ve sırtına alıp, yola çıktı.
O gittikten sonra yalnız başına kalan Halil'i düşüncedir aldı bu kez:
”Çok şükür, ben evliyim, eşim ve bir çocuğum ve kurulu bir düzenim de var” dedi kendi kendine. “Fakat kardeşim henüz bekar. İlerde evlenecek, çocuğu olacak, bir ailesi, kurulu bir düzeni olacak... Bu nedenle onun daha çok çalışması, para biriktirmesi gerekiyor... Tarlamızın ürününü eşit olarak paylaşmakla ona haksızlık ediyorum aslında...”
Halil bunları düşündükten sonra kendi payına düşen buğdaydan birkaç kürek, kardeşinin payı buğday yığınına attı.
Ve birbirlerinden habersiz olarak ikisi de, biri çuvalını taşırken onun buğdayına kendi buğdayından bir bölüm aktarmayı sürdürdüler, sürdürdüler...
Sonunda akşam olup, hava kararmaya başlayınca ikisi de gördüler ki, tüm gün boyunca çuval çuval taşımalarına karşın her ikisinin de buğdayı bitmiyor, hatta azalmıyordu bile...
* * *
Tanrı, iki kardeşin birbirleri için böyle düşünceler taşımasını o denli çok beğendi ki, onların bu iyiliklerini, buğdaylarına bol bol bereket vererek ödüllendirdi.
İki kardeşin buğdayları çoğaldıkça çoğaldı, anbarları buğdayla doldu, doldu, taştı.
Efsane böyle sürmekte ve... Şöyle sona ermektedir:
O günden sonra nerede ve ne zaman "Bereket" sözcüğü duyulsa, bu iki kardeş akıllara gelmekte ve...
O bereket, “Halil İbrahim bereketi” tanımlamasıyla anılmaktadır...
(Büyük din adamlarından Ulu Arif Çelebi’den özetle)
Monday, October 08, 2007
Kozamdan cikicam ama...
zamanin birinde BUTUNDUNYA dergisinde yayinlanan bu yazim nasil da uydu bu gunlerdeki konuma:)
Herkese yardım etmekten özel bir mutluluk duyan bir kişiydi. Birgün bir kelebek kozası buldu ve kozanın üstünde, içeriden bir delik açıldığını heyecanla gördü...
Yapması gereken tüm işlerini bir yana bıraktı ve… Kozanın başında saatlerce oturdu ve kelebeğin o küçücük delikten bedenini dışarıya çıkartabilmek çabasını, bu doğa olayının yüreğinde uyandırdığı hayranlıkla izlemeye başladı.
Fakat o da ne? Kelebek bir süre sonra çabasını bıraktı, hiçbir çaba göstermemeye başladı.
Onun hareketsiz duruşu tüm gücünü kullanmış, bundan sonra kullanabileceği gücü kalmamış bir görünüm oluşturuyordu.
Herkese yardım etmekten özel bir mutluluk duyan adam bu zor durumunda kelebeğe de yardım etmek istedi. Bedeninin ancak yarısını çıkartabildiği kozanın deliğinden çıkabilmesi ona yardımcı olmaya karar verdi.
Bir makas buldu ve kelebeğin sıkışıp kaldığı o küçücük deliğin çevresini kesti, deliği genişletti. Kelebek bu olanaktan yararlanmakta gecikmedi. Açılan boşluktan kolaylıkla dışarı cıktı. Fakat ortada hiç de doğal olmayan değişik bir görünüm vardı. Kelebeğin vücudunun yarısı şiş ve kanatları büzüşmüş durumdaydı
Herkese yardım etmekten özel bir mutluluk duyan adam bu kez, kelebeğin bu durumunu izlemeye başladı. Çünkü kanatların kısa bir süre içinde kasılarak, vücudu korumak üzere büyümeleri, genişlemeleri gerekiyordu. Doğanın bu olayını izlemeyi bekliyordu. Fakat beklenen bu olayların hiçbiri olmadı. Hatta kısa bir süre sonra tam tersi oldu. Kelebek yaşamının o andan sonraki bölümünü şişmiş vücudu ve büzüşmüş kalan biçimsiz kanatları ile geçirmek zorunda kaldı. Sürünerek ilerleyebiliyordu ama… Uçamıyordu.
Herkese yardım etmekten özel bir mutluluk duyan adam, kelebeğin bu üzücü durumu karşısında uzun uzun düşündü fakat bir sonuca varamadı.
Çünkü o, doğanın bir kuralını hiç duymamıştı.
Kelebeğin kozadaki küçücük delikten çıkmaya çalışırken karşılaştığı kısıtlama ve mücadele zorunluluğunun, tanrı tarafından belirlenmiş ve kelebeğin bedenindeki sıvının kanatlara doğru gitmesini sağlayacak bir zorunluluk olduğu konusunda en küçük bir bilgisi yoktu. O nedenle, kelebek kozadan çıkıp özgürlüğüne kavuştuğunda onun uçmaya hazır olamayacağını bir türlü düşünemişti.
Kimi savaşımlarımız, yaşamımız için kesinlikle ge-reksinim duyduğumuz olaylardır. Eğer yaşamımız süresince bizi zaman zaman tökezleten engeller olmadan doğa yaşamımızın sürmesine izin ver-seydi, hiç kuşkunuz olmasın, hiç-birimiz şu an olduğumuz denli güçlü olamazdık.
Daha da önemlisi, hiçbirimiz, hiçbir zaman, uçamazdık da...
Wednesday, October 03, 2007
Bu cocuklar cok acayip yaa:)))
Her seyi test edecekler ya!
Bir hastanenin acil klinigine gitsek kimbilir ne hikayeler duyariz:
"Cocuun biri burun deligine leblebi doldurmustu!"
"Cocuun biri annesinin boncuklari kulaana girer mi diye denemisti"
"Cocuun biri klor un tadini merak etmisti"
"Cocuun biri oyuncaanin kucucuk deligine parmagini sokmustu, parmak sismis geldi"
vs vs vs vs.. heralde bir doktor arkadasimiz olsa simdi yanimizda onlarcasini yazardi bizim icin..
bende de var o cocuun birinden.
Kurabiyem.
Bir gun bir koli banti bulmus; "Anaaa ne guzel bilezik gibii" demis koluna gecirmis.
Sona"yok bu bilezikten daha genis" demis daha da yukari cikarmis.
"Ben bunu daha da yukari cikariym amiral oliym" demis.
cekmis cekmis cekmis yukari...
KOL SISMIS!!!!!
ben isteyim.
ablam evde..
Kurabiyem baariyo "Immdaaakkkkkkk!!!" koli banti kalmis kolunun tepesinde..
ablam gayet sakin; bakmis kol sismis,bant ne ileri ne geri gidiyo, bu arada bir de resim cekmeyi ihmal etmemisler ama, evdeki en ince bicagi bulup bir yandan kurabiyemi sakinlestirerek en keskin makasi bulup kesmeye calismis ama nafile, tam bir koli bantini kilometrelerce geri acmak zorunda kalmis.En sonunda mukavvaya ulasip onu islatmis ve hamur kagit seklinde almis.Bu arada kurabiye pitircik pitircik aaliyo tabi:)).
2 saat surmus..
Benimki "Ciyaaakkk kesme beni teyzeeee!!!"
:)))))
Ben eve geldigimde asayis berkemaldi, sadece kurabiyemin, sismis kolu, sarkmis alt dudagiyla bana yaptigi naz kalmisti BUHUUUUUU KOLI BANTI BENI YEDI! :)))))))))
cok komik bu kucuk kurabiyeler yaaa!!!!
Tuesday, October 02, 2007
En cok neleri severim
Sobelendim...
Yildiznaf sobeledi beni; ama olmaz ki boole kut diye En Cok Neleri Severimi annatamam ki derken aklim su gibi akti gitttiii..
*En cok kurabiyemi severim. Onunla cocukluguma inmeyi, buyume sancilarini almayi, onun herseyi konusabilecegi annesi olmayi, onun her gun biraz daha buyumesini izlemeyi, nasil duygusal ve dusunceli ama bir o kadar da guclu ve cool bir insan yavrusu oldugunu seyretmeyi severim.
*Hayal kurmayi severim.Dunyada para diye bir sey olmadigini, ama kaynaklarin da sinirsiz oldugunu, insanlarin bos bos oturmadigini bol bol dusunce urettiklerini, uretecek zamanlari olabildigini, hayatin anlaminin bilgisinin oncelikle ve bol bol her konuda bilgi paylasiminin oldugunu, kimsenin ac ve acikta olmadigini dolayisi ile haset ve dusmanlik da olmadigini, ve yine dolayisi ile tum insanlarin birbirleri ile gercek fikirlerini paylastiklarini hayal etmeyi severim.
*Ablami yigenlerimi, kuzumu civcivimi, dayimizi, minumu, annemi babami abimi ve hatta babamin bu yaz olen kedisi tekir i severim.
*Evde kalabalik olmayi, ve mutlaka evdeki tum tuylulerle bi suru ev hayvani olan bu evde yasamayi severim.
*Bazen hic birini sevmem, bir agacin altinda yalniz, bir bardak cay, ucuz bir dilim peynir, yarim simiti kemirirken dusuncelere dalmayi ve yalnizliktan haz duymayi severim.
*3 tahta eksik olmami severim...Deli deliyi gorunce sopasini saklarmis diyen atayi severim.
*Baliga cikmayi severim, baliktayken "fishy fishy fishy fishy" diye baarinca baliklarin oltaya geldigine inanmami severim.
*Ben bir de beni cok severim; keske ben baska birisi olsam ben benim dostum olsaydi derim.Benden dunyaya bi suru lazim, fotokopimi cektirseler benden bi suru yapsalar ne guzel olurdu derim.
Dostluk anlayisimi severim.
Durustlugumu severim.
Merhamet duygumu severim.
Icimdeki adalet terazisini severim.
Kiyamayan yanimi severim.
Tehlike aninda tepemin atmasini vahsi bir hayvan olmami severim.
*"Yaprak dokumu", "Ertelenmis Hayatlar" gibi bazi yerli dizileri seyrederkenki halimi severim."Allah kahretsin seni aptal kiz".. "Allahindan bul hayvan"..."Yaa iste gordun mu emek emek mutlu oluyosun iste" gibi nidalar icinde bagira cagira.. Kendimden gecerim, dizinin icine girip kaldirimda oturup onlari yakindan izlerim.
*Tum yeni cizgi filmleri severim.Hatta kurabiyeme bu konuda rehberim diyebilirim. Kayip balik nemo, shrek, lilo ve stitch, happy feet, the robots, chickens' run, the cars vs vs.. hepsini kac kere seyrettim hatirlamiyorum.
*2 saat once yavrusunu sefkatle okula yumus yumus yumucacik anne olarak gonderdikten sonra is hayatinda gerekirse acimasiz ve istikrarli olmayi severim.Isimi COK severim.Isimde bu kadar iyi oldugumu bilirim ve bundan inanilmaz haz duyarim.Sona eve gelince yine ayni yumucuk anne olmayi basarmami severim.
Yildiznaf bu kadar yeter mi? hayatimi anlattirdin yahuuu!
Monday, October 01, 2007
YASAM i daha cocukken ogrenmek lazim
Kurabiyemin okulunda en sevdigim seylerden birisi bu. Sadece ogrenim degil, benim gonlumu de ferahlatacak kadar egitim de veriliyor.
Bu hafta "Kazan ve Okut" haftasindayiz.
Ozetle her cocuga bir liste ve bir zarf verildi, listede yasina yakin isler ve tahmini fiyatlar var.Biz yapilcak isler listesinde yaraticilik yaptik, bi suru baska sey ekledik.
Cocuklar para kazanacak ve kazandiklari paralari OKUYAMAYAN baska cocuklara bagislayacak.
Bu yazi ilk eve geldiginde kurabiyeme soyle dedim "senin para kazanmani saglayacagim ancak bu haftanin sonunda ciddi bir para olacak cocuk skalasina gore.Istersen bu parayi istedigin bir oyuncak icin harcayabilirsin ya da okuyamayan bir cocuga birkac kitap alinmasi icin harcayabilirsin bu parayi."
Nefes bile almadan cevap verdi "ben bu haftanin bir parcasi olmak istiyorum, ben kazandiklarimi bir cocuga vermek istiyorum" dedi cocuk diliyle.
Emin oldum; kampanyaya ben de 4 elle sarildim.
Dunden beri; arabayi yikadi, bulasiklari temizledi ve makinaya yerlestirdi, makinayi calistirdi, camasirlari asti, ellerimi torpuledi, cay yapti bize cay servisi yapti ve 3 kere konteynera cop atti.
Toplam tam 24 dolar kazandi.
Yarin da kediyi yikayacak, kucuk puppy lucky i yikayacak ve hayal gucunun izin verdigi evde yapilmasi gerektigini tespit ettigi baska isler de yapacak, bizim iznimizle.
Kurabiyem para kazaniyor, daha da kazanacak ve bunu ihtiyaci olduguna inandigi " baska bir cocuga" verecek.
Alninin terini verecek; emegini verecek baska bir cocugun mutlu olmasi icin...
Olanlardan cok memnunum!
Subscribe to:
Posts (Atom)