Monday, November 06, 2006

Dinle Ama...Inanma..


“Aşağıdaki her ‘yalan’ı okumaya önce içinizden ‘İnanın bana’ diyerek başlayın, tümceyi ondan sonra okuyun.”
•Çekinizi postaya verdim. •Memur bey, yalnızca bir bardak bira içtim. •Şirketin satılmış olması sizi etkilemeyecektir; herşey eskisi gibi kalacak. •Bu dere, tarlayı sular altında bırakacak denli yükselmez. •Göreceksiniz, acıtmayacak. •Biz bağışımızı dün yapmıştık. •Korkmayın, asla ısırmaz. •Herşeyi olduğu gibi açıkla bana; söz veriyorum, kızmayacağım. •Bir tadınız, beğeneceksiniz. •Eski sahibi yaşlı bir kadındı ve yalnızca alışverişe giderken kullanıyordu. •Eşim beni anlamıyor. •Kesinlikle 40’ın üstünde göstermiyorsunuz. •Merak etmeyin bayan, yarın sabah ilk işimiz bu paketi evinize göndermek olacak. •Aslında bu arsayı satmayı hiç istemiyoruz. •Elbette seviyorum seni... •Yazıyla bildirmeme gerek yok; sözüm yeterlidir. •Seni sonra arayacağım. •Yalnızca hafif bir soğuk algınlığı... •Bize geliş fiyatı budur. •Otelimiz denize en fazla 50 metre uzaklıktadır. •Geçen yıl tüm yaz boyunca yalnızca üç gün yağdı. •Boşanacağım. •Ellerinize sağlık, çok güzel olmuş. •Çok lezzetli ama ikinciyi almayayım; kilo yapıyor. •Hiçbir müşterimiz memnun olmadan ayrılmamıştır. •Burası çok güzel; keşke siz de burada olsaydınız. •Ama arkadaş olarak kalabiliriz, değil mi? •Siz mi pişirdiniz? İnanmıyorum. •Ağzıma tek damla alkol değmemiştir. •Eğer seni mutlu edecekse, elbette beni de mutlu edecektir. •O ses normaldir. •Saçın harika olmuş. •Bu ölçü tüm bedenlere uyar. •Bu sigorta poliçeniz, zararınızı tümüyle karşılayacaktır. •Çok şanslısınız; stoklarımızda bir tane kalmıştı. •Amacımız, ilkelerimize sahip çıkmaktır; asla para kazanmak değil. •Elbette AIDS kontrolünden geçtim. •Hükümetimiz, vergileri asla artırmayacaktır. •Yıkandığında kesinlikle çekmez. •Çocuklarımız bizi hiçbir zaman üzmemiştir. •Ama bu leke çok küçük; kimsenin dikkatini çekmez. •Faksınızı almadım. •Para kazanmak için çalışmıyorum; işimi seviyorum. •Göreceksiniz, aynen yenisi gibi olacak. •Bu renk size çok gitti. •Benim için hiçbir anlamı yok. •Bana güvenin. •Bundan ucuzunu hiçbir yerde bulamazsınız. •Dizileri hiç seyretmem. •Yaptığımız her iş garantilidir. •Kol ağızları ceketin altından görünmez. •Şimdi gerçeği söyleyeceğim. •Bir hanımefendiyle asla tartışmam. •Ben senden yanayım. •İbre benzin bitti diye gösterse de, merak etme 40 kilometre daha gideriz. •Her ikinizi de yine bekleriz.•

Tuesday, August 15, 2006

ozelinizin kiymetini bilin..


Özel”inizinKıymetini Bilin...Sizi sizin kadar tanıyan biri; sizi düşünen, düşünmeyi öğrenmiş, sakin, uslu, efendi, oturmayı kalkmayı bilen,sevmeden edemediğiniz biri...Size sizi anlatmayı seven, sizi başkalarına anlatmayıherşeyden çok seven, sizin için çok şey yapmaya hazır biri...Bazen biraz fazla konuştuğundan yakındığınızama ne söylediğini bildiğinden hep emin olduğunuz,sizi tanıdığı kadar kendini ve yaşamı da tanıyan biri...Yalnızca eşinize anlatabileceğiniz gizlerinizi anlatmaktançekinmediğiniz, kimi zaman düşüncesineşiddetle gereksinim duyduğunuz biri...Sabahın üçünde "Ayıp olur mu?" diye kuşkulanmadanarayabildiğiniz ve saatin üçüne, beşine bakmadansize duymanız gerekenleri söyleyen, gecenin o karanlığındakalkıp ışığı yakan, masanın başına geçen biri...Kaleminiz, kağıdınız, aynanız, saatiniz,kimi zaman da gölgeniz olan biri...Ve kimi zaman da vicdanınız, eh kimi zaman dauykusuz bıraktığınız için vicdan azabınız olan biri...Yaşamınızda böyle biri var mı?Varsa, kıymetini bilin. Kulağınıza küpe olsun...Böylesini bulmak herkese kısmet olmaz.Bulur da kaybederseniz, dikkat dikkat...Yenisini bulma şansınız belki de hiç olmaz...Çünkü o kişi, bir kardeşten de, bir eşten de,bir âşıktan, bir sevgiliden de çok çok ötelerde bir kişidir...O kişi, sizin, yalnızca sizin için "özel bir kişi"dir.Varsa eğer yaşamınızda yalnızca sizin için "özel" olanve sizin de, yalnızca onun için "özel" olduğunuz "özel bir kişi", kıymetini ve “özelliğini” bilin ve koruyun o "özel bir kişi"nizin...
posted by GULTEINEN ENKELINI @ 1:04 PM

CONKU BIZ DOSTUZ...


Monday, July 31, 2006

Çünkü... Biz DostuzBir gün bunalırsan ve sıkıntını paylaşmak istersen beni ara...İki elim kanda olsa gelirim, sıkıntını yok ederim...Bir gün ağlayacak gibi olursan da ara beni...Seni belki güldüremem ama, söz veriyorum,senle birlikte ağlayabilirim...Bir gün uzaklara kaçmak istersen beni aramaktan çekinme...Seni belki durduramam ama, senle birlikte koşabilirim...Bir gün yüksek bir köprüden atlamaya kalkarsan da ara beni...Senle birlikte atlayamam ama, aşağıda bekler,seni tutabilirim...Bir gün herhangi bir konuda kararsız kalırsan ara beni...Seni senden fazla düşünür sana fikirler verebilirim...Bir gün kimseyi dinlememeye karar verirsen de ara beni...Ağzımı açmayacağımı, soylemediklerini bile dinleyeceğimi bil...Bir gün beni üzdüğünü düşünürsen de çekinme, yine ara beni...Göreceksin, sana kıyamam, kızamam, üzemem seni...Bir gün beni ararsan ve benden bir karşılık alamazsan...Söz ver: O zaman sen ulaşmalısın bana..Çünkü, o an bir meleğe gereksinim duyduğumu bilmelisin…
posted by GULTEINEN ENKELINI @ 1:18 PM

ada sahibi olmak ya da olamamak...


Sığınmak için sizin de bir “ada”nız var mı?.. Ya da, sığınmak gereksinimi duyan kaç dostunuz için siz bir “ada”sınız?..Ada Sahibi ya da Ada OlmakTanınmış gezgin Thomas Cook, bir araştırma gezisi sırasında Atlas Okyanusu’nun ıssız bir yerinde, çığlıklar atan milyonlarca kuşun havada daireler çizerek uçtuğunu gördü.Kulakları sağır edecek denli yüksek sesle çığlıklar atan kuşların kimileri yoruldukça, kendilerini okyanusun dev dalgaları arasına atıyorlardı. Onlar bu son hareketleriyle yaşamlarına son veriyorlar, kendilerini okyanusun dalgalarına bırakırlarken gerçekte, çaresizlikten ölüme teslim oluyorlardı.Bu olaya yalnızca Thomas Cook değil, o bölgede balık avlayan balıkçılar da yıllardır tanık olmuşlardı.Kuş bilimcileri ise, yaptıkları araştırmalarda göçmen kuşların farklı yönlerden gelerek okyanusta bu noktada birleştiklerini keşfediyorlar, fakat onların, birbirleri peşisıra kendilerini ölümün kucağına atmalarının nedenini bir türlü çözemiyorlardı.Gerçek, geçtiğimiz yüzyılın ortalarında anlaşıldı.Bu trajik olayın yaşandığı yerde bir zamanlar bir ada vardı. Göçmen kuşların göç yolu üzerinde bulunan bu ada, bir deprem sonunda, okyanusa gömülmüştü. İnsanların, yok olduğunun bile ayırdına varamadıkları ada, göç yollarının ortasında kuşlar için vazgeçilmez bir "dinlenme" durağıydı.Kuşlar binlerce yıllık kalıtımsal alışkanlıklarıyla adanın yerini bilmekteydiler ve yıpratıcı, uzun yolculuklarının ortasında, biraz dinlenebilmek ve toparlanabilmek için, yine binlerce yıllık kalıtımsal güdüleriyle, okyanusun ortasındaki bu adaya geliyorlardı ama… Olması gereken yerde adayı bulamayınca, yorgunluktan bitkin bedenlerini çığlık çığlığa okyanusun sularına bırakmak zorunda kalıyorlardı.Söz, "kendini toparlamak"tan açılmışken soralım:Sizin hiç, "kendinizi toparlayacağınız" bir adanız oldu mu? Yaşamın uzun "göç yolları"nda acaba, sizin de bir yudum taze soluk alabileceğiniz, yolunuzun kalan bölümüne dinç olarak devam etmenizi sağlayabileceğiniz bir adaya sahip olabildiniz mi?Birgün yerinde bulamadığınızda ise, ona ille de ulaşmak ve sığınmak için başınız dönercesine, dengeniz bozulurcasına çırpınıp kanat çırptığınız bir ada yaratabildiniz mi yaşamınızda kendinize?Herşeyi sınırsızca paylaşabileceğiniz bir dost, yola birlikte çıkacak denli güven duyduğunuz bir arkadaş, size her zaman huzur ve mutluluk verecek bir eş, ulaşmak için yıllardır uğraş verdiğiniz bir amaç edinebildiniz mi?Şöyle daha bir iyi bakın çevrenize...Size gelen, size sığınan… Sizin gittiğiniz, sizin sığındığınız… Sizi bulan, sizin bulduğunuz dostlarınızı bir düşünüverin.Sonra da şu gerçeği görüverin gözlerinizle:Sizin durup, soluklandığınız ve kendinizi toparlayabildiğiniz kaç adanız var çevrenizde ve…Durup, sığınmak ve kendilerini toparlayabilmek gereksinimi duyan kaç dostunuz için siz bir adasınız?
posted by GULTEINEN ENKELINI @ 1:22 PM

OGRENDIM KI...


Monday, July 31, 2006

Öğrendim ki...... dünyadaki en iyi okul, sizden yaşlı bir kişinin dizlerinin dibidir ...aşık olduğunuzu hiçbir zaman gizleyemezsiniz...bir kişi size “Günaydın” dediğinde gününüz gerçekten pırıl pırıl aydınlanır ...kollarınızda uyuyakalan bir çocuk, dünyanın en huzur veren varlığıdır ...kibar olmak, haklı olmaktan daha önemlidir ...bir çocuğun verdiği armağanı hiçbir zaman geri çevirmemelisiniz ...ne denli ciddi bir iş yaşamınız olursa olsun, birlikte eğleneceğiniz bir arkadaşınız da kesinlikle olmalıdır...herkes, güvenerek tutabileceği bir ele ve yanlış anlaşılmayacağını bildiği bir kalbe gereksinim duyar ...istediğimiz herşeyi vermediği için de Tanrı’ya şükran duymalıyız ...yaşam, ufak tefek günlük olaylardan oluşan bir mozaik tablodur ...çatık kaşlı her yüzün arkasında, takdir edilmeyi ve sevilmeyi bekleyen bir kalp çarpar ... gerçekleri görmezden gelmek, onların varlığını değiştirmez ...karşılaştığımız her kişi, bizden en azından bir gülümseme beklemek hakkına sahiptir...karşılaşabileceğim olayların çoğunu ben seçemem ama, onların karşısında nasıl davranacağımı ben seçerim ...bir bebekle uykuya dalarken onun soluğunu yüzünüzde duyumsamaktan daha huzur verici bir duygu yoktur ...acıları zamandan daha çabuk sevgi gidermektedir ...kaçırdığınız olanaklar yok olmazlar, başka kişiler tarafından yakalanırlar ...üzüntülere ve kırgınlıklara liman olursanız, mutluluk başka yere demir atar ...kişi ağzından çıkan sözlerin yumuşak, ince ve tatlı olmasına özen göstermelidir, çünkü bir gün onları geri yutmak zorunda kalabilir ...gülümsemek, görüntünüzü düzeltmenin en ucuz ve en etkin yoludur ...aşık olana dek hiç kimse olgun sayılmaz ...herkes dağın zirvesinde yaşamak ister ama, gerçek mutluluk ve yaşam o dağa tırmanırken yaşanır ...yeni doğmuş bebeğiniz küçücük yumruğuyla baş parmağınızı yakaladığında, sizi yaşama bağlamış olur ...babamı çok sevdiğimi, o ölmeden önce bin kez daha solicem bir kez daha soleseydim dememek icin ...iki durum karşısında öneride bulununuz : Sizden öneriniz istendiğinde ve yaşamsal bir durumda...

BEN VE DUSLERIM


Monday, July 31, 2006

BEN VE DUSLERIM...Bugun benim dogum gunum...Yalniz yapayalniz (gibi:)))) bir dogum gunum daha...Ama nasil tatli geldi bu yalnizligim; ayni 8 yasindaki kizimin tadi gibi...40 yasima geldim ben... ben buyudum artik 40 yasimda...Kararlar aldim kendi kendime... Karşılaştığım kimi üzücü ve ters olayları düzeltmeye çalışmaktan kaçınmayacagim artik…Bu uğurdaki cabamin ve sağlayacağım sonuçların bana, beklenmedik boyutta mutluluk vereceğinden kuşkum yok artik.Dünyanın tüm yükünü tek başıma omuzlamayacagim, başkalarına da paylaştıracagim…Ki, bu yükü paylaştırdığım kişilere de kendilerini geliştirme olanağını saglayabilecegim...Gelecek beni korkutmuyor artik...Her günümu tek tek ve o günümun hakkını vererek yasayacagim.Geçmiş bende suçluluk duygusu uyandirmayacak artik ; yaşanmış yaşanmıştır. Varsa hatalarımi bir suçluluk nedeni olarak değil, alınması gereken bir ders konusu olarak kabul edecegim...Çevremde kimseyi göremediğim anlarımda bile yapayalnız kaldığımı sanmayacagim. Her durumda bana uzanacak bir dost elinin oldugunu her zaman aklimda tutacagim. Ben dost tadinda yasarken hayati dostlugumun lezzetini once BEN biliyorum cunku...Ulaşmak istediğim başarının, düşlerimin ötelerinde olduğunu sanmayacagim artik hic. Hiçbir başarı, ulaşılamayacak denli uzağımda değil... kokusunu aliyorum cunku...Sevmekten çekinmeyecegim, inanmaktan vazgeçmeyecegim,kendimi düşlerimin ortasındaçaresiz kalmış sanmayacagim...Geleceğimizin ; benim ve bebegimin geleceginin kaynağınin ve güvencesinin, umutlarım oldugunu hep aklimda tutup bunu kucugume de bir hayat felsefesi olarak ogretecegim....Iyi ki dogdum...