Sunday, January 13, 2008
Kardelen koyu.
Kiyamayarak kizinin komur karasi saclarini oksadi.Ne kadar da neselenmisti guzel melegi, icindeki enerji konusmasina vurmus saatlerdir bicir bicir anlatiyordu.
Ne iyi etmislerdi bu tatil, bir degisiklik olmustu ikisi icin de, degisik bir kis tatili olacakti bu kucuk koyde gecirecekleri 5 gun.
Bir arkadasindan duymustu gecen kis Kardelen koyunu.Bu minik bir koy olmasina karsin hemen yakinlarinda karlarla kapli bir dag ve kisa bir kayak pisti vardi.Burada cevre illerden gunubirlik gelen konuklar daga cikiyor, kayak yapiyor, karlarla kapli tepenin tadini cikartiyorlardi.Hatta tepede 50 yatak kapasiteli kucuk bir de otel vardi. Bazi zaman bu pistte kucuk musabakalar bile duzenlendigi oluyordu ki bu tatilde de oyle bir organizasyon olacagini duymustu.
Bu cok hosuna gitmisti, cunku kizi yeni yeni kayak sporu ile ilgilenmeye baslamisti ve belki daga cikip orada da zaman gecirme firsatlari olabilirdi.
Kardelen, odunculuk ve biraz da hayvancilikla gecinen bir koydu.
Kucuk bir koy olmasina ragmen kucuk bir saglik ocagi ve ilkokulu bile vardi.
Koy sakinleri, yatili gelen misafirlere evlerini pansiyon gibi kiralayarak ek gelir temin ediyorlar, kendileri de bu kisa sureler icinde yine ayni koyun icindeki akrabalarin evlerinde kaliyorlardi.
Kaldiklari evin telefonunu ve adresini arkadasindan almisti ve gelmeden once haber vermisti evlerinde kalacaklari aileye.
Aile onlari sanki akrabalari gibi ictenlikle ve sevgi ile karsilamisti.
Zaten daha otobusten iner inmez temiz havanin sagladigi oksijenden mi bilinmez, bir gulumseme yayilmisti kendisinin de biricik kizinin da yuzune.
Hava eksi 2 derece filan idi ama tepede isildayan gunes ve kuru hava, sogugu fazla hissetmelerine izin vermiyordu.Ikisi de paltolari ellerinde, sirtlarinda birer polar sweat shirt, ayaklarinda spor ayakkabilari, kalacaklari eve dogru yollandilar kahvehanede bulustuklari ev sahibi beyin esliginde.
Eve vardiklarinda mis gibi sabun kokusu cigerlerine doldu.
Kucucuk bu koy evi nasil bu kadar temiz nasil mis gibi idi... Hizlica goz gezdirdiginde gozune kapisi acik mutfakta uzerinde bir caydanlik puf leyen bir odun sobasi, salon olarak kullanilan giriste en az 30 yillik oldugu belli olan pir pir pirlayarak goruntu veren eski bir televizyon, kapisi acik yatakodasinda yataga ozenle ve gergince ortulmus sakiz gibi bembeyaz carsaflar ilgisini cekti.
Yerler komple eski hali parcalari ve kilimlerle kapli idi.Muhtemelen halilarin altindaki dosemeden olacak, yururken insan ayaklarinin altinda gicir gicir tahta sesini hissediyordu.
Biraz dinlenip birer bardak cay ictikten sonra kizi, daha fazla kendini tutamadi ve "Ben evin onune kesfe cikiyorum annecim, fazla uzaklasmam" dedi.
Kiziyla birlikte o da disariya yurudu ve evin onundeki divanda dinlenmeye koyuldu.
Serinlik dirilestirmisti ikisini de.
Nefes aldikca taze sogugun cigerlerine doldugunu hissediyor, dinclesiyor, adeta genclestigini hissediyordu.
Cevreyi izlerken koy sakinlerinin gercek "sakin" ligi ve hemen hepsinin yuzlerindeki gulumseme ilgisini cekmisti. "Tabi" diye dusundu, "ellerindeki ile yetinen bununla mutlu olmasini bilen bu insanlar, sehir kargasasi olmadan yasiyorlar, bol oksijen ve dogal yiyeceklerle besleniyorlar.Gercek mutluluk bu olmali".
Kendi yuzune de bir gulumseme yayildigini farketti, dinlendirmek icin hafifce gozlerini kapatti.
Gozlerini actiginda havanin coktan kararmis oldugunu anladi ve cok sasirdi.Sirtina dogru bir urperme hissetti. En az iki saat uyumus olmaliydi."Kiziim?' diye iceri dogru seslendi acik kapidan.
Yanit alamayinca sesini yukselterek "KIZIIIMMMM?????"
Hafif hafif kalbi carpmaya baslayarak iceri dogru firladi "kizim geldin mi ama sevmiyorum boyle sakalari biliyorsun?"
Ses yok.
"Aman Allahim!" diye dusunmeye basladi, boyle bir sey hic baslarina gelmemisti daha once.Kizi haber vermeden bir yere gitmezdi ki; hem de yabanci olduklari bir yerde asla!
“Evin onundeyim” demisti! En son baktiginda da elindeki bir comakla koyun kopeklerinden birini egitmeye calisiyordu.
"Sakin olmaliyim" dedi kendi kendine, sesindeki catlak titremeyi kendisi de duyarken.
Kapiyi cekerek cuzdanini aldi ve gelirken gordugu koy meydanindaki kahveye dogru yurumeye basladi.Kahvenin yanindaki "MUHTAR" yazisi ilgisini cekmisti, once oraya gitmeliydi.
Yururken evlerden gelen yemek kokularini takip eden ve bahcelere girmeye calisan sokak kopekleri gozune ilisti.
Muhtarin yerine geldiginde gordu ki coktan kapatip gitmis muhtar.Kahve'ye dogru seyirtti, kendisini sakinlestirmeye calismasina ragmen artik iyice panige kapilmaya basladiginin farkindaydi.
Kahvenin musterilerinin cogu icerde catir catir yanan sobanin basinda sohpet ederek caylarini yudumluyorlar, kimi de tavandaki bir askiya monte edilmis televizyonu izliyordu baslari yukari cevrilmis.
Disarda muhtemelen evlerine gitmek uzere paltosunu giymekte olan 2 kisi ile karsilasti biri orta yasin ustunde, biri oldukca yasli.
"Pardon, siyah uzun sacli 9-10 yaslarinda bir kiz cocugu gordunuz mu?"
"Bilemeyceem" dedi orta yasli olani, "amma goyun gencleri doplasip daga gettiler, 3-5 usak da dakhildi beslerine,gayakcilar neyin mi gelmis yarisacaklarmiymis neyin...bilemeceeem, sen iyisi mi ismayilnan gonus bacim.. ISMAYIIIIILLLLL!!”
“Ne diyon Hasan emmi?” diye cikti Ismail disari bir elinde bardak diger elinde kirli beya bir bez bardak kurulayarak.
“Ne olursunuz” dedi, artik sesindeki titremeyi control edemeyerek “ 9-10 yaslarinda siyah sacli bir kiz cocugu gordunuz mu? Uzerinde mavi bir giysi vardi…”
“Hee yenge” dedi Ismail, “bebeler alanda doplandiydi, o da muhtar beyin ooluna yalvarip duruydu beni de alin deyu”
“Nasil, nereye? Nereye alin diyordu, bana oyle bir sey soylemedi?Lutfen; lutfen soyleyin nereye gittiler? Kizim nerede nereye goturduler?Kizimi bulun ne olursunuz!!!”
“Goyun gencleri doplandi getti iste bebelerin bazisi da atladi son anda goyun minibusune. Aha te oraya cikhdilar, yaris varimis gene bugun ona bakmaa. Merak etme yenge, bizim gencler iyi oolanladir, gece korucunun evinde galirlar, zabah neyin inerler assaaa…”
Karli dagi gosteriyordu omzunun uzerinden yukariyi isaret ederek Ismail. Karanlikta dag bile gorunmuyordu, uzerini kaplayan karlar ve hafifce sizan bir isik huzmesi vardi sadece, sanki gokyuzunun icinde.
“Aman Allahim!” diye haykirmamak icin kendini zor tuttu. “Bana bir araba bulun lutfen oraya gitmem lazim… Cabuk!! Cok cabuk!! Lutfen!!”
“Yenge, bu saatte gimse cigamaz daga, sis basmistir sindi, gar da azmistir, az bekle sen.. zabah ossun, gelir gizin obur bebelerle geri.”
Artik butun kontrolunu kaybetmisti, bir yandan haykira haykira aglarken bir yandan da yalvariyordu “Lutfen..lutfen bana bir yol gosterin! O daga hemen; simdi cikmam lazim. Kizimi alip gelmem lazim! Lutfen..lutfennnn!!!”
“Yenge, goyun otomobillernin hec biri cikmaz bu saatta, emme Yusuf emminin oglunun tranktoru var, pek de cesur oolandir, az once gettiler koyun eski gorucusuynan burden.Onu da alir giderseniz bi yere gadar cikhartirlar seni, emme gerisini yurursunuz, cok zor emme get bi sor aha isigin yanindaki ev Yusuf emminin evi”
Bir omurden daha uzun bir sure sonra traktorun kocaman tekerleklerinden birinin ustune oturmus, karsisindaki tekerlegin ustunde koyun eski korucusu Dogan, yaman bir genc hani, Yusuf emminin oglunun kullandigi traktorle dingir dingir hoplaya ziplaya, buzlanan yerlerde kaya kaya dagi tirmanmaya baslamislardi.
Yusuf emminin oglu Dogan’a nereye kadar gidebilecegini soylemis, Doganin yuzu biraz golgelenmis, ancak “Yenge tamam, geri kalan yolu yuruyerek cikariz” demisti.
Toorrrrrrtttttttt diye bir sesle altindaki kar ve buzlari ezerek traktor durdugunda soguktan dudaklari artik hareket etmiyordu. Dogan elini uzatti “Hadi yenge” diyerek, elindeki cuvali da uzerine verdi. Cuvala siki siki sarindi.
Yukari dogru yurumeye basladiklarinda yavas yavas uzaklasan traktorun homurtusunu duyuyorlardi.
Ona 2km gibi gelen belki 200metre yurudukten sonra yol iyice incelmeye basladi.Ayagindaki spor ayakkabilari kayiyor, asagi bakmamaya calisarak Dogan’I takip ediyordu.Soguktan kirpikleri bile donmustu ve galiba simdi cigerleri de donmaya baslamisti.
“Aman!” diyerek oldugu yere coktugunde gayri ihtiyari asagi bakti inanilmaz; ucmak gibi bir goruntu ve duyguydu.
Sagda solda agac kalmamis, bembeyaz kucuk bir patikadan yukari dogru cikiyorlardi ve yurudukleri yol adeta gokyuzune asma bir kopru gibi baglaniyordu.
Gidecekleri yone dogru bakti, sadece sisin bugusu vardi ileride yukarida.
Tum gucuyle “Agghhhhh!” diye bagirip aglamaya basladi ancak ne sesi cikiyordu ne de goz yasi.
Derinden bir ses duydu “ Anneeee!!!! Annneeee! Anne yaaaaa!”
Gozlerini acti kizi burnunun dibindeydi “Anne ya, ikimiz de saati duymamisiz hadi kalk, sen ise gec kalcan ben de servisi kacircam KOOOSSSS hadiiiiiii!!!!”
Yatagin icine sinmis, kizinin bebek kokusunu cigerlerine kadar cekti; “Kizimmmm…canimmmmm… Bonibonlu kurabiyem benim! Seni nasil seviyorum bir bilsen! Bos ver servisi seni okula ben birakicam bugun” demesiyle kurabiyenin sevinc cigliklari birbirine karisti.
Nese icinde hazirlandilar ve evden ciktiklarinda ikisinin de yuzunde butun gune hatta butun haftaya sigacak kadar kocaman birer gulumseme vardi.
yaz diyom sana bi kitap yazzzz :)))))))))))))))
ReplyDeleteYani hic gitmediniz mi o koye? Yani his yasanmadi mi butun bunlar?
ReplyDeleteAskolsun, nefesimi tutarak okudum sonuna kadar...
Cok basarilisiniz, valla yazin siz, daha cok yazin...
sevgiler
uhhhh, ödümü koparttın ya gulteinen. bak eline sağlık bile demeyeceğim şimdi. neyse, rüyaymış. :)
ReplyDeletewaaaaawwww ya süper süper oh ama sonunda rahtladım, ellerie sağlık
ReplyDeletesevgiler..
Ablalari dinlemekde fayda var :)
ReplyDeleteBen de buraya geldiğinizde kaçamak falan yaptınız da şimdi yazıyorsun diye okumaya başlamıştım ama okudukça bir yandan kurabiyen öyle bir şey yapmaz diye düşünsem de, tam bir gerilim içinde getirdim sonunu.
ReplyDeleteNisan 1 şakası gibi olmuş ama güzel olmuş; kesinlikle bu tür yazılardan daha sık yazmalısın:))
Sevgiler
yüreğe saplanan ve acıtan bir öykü;düş.
ReplyDeleteİyiki düş.
Sevgili Gulteinen :)) Hayran kaldim tek kelimeyle tasvirler muhtesem... Sen mutlaka kitap yazmalisin :))
ReplyDeleteKucak dolusu sevgiler gonderdim sana :)) Neyse ki bir Ruyaymis:))
allah iyiliğini versin :)) valla daraldım ya..
ReplyDeletegerçekten çok sürükleyici yüreği ısıtan bir öykü olmuş, kardelen koyunu görmüş gibi oldum resmen. tebrik ediyorum sizi bu yazınızdan ötürü.
ReplyDelete