Thursday, January 31, 2008
Tavanarasi
Huzunle havalanan tozlarda kaldi bakisi yeni bir “bummmppp” firlatilma ile bulundugu yere.
Iste bir tane daha geldi.
Bir koli bos sise!!!
-Suusuuunnnn!!!!
Diye bagirdi geveze siselere.Allahim hepsinin ne kadar cok fikri vardi gordukleri ile hatta gormedikleri ilgili.
Allahim ne gereksiz esyalardi bu siseler ve ne kadar cok konusuyorlardi hic dinlemeden hem de…
Artik hepsi gelisiguzel atiliyordu bir de...
Icin icin de kendi konforu icin endiselenmeye basladi…
Kipirdayacak yeri kalmamisti adeta.
Buraya ilk geldiginde oysa, camdan iceriye vuran sabah gunesinin ve geceleri dolan ayin ayirdina varacagi kadar isik aliyordu burasi, oysa simdi? Rahatca sallanamiyordu bile dinlenebilmek icin.
Cok yorgundu… yasadiklarindan degil; buraya getirildikten sonra asagida yasananlar sonrasinda daha da yorgundu, hem de buraya cikartildiktan sonraki bagirtilar cagirtilar, aglamalar… ve hic bir sey yapamamak hic biri icin...
Buyukbabanin kendi uzerinde uyuyup kalmasi ile baslamisti her sey.
O, oysa ki siki siki sarilmak istemisti buyukbaba tikandiginda, haykirmak istemisti “beni, bizi birakma” diye.Buyukbaba duymamisti, Daha siki sarilmak istemisti soguk bedenini uzerinde duyumsayinca “ ben isitacagim seni ne olur izin ver” diye haykirmisti ama kimse duymamisti.Zaten o da bir kolunu bile kipirdatamamisti cok istemesine ragmen, buyukbabayi isitmak icin.
Adam az sonra odaya girdiginde once haykirmis, sonra aglamaya baslamisti buyukbabanin dizlerine kapanip.
Onunla ve buyukbabayla beraber sabaha kadar sallanmislardi.
Buyukbabanin dizlerindeki battaniye goz yaslariyla doldugunda “ne olur yardim et boguluyorum” demisti battaniye ona, o da huzunle sadece “hissstttt! Beklee! Sadece dayan ve bekle!” diyebilmisti sadece.
Ve kalkamamisti Adam uzerinde 3 gun boyunca aglayarak hep sallanmisti buyukbabanin cansiz bedenini goturmelerine ragmen, battaniyeye de sarilip…
Hatirlamaya calisti; Adam tek bir sey soyluyordu “seni sevdigimi sana soylememe izin vermedin baba!seni sevdigimi sana soylememe izin vermedin baba!”
Ve sonra, sessizlige kavustugunda tavan arasinda, biricik arkadasi diz ustu battaniyesini de koluna koymuslardi allahtan.
-Ohhhhh.En sonunda…Cok yoruldum biliyor musun, buyukbabayla birlikte yasadim son 10 yilin stresini asagidakilerle birlikte.
-ya bana sorsana kimleri sarmaladim ben. Adamin Kadin1 evi terkederken neredeyse parcaliyordu beni canim cok yandi.Hele Cocuk1 haykirarak agladiginda beni de goturmek icin nasil korktum anlatamam surukleyecekler beni de diye.
-Ama ya beni sor? En incindigim an o aksam, Buyukbabanin sandalyeden kalkmaya calistigi anda suratina yedigi bir kase kaynar corba idi.
-ama o kasitli degildi, ben de senin kolundaydim, o anda Adam ve Kadin1 fena tartisiyorlardi ve Kadin1 in tek bir el hareketi ile sen, ben ve buyukbaba yikandik kaynar corba ile bize karsi degildi hareket Adam a dogru idi
-tamam da Cocuk1 cok fena agliyordu o sirada.. benim kuflenmis tahta bedenim bile titredi onun aglamasindan, cok uzuldu Cocuk1 cookk…
-buyukbaba onlari bana ilk tanittiginda boyle dememis ti ki! “bir aile oluyoruz artik nese eksilmeyecek bu evden” demisti, ve sonra huzur icinde tatli tatli sallanmistik onunla yine yine yeniden.
POFFFFFFFFF
Tozlar havalandi tekrar.
-Aaaaa yeter ya!
Diye haykirdi bir cift paten can havliyle.Cocuk2 ye ait paten cok aci cekmisti zaten kipirdayacak hali yoktu, plastikleri erimisti ve 2 tekerlegi dusmustu genc yasta, ve simdi ustune atmislardi koliyi.
Bir koli kitap atmislardi bu sefer, bazilarinin uclari yenmis, bazisi kivrilmis… bir koli dolusu uzgun kitap…Bir tanesi hala bagiriyordu : “Sonra fareli koyun kavalcisi baslamis kavalini calmaya… Butun fareler kulak kesilmis ve toplanmaya baslamis….”
Dinleyen yoktu.Kitap hala bagiriyordu.
“Burada curuyup gidecegiz” dedi sallanirken, artik o da bitsin istiyordu.Yorulmustu. .Bir yandan yeni gelen koliyi ve icindekileri sakinlestirmeye calisirken, diger yandan nasil sonlanabilecegini dusunuyordu bu kuflu tozlu hayatin.
Cok yorgundu ama cok.
Birden kucuk bir isik yandi “merhaba!!”
-sen kimsin?
-eski bir oyuncagim, cocuk2 deney yapayim derken beni hayata gecirdi, ama anlamadilar, beni buraya attilar.
-sen ne yapabiliyorsun?
-bilmiyorum galiba bir video kaydi yaptim bakar misiniz?
Goruntude bir kadin vardi galiba Kadin2, aciyla cokmus yere, Adam, ayni adam tekmeleyip duruyordu ama tuhaf kadin kendisini korumuyordu.
-peki cocuk2 yi cekebildin mi?
-onda cekecek fazla bir sey yoktu, hep ayni Adam ve Kadin yavrulari iste
dedi ve duvara goruntuyu verdi... veremedi… pili bitti.. ozur dileyip o da uzerini giydirecek orumcek aglarini beklemeye koyuldu.
Sessizce.
Utanciyla.
bilincalti temizlik ?
nasil yani ya?
ben bazen evimizdeki ablamiza soruyorum " cif bitti mi? klor bitti mi? dezenfektan bitti mi? pril bitti mi?" liste yapiyor bana "bunlar bitti al gel" diye filan ama..
bunu duymamistim yahuuu..
Nasil oluyor da oluyor bilinc alti temizlik yapiliyor?
Bugun bir mail aldim sanirim bizim buralarda yakinda bir toplanti olacak ben de katilmayi dusunuyorum; benim temizleyemediklerimi nasil temizleyecekler diye.
Ya da onlarin akil ettigini ben niye daha once akil edemedim yaa huuu diye.
Muhtemelen soyle bisiy bekliyorum "Deeerinnn nefesss allll!!! simdiyee odaklaaannnn!!! gecmisi bir balon yap patlat zihnindeeee!! poooffff! bitti gitti! temizlendin:))"hahahhahhah... yahu ben bunu 5 milyon kere denedimmm... bu balonlar mayoz ve mitoz bolunmeyle uruyo.birini patlatiyosun yenisi geliyo!!
Cok merakimdan katilacam ama gittigimde " herkesin kendi icinde kolaylikla surgune gidebilecegi" aklimda olacak.Insanin kendini kolaylikla surgune yollamasi yani kendi icinde ulasilamayacak bir adaya...Insanin ruhunu surgune yollamasi en fenasidir cunku.
Gecmisle hesaplasmak cok zordur, nasil boyle bir "Mintaxla canim mintaxlaaa, mintaxla canim mintaxlaaa" olur cok merak ettim dogrusu.
Insan bugunden sonra yarinin kapilarini ancak gecmisle hesaplastiktan sonra acabiliyor ama cogumuz actigimiz o kapidan iceri, gecmisten kalan ceyizimizi de getirmiyor muyuz?
Ve ceyizimizin icinde huzunler hazanlar yaralar da olmuyor mu?
2008 yilina kadar herkes ceyiziyle giriyorken acilan her yeni kapidan;
Nasil oluyor da oluyor bilinc alti temizlik oluyor, vallahi katilip sirf merakimdan, ise yararsa sizinle paylasmak icin;
bu organizasyonun dinleyici olarak bir parcasi olacagim.
optummmmm... ara beniiiii....
yazarim ben sana sooooonaaaaaa :P
Sunday, January 27, 2008
Sacmalamak serbest...
Cok fena matematik sinavimiz var.
Cok fena carpim tablosunu su gibi ezberlememiz lazim.Hani tamam te ikinci siniftan beri calisiyoruz ama iste 7 leri 8 leri 9 lari hala karistiriyoRUZ.
-7 kere 8?
-ellialti
-8 kere 6?
-kirksekiz
-8 kere 5?
-kirk
-Kirk olur mu kiziiimmmm!!!!!
- e ne peki?
-kirkbes!!!
-haa? ya olur mu anne, 9 kere 5 ne o zaman?
-hoo?hii?? ay sahi dooru yaa.. amaaaan, benim de kafami karistirdin!
-hihihihi:))
-GULME ANNEYE! hem ben kirk iki yasindayim, yillardir hesap makinasi kullaniyorum, carpim tablosunu unuttugum icin karistiyo olabilirim..
-Anne ya, kirkiki yasinda carpim tablosunu unutcaksak, simdiden niye ezberliyos ki, biz de hesap makinasi kullanalim?
(buyrun burdan yiyin!)
-Olmaz oole sey! cabuk dersini ye! ay pardon calis.. ezber bitcek bugun..(ehu ehu ehu)
*********************************************
Saat dokuz oldu aksam, ellerimize birer kitap alip yatmaya cekildik. 15-20 dakika sonra isiklari kapattik
-Iyi geceler annecim, allah rahatlik versin tatli ruyalar
-Iyi geceler kurabiyem, sana da, neseli ruyalar gor sen de
-Anneee
-Hii?
-Yarin extram var, servise binemiycem,beni okul cikisi almayi unutmazsin di mi?
(bu da nerden cikti toobe toobeee... sanki daha once unuttuk da...)
-Unutmam annecim
-Soz mu?
(allah allaahhh... dur sunu ikna edeyim.. sacmalamak serbest...)
-Bak annecim diyelim ki cok degerli bir seyin var ve o seyden sadece bir tane var sende.Cokkk cok cok degerli.. onunla ilgili hic biseyi unutur musun?
-Unutmam
-Iste oole bisiy ben de seni unutmam (off cok guzel konustum vallahi)
-anneeee??
-neeeeee???????
-yani benim bir kardesim olsaydi yani iki tane olsaydik beni unutcaktin o zaman
-ya ne alakasi var ya?
-e ben BIR TANECIK oldugum icin unutmazmissin ya?
(buyrun burdan da yiyin simdi.. hadi bakalim!!! dur suna okkali bir cevap vereyim, ya da konustukca batayim)
-bak kurabiyem... "cok degerli" de dedim, onu duymamissin.1 de olsa 10 da olsa evlatlarin hepsi anneler babalar icin cok degerlidir. Sana soruyorum "hangi parmagini kessen acimaz?"
(hadi bakalim!)
-yaaa anne ya aksam aksam cok kanli olmaya basladi bu muhabbet, niye kesiyon ki parmaklarini simdi :))))))
-BANA BAK VELET:)))))) uyku kafa buldurmadi sen de benle mi kafa buluyon? Cabuk yat uyu bakiym!! ikinci bir emre kadar cit cikmayacak! ikinci emir de ancak sabah gelecek!!!
-hihihihihihihi...tamam tamam sustum...hihih...
Friday, January 25, 2008
Zam donemi
Sirkette isler yolunda oldugunda zam donemlerine bayiliyorum.
Zam oranlarinin belirlenmesini, hem de performanslarin da goz onunde bulundurularak saptanan zam oranlarini ekibime aciklamayi cok seviyorum.
Hakedene hak ettiginin verildigini bildirmek inanilmaz bir haz.
Daha once de soz etmistim, bana raporlayan 7 arkadasim var muhtelif milletlerden, hepsi piril piril birer pirlanta.
Onlarin idarecisi olarak elimden geldigi kadar onlari egitmeye, yonlendirmeye, risk almamalarini saglamaya, ozel hayatlarinda varsa sorunlari ile ilgilenmeye calisirim.
Onlar da karsiliginda o kadar vefali calisirlar ki hepsiyle birer birer ayri ayri gurur duyarim.Onlar da benim gozumu icine bakar.Bir dedigimi iki etmezler ve is gununu ancak is bittiginde bitirirler.
Biz lojistikcilerin gecesi gunduzu hafta sonu basi saat gun mevhumu olmaz.Dunyanin her yerinden mal aldigimiz icin saat farklari ile de is tukenmez; hepimizin cebinde birer blackberry, elimizden geldigince her harekete ve soruna mudahale edilmesi gereken en kisa zamanda mudahale ederiz.
Dile kolay, kapattigimiz yilda 300bin ton celigin hareketini minimum riskle biz sekiz kisi basarmak icin canla basla calistik.
Pamuk prenses ve yedi cuceler diyorlar bize:)))
Benim akilli bidiklar da gercekten
"Biz, tam yedi cuceyiz... ondorttu kollu bir deviz.. var mi bize yan bakan hey yan bakan hey yan bakan"
modu ile calistilar bu yil da.
Ve karsiligini aldilar.
Ust yonetim onlara fazlasiyla hakkini verdigi icin cok mutluyum.
Onlar icin talep ettigim oranlarin imzadan gecmesine daha da memnunum.
Bu hafta hepsini tek tek odaya cagirip, cabalarinin sonucunda elde ettiklerini acikladigimiz anlar gorulmeye degerdi.
Kimi "hiiiiii!" dedi, kimi heyecanlandi kip kirmizi oldu, kimi inanamadi, kimi seker espriler yaparak odayi terketti.
Hepsi de cok mutluydu.
Bu hafta sonu evlerine giderken hepsinin yuzunde bir gulumseme, yureklerinde gurur ve minnet vardi.
Eminim onumuzdeki haftaya hepsi de canla basla sevkle baslayacak.
14 kollu dev daha neler basaracak...
Komsunun horozunu kessem kac yil yerim?
Ya yeter yaa...haftasonu sabahi yine sabahin kor gozune uyandim.
Yan komsumuz tatli hintli bir aile.
Tatli da kizlari var kurabiyemle ayni yastalar, kurabiyemin arkadasi yani.
Hafta sonlari bulusurlar, kah onlardalar kah bizde, kah da bahcede parkta filan.
2 ev de hayvanat bahcesi gibi, bizde kopek, kediler, onlarda baliklar civcivler.
Pardon, civcivler once pilic sonra 3 u tavuk biri horoz oldu...Tavuklardan yana sorunumuz yok, kendi hallerinde git git git bidak bidak bidaaaakk diye gezip duruyolar.
Pilicken, horozdan yana da sikayetimiz yoktu, gunun anlamsiz muhtelif saatlerinde yuksek bir yere cikar, "urrrr.. uruuu.... rururu... uuu..(neydi ya? hah buldum!) urur ruu" falan gibi catlak sesiyle denemeler yapar biz de karnimizi tuta tuta gulmekten olurduk.
Fakat adam buyudu!!! bayaa biyikli, pisikli horoz oldu!
Haremi de var, bid bid bidak cevresinde gezen...
Simdi her sabah, mumkunse sabaha karsi 5 civari filan, en yuksek yere cikip avazinin ciktigi kadar " UUUUU uruuu UUUUUUUUueeeeeeeeeeeee!!!!! " diye baariyo adam! (ben gozlerim faltasi gibi acilmis, kafami gommek icin bir yastik daha ararken yatagin icinde..)
"Yaa ne baariyon be adam! sana mi kalmis elalemi uyandirmak!Calar saati var herkesin, diledigi saatte uyanir isteyen" de diyemiyosun ki sen konusmaya baslayinca aval aval suratina bakiyo ibibigini titretiyo.
Hayir bir sey diil bir gun kafami gomecek yastik bulamayacagim yatakta ve tarihin ilk "kafasindan yedigi kul tablasi darbesi ile mefta olan horoz" u olacak...
Wednesday, January 23, 2008
Devam!!!!
Imdat!
Deme ihtiyaci duyuyor insan bazen sebepsizce.
Kagit ustunde her sey iyi giderken hani bazen huzun basiyor insani aksam ustleri.
Kararmaya baslayan gune yuzunu donup, yukari bakarak imdat demek istiyor insan.
Bir yandan harflere sigmayan sukur icinde diger tarafta pire icin deve yakacak ruh halinde, biraz da hemen kacivermelik bulundugun yerden.
Yuzun hala gokyuzunde;
Imdat!
"Kararma!!!" diye bagirmak istiyorsun gelecek aysiz geceye, sabah kalktiginda uykulu gozlerinle tum cabasiyla acan ama hic kokusuz gullere merhaba demek gelmiyor icinden.
Imdaaaaaat!!!!!
Bilinc kosuyor hemen yardimina; ayrilikta kavuran hasret ve hemen arkasindan kavusmadaki iki damladaki goz yasini duyumsatiyor.
Sevincle gulen ve devamli anlatan beben geliyor gozunun onune, yahut sabirsizca tohum veren evin onundaki agac, meydan okurcasina iklim sartlarina, dokulen ciceklerine ragmen.
Oh diyerek ictigin bir bardak suyu, cigerlerinin dibine cektigin havayi duyumsuyorsun yine bilincinle, sicak yataginin seni cekmesi, uykunun sihirine kaybolman geliyor aklina.
Birbir renge ve sese burunebilecek uzuntuleri kovaliyorsun aklindan, cikmaza girecek dusler icin uyumamaya karar veriyorsun, ancak yasam dolu sevgili duslere uyunacak!
Cenen yinee paralel oldugunda yere, gozlerin ileri dogru bakarken;
yine yuzunde bir gulumseme...
"Bahari, renkleri ve dusleri ben yaratacagim" diyorsun.
Tuesday, January 22, 2008
Kurabiyem buyurken :' )
Evet kurabiyem buyurken.
Ayni ilk dadada mamama bababa larini baba ve mama(iste uydurmaca anne) gibi anlamamiz gibi...
Yurutecte hareketlendiginde elektrik prizlerine parmaklarini sokacagini kesfettigi ilk anda "ilk gercek kizmamiz" gibi "hiiii cissssss!!!" diye, sonra dudaginin buzulmesini izlememiz " ama ama sizzz banaaa..." der gibi.. ve hemen takip eden gun tum prizlerin korlestrilmesi icin gereken aparatlarin alinmasi gibi...
Salondaki yorganin ustunde kicin kicin geri giderken emeklemeyi kesfederek bebek zafer cigliklari ile hizla ileriye dogru emeklemeye baslamasi ve hizini alamayip duvara toslamasi, cayirtiyi kopartmasi, sonra onu kucakta sarmalayip onunla aglayarak acisini paylasmak gibi...
Icindeki gazi bir nevi ters kompresor makina olsam da alsam diye kucakta evin icini arsinladigimiz geceler gibi...
Gofletini yerken evdeki kopekle paylastigini farkedip "ciyaaakk hijjjyeeennnn" diye baarmak gibi...
kafasina salincak carptiginda onun kasina bir dikis atilirken senin kalbine 1500 dikis atilmasi gibi..
ilk abc sini yazmayi basardiginda, onun saskin bakislarinin altinda hungur hungur aglamak gibi...
onunla lunaparkta oyuncaklara binerken kalbinin kut kut attigi halde onun sevinc cigliklari ile kendini sakinlestirmen, 2 tekerlekli ilk bisiklete bindiginde izledigin 20 metrenin sana 20km falan gelmesi, "hadi anne birer cift paten alalim" dediginde peki diyip alip o uyuduktan sonra gizli gizli evde paten binmeyi ogrenmen gibi...
daha alti yasina gelmeden binlerce kilometreyi ucmayi ogrenmesini izlemen gibi, elindeki ile mutlu olmasini bilen bir kucuk insancik oldugunu yanindakinin bilmen gibi...
Bugun de bir ilk oldu.
Bizim evimizdeki ablamizin disarida isi vardi, kurabiyemi okul cikisi karsilayamayacakti.
Civciv den rica ettim "kurabiye dorde on kala geliyor onu alip evine gotur ben is cikisi gecerken alirim" dedim.Nasil olsa cok yakin oturuyoruz.
Ne olur ne olmaz diye kurabiyenin cantasina kapali olan cep telefonunu koydum(okulda yasak cunku) ve ev anahtarini; "annecim" dedim "civciv biraz gecikirse kapida kalma, evde nasilsa cooky var, korkma.kapiyi ac, iceri gir, daha da sorun olursa telefonu ac beni ara"
saat dorde ceyrek kala evin telefonundan arandim titrek bir ses "annneciiihiiimmmm ben eve geldimmm naapiym, civciv yok simdhiii kapiyi kitliyhhmiii?" :)))
"annecim hos geldin aman da benim kizim buyumus de kapiyi da becerip de kendisi acarmis:))) ben civcivle konustum simdi yolda, bir dakikaya gelir eve sen kapiyi kitle otur, nasilsa cooky yaninda endiselenme annecim bak ne guzel buyudun benim bi tanem"
"ehi benbuyudum di mi.. ehi.. ehu.. uhuu.. pihii.. ben bisiyler yiyim bari"
"ye bari de sakin ocagi acma annecigim olur mu dolapta ne varsa ye"
"e heralde biliyos anne! ben cocukmuyum!"
:))))))))))))))))))
(sonadan ogrendim, dolabi acip 4 tane zeytin yemis :'(
cocuksun tabi bi tanemmmm...
annesinin kuzusuuuu..
bi tanesiii...
sen otuz yasina da gelsen benim bonibonlu kurabiyem olcan!
ay kendimi durdurmasam yani 150km hizla eve gidip kurabiyemi kucusuma alip siki siki sarmalamak isterdim ama artik PENCELERIMI ONUN UZERINDEN CEKMEK ZORUNDAYIM biliyorum:))))
neyse bu kadar dramatize bir yana, civciv az sonra eve geldi, kurabiyeyi aldi kendi evine goturdu, ben de is donusu onu aldim, eve getirdim.
Ama bugun cok onemli bir sey oldu!!! :
Kurabiyemmmm evin anhtarini kullanaraaakkkkk evde kimse yokkennnnn korkmadannn eve girdi ve bana telefon acti!!
:)))))))))))))))))))
sukurler olsun binlerce kere...
Sonra da aksam keyif yaparken bana " anne bana evin anahtarini yaptirir misin ama sadece benim olsun" dedi.
Ben de ona gulerek "Kofteeeeeee!!!" dedim:))))
Friday, January 18, 2008
Ne olursan ol gelme! Mevlana diilim beni germeee!!!
Bu hafta aynen bu moddaydim...
Ful konsantre calismam lazim!
Haftanin her gununu 2 gun gibi prodaktiv degerlendirmem lazim!!!
Uzerinde calistigimiz IT projesi oldukca hareketli, bir yandan bolgeye ithalat yuk trafigi dorde katladi sanki 10 gundur; tabi hareket cok olunca hata olasiligi da arttigindan ben antenler cikik gozler acik, attigim her imza oncesi 40 kere dusunmeliyim derken, sanki geceler gunduzlere karisacak gibi calisilacak bir hafta iken, bismillah haftaya pazar gunu basladik... Bir yandan da aklimin bir ucunda " Cok iyi oncelik hesabi yapmaliyim.. hata risklerini ortadan kaldirmaliyim" diye kafami kasiyip duruyorum.
Iste bahsettigim bu pazar gunu; haftanin ilk gunu olan Pazar gunu aksamustu saat 5'e dogru ofise bir talimat geldi :
"Acil bir karara gore tum yollar trafige kapali olacagindan tum is yerleri ve okullar Pazartesi gunu kapalidir"
"Nasil yani? Neden?"
"Bush gelcek!"
"E bana ne?"
"Sana ne olmas yollari kapatiyos!"
"Ama ama ama...is guc yogunluk falan?"
"Ama mama yok! git evine, televizyon seyret! Saliya kadar da sokaa cikma!"
"Ya sabirrrrrr!!!!"
Neyse efendim, piliyi pirtiyi tasi taragi dosyalari mosyalari laptoplari hoploplari topladik "bari evden bisiyler yapalim" diye hapsolduk pazartesi evlere..
Ama calismak ne mumkun?
bir tanecik server; tasiyabilir mi neredeyse 100 kiinin on line baglantisini?
coktu tabe..
biz de kos kos oturduk evde sinir olup :(
Resmen sehri bosalttilar "Bush geliyo " diye, hala inanamiyorum!
Neyse efendim, Sali sabahi kostur kostur ise gitmek icin kalktik; anaaaaa bir yagmurrr.... ama ne yagmurrrr!!!! resmen gokyuzu yirtilmis FOSSSSSS diye yere iniyor.
Tabi ulkenin alt yapisi bu hizda ve bu miktarda yagmura aliskin olmadigi icin her yeri sel su basti.. otoyollar kocaman dere oldu akti.. 5 saat icinde kentte 400 kaza oldu..
Cok zor araba kullandik.
Kaza riskini azaltmak icin sirket neredeyse yarim gun calisti.
Yagmur 3 gun hic kesilmeden surdu.
Okullar 2,5 gun tatil edildi..
Evleri su basti, benim balkon su doldu yatak odasina akti.
Baca su emdi evin icine su sizdi sip sip sip damladi.tamirci cagirdim, "yagmur kesilmeden bir sey yapamayis dedi..
Yani ozetle bu yogun haftaya "duyan geldi duyan geldi!!!"
Neyse kazasiz belasiz isleri ertelemeden mucize bir gayretle, aksamlari da evden calisarak filan haftayi atlattik.
Haftasonunu hakettik.
Ama cok yorulduk cokkk...tabiri caizse sadece bedenimiz aklimiz degil; "ruhumuz" da yoruldu :(
Ful konsantre calismam lazim!
Haftanin her gununu 2 gun gibi prodaktiv degerlendirmem lazim!!!
Uzerinde calistigimiz IT projesi oldukca hareketli, bir yandan bolgeye ithalat yuk trafigi dorde katladi sanki 10 gundur; tabi hareket cok olunca hata olasiligi da arttigindan ben antenler cikik gozler acik, attigim her imza oncesi 40 kere dusunmeliyim derken, sanki geceler gunduzlere karisacak gibi calisilacak bir hafta iken, bismillah haftaya pazar gunu basladik... Bir yandan da aklimin bir ucunda " Cok iyi oncelik hesabi yapmaliyim.. hata risklerini ortadan kaldirmaliyim" diye kafami kasiyip duruyorum.
Iste bahsettigim bu pazar gunu; haftanin ilk gunu olan Pazar gunu aksamustu saat 5'e dogru ofise bir talimat geldi :
"Acil bir karara gore tum yollar trafige kapali olacagindan tum is yerleri ve okullar Pazartesi gunu kapalidir"
"Nasil yani? Neden?"
"Bush gelcek!"
"E bana ne?"
"Sana ne olmas yollari kapatiyos!"
"Ama ama ama...is guc yogunluk falan?"
"Ama mama yok! git evine, televizyon seyret! Saliya kadar da sokaa cikma!"
"Ya sabirrrrrr!!!!"
Neyse efendim, piliyi pirtiyi tasi taragi dosyalari mosyalari laptoplari hoploplari topladik "bari evden bisiyler yapalim" diye hapsolduk pazartesi evlere..
Ama calismak ne mumkun?
bir tanecik server; tasiyabilir mi neredeyse 100 kiinin on line baglantisini?
coktu tabe..
biz de kos kos oturduk evde sinir olup :(
Resmen sehri bosalttilar "Bush geliyo " diye, hala inanamiyorum!
Neyse efendim, Sali sabahi kostur kostur ise gitmek icin kalktik; anaaaaa bir yagmurrr.... ama ne yagmurrrr!!!! resmen gokyuzu yirtilmis FOSSSSSS diye yere iniyor.
Tabi ulkenin alt yapisi bu hizda ve bu miktarda yagmura aliskin olmadigi icin her yeri sel su basti.. otoyollar kocaman dere oldu akti.. 5 saat icinde kentte 400 kaza oldu..
Cok zor araba kullandik.
Kaza riskini azaltmak icin sirket neredeyse yarim gun calisti.
Yagmur 3 gun hic kesilmeden surdu.
Okullar 2,5 gun tatil edildi..
Evleri su basti, benim balkon su doldu yatak odasina akti.
Baca su emdi evin icine su sizdi sip sip sip damladi.tamirci cagirdim, "yagmur kesilmeden bir sey yapamayis dedi..
Yani ozetle bu yogun haftaya "duyan geldi duyan geldi!!!"
Neyse kazasiz belasiz isleri ertelemeden mucize bir gayretle, aksamlari da evden calisarak filan haftayi atlattik.
Haftasonunu hakettik.
Ama cok yorulduk cokkk...tabiri caizse sadece bedenimiz aklimiz degil; "ruhumuz" da yoruldu :(
Sunday, January 13, 2008
Kardelen koyu.
Kiyamayarak kizinin komur karasi saclarini oksadi.Ne kadar da neselenmisti guzel melegi, icindeki enerji konusmasina vurmus saatlerdir bicir bicir anlatiyordu.
Ne iyi etmislerdi bu tatil, bir degisiklik olmustu ikisi icin de, degisik bir kis tatili olacakti bu kucuk koyde gecirecekleri 5 gun.
Bir arkadasindan duymustu gecen kis Kardelen koyunu.Bu minik bir koy olmasina karsin hemen yakinlarinda karlarla kapli bir dag ve kisa bir kayak pisti vardi.Burada cevre illerden gunubirlik gelen konuklar daga cikiyor, kayak yapiyor, karlarla kapli tepenin tadini cikartiyorlardi.Hatta tepede 50 yatak kapasiteli kucuk bir de otel vardi. Bazi zaman bu pistte kucuk musabakalar bile duzenlendigi oluyordu ki bu tatilde de oyle bir organizasyon olacagini duymustu.
Bu cok hosuna gitmisti, cunku kizi yeni yeni kayak sporu ile ilgilenmeye baslamisti ve belki daga cikip orada da zaman gecirme firsatlari olabilirdi.
Kardelen, odunculuk ve biraz da hayvancilikla gecinen bir koydu.
Kucuk bir koy olmasina ragmen kucuk bir saglik ocagi ve ilkokulu bile vardi.
Koy sakinleri, yatili gelen misafirlere evlerini pansiyon gibi kiralayarak ek gelir temin ediyorlar, kendileri de bu kisa sureler icinde yine ayni koyun icindeki akrabalarin evlerinde kaliyorlardi.
Kaldiklari evin telefonunu ve adresini arkadasindan almisti ve gelmeden once haber vermisti evlerinde kalacaklari aileye.
Aile onlari sanki akrabalari gibi ictenlikle ve sevgi ile karsilamisti.
Zaten daha otobusten iner inmez temiz havanin sagladigi oksijenden mi bilinmez, bir gulumseme yayilmisti kendisinin de biricik kizinin da yuzune.
Hava eksi 2 derece filan idi ama tepede isildayan gunes ve kuru hava, sogugu fazla hissetmelerine izin vermiyordu.Ikisi de paltolari ellerinde, sirtlarinda birer polar sweat shirt, ayaklarinda spor ayakkabilari, kalacaklari eve dogru yollandilar kahvehanede bulustuklari ev sahibi beyin esliginde.
Eve vardiklarinda mis gibi sabun kokusu cigerlerine doldu.
Kucucuk bu koy evi nasil bu kadar temiz nasil mis gibi idi... Hizlica goz gezdirdiginde gozune kapisi acik mutfakta uzerinde bir caydanlik puf leyen bir odun sobasi, salon olarak kullanilan giriste en az 30 yillik oldugu belli olan pir pir pirlayarak goruntu veren eski bir televizyon, kapisi acik yatakodasinda yataga ozenle ve gergince ortulmus sakiz gibi bembeyaz carsaflar ilgisini cekti.
Yerler komple eski hali parcalari ve kilimlerle kapli idi.Muhtemelen halilarin altindaki dosemeden olacak, yururken insan ayaklarinin altinda gicir gicir tahta sesini hissediyordu.
Biraz dinlenip birer bardak cay ictikten sonra kizi, daha fazla kendini tutamadi ve "Ben evin onune kesfe cikiyorum annecim, fazla uzaklasmam" dedi.
Kiziyla birlikte o da disariya yurudu ve evin onundeki divanda dinlenmeye koyuldu.
Serinlik dirilestirmisti ikisini de.
Nefes aldikca taze sogugun cigerlerine doldugunu hissediyor, dinclesiyor, adeta genclestigini hissediyordu.
Cevreyi izlerken koy sakinlerinin gercek "sakin" ligi ve hemen hepsinin yuzlerindeki gulumseme ilgisini cekmisti. "Tabi" diye dusundu, "ellerindeki ile yetinen bununla mutlu olmasini bilen bu insanlar, sehir kargasasi olmadan yasiyorlar, bol oksijen ve dogal yiyeceklerle besleniyorlar.Gercek mutluluk bu olmali".
Kendi yuzune de bir gulumseme yayildigini farketti, dinlendirmek icin hafifce gozlerini kapatti.
Gozlerini actiginda havanin coktan kararmis oldugunu anladi ve cok sasirdi.Sirtina dogru bir urperme hissetti. En az iki saat uyumus olmaliydi."Kiziim?' diye iceri dogru seslendi acik kapidan.
Yanit alamayinca sesini yukselterek "KIZIIIMMMM?????"
Hafif hafif kalbi carpmaya baslayarak iceri dogru firladi "kizim geldin mi ama sevmiyorum boyle sakalari biliyorsun?"
Ses yok.
"Aman Allahim!" diye dusunmeye basladi, boyle bir sey hic baslarina gelmemisti daha once.Kizi haber vermeden bir yere gitmezdi ki; hem de yabanci olduklari bir yerde asla!
“Evin onundeyim” demisti! En son baktiginda da elindeki bir comakla koyun kopeklerinden birini egitmeye calisiyordu.
"Sakin olmaliyim" dedi kendi kendine, sesindeki catlak titremeyi kendisi de duyarken.
Kapiyi cekerek cuzdanini aldi ve gelirken gordugu koy meydanindaki kahveye dogru yurumeye basladi.Kahvenin yanindaki "MUHTAR" yazisi ilgisini cekmisti, once oraya gitmeliydi.
Yururken evlerden gelen yemek kokularini takip eden ve bahcelere girmeye calisan sokak kopekleri gozune ilisti.
Muhtarin yerine geldiginde gordu ki coktan kapatip gitmis muhtar.Kahve'ye dogru seyirtti, kendisini sakinlestirmeye calismasina ragmen artik iyice panige kapilmaya basladiginin farkindaydi.
Kahvenin musterilerinin cogu icerde catir catir yanan sobanin basinda sohpet ederek caylarini yudumluyorlar, kimi de tavandaki bir askiya monte edilmis televizyonu izliyordu baslari yukari cevrilmis.
Disarda muhtemelen evlerine gitmek uzere paltosunu giymekte olan 2 kisi ile karsilasti biri orta yasin ustunde, biri oldukca yasli.
"Pardon, siyah uzun sacli 9-10 yaslarinda bir kiz cocugu gordunuz mu?"
"Bilemeyceem" dedi orta yasli olani, "amma goyun gencleri doplasip daga gettiler, 3-5 usak da dakhildi beslerine,gayakcilar neyin mi gelmis yarisacaklarmiymis neyin...bilemeceeem, sen iyisi mi ismayilnan gonus bacim.. ISMAYIIIIILLLLL!!”
“Ne diyon Hasan emmi?” diye cikti Ismail disari bir elinde bardak diger elinde kirli beya bir bez bardak kurulayarak.
“Ne olursunuz” dedi, artik sesindeki titremeyi control edemeyerek “ 9-10 yaslarinda siyah sacli bir kiz cocugu gordunuz mu? Uzerinde mavi bir giysi vardi…”
“Hee yenge” dedi Ismail, “bebeler alanda doplandiydi, o da muhtar beyin ooluna yalvarip duruydu beni de alin deyu”
“Nasil, nereye? Nereye alin diyordu, bana oyle bir sey soylemedi?Lutfen; lutfen soyleyin nereye gittiler? Kizim nerede nereye goturduler?Kizimi bulun ne olursunuz!!!”
“Goyun gencleri doplandi getti iste bebelerin bazisi da atladi son anda goyun minibusune. Aha te oraya cikhdilar, yaris varimis gene bugun ona bakmaa. Merak etme yenge, bizim gencler iyi oolanladir, gece korucunun evinde galirlar, zabah neyin inerler assaaa…”
Karli dagi gosteriyordu omzunun uzerinden yukariyi isaret ederek Ismail. Karanlikta dag bile gorunmuyordu, uzerini kaplayan karlar ve hafifce sizan bir isik huzmesi vardi sadece, sanki gokyuzunun icinde.
“Aman Allahim!” diye haykirmamak icin kendini zor tuttu. “Bana bir araba bulun lutfen oraya gitmem lazim… Cabuk!! Cok cabuk!! Lutfen!!”
“Yenge, bu saatte gimse cigamaz daga, sis basmistir sindi, gar da azmistir, az bekle sen.. zabah ossun, gelir gizin obur bebelerle geri.”
Artik butun kontrolunu kaybetmisti, bir yandan haykira haykira aglarken bir yandan da yalvariyordu “Lutfen..lutfen bana bir yol gosterin! O daga hemen; simdi cikmam lazim. Kizimi alip gelmem lazim! Lutfen..lutfennnn!!!”
“Yenge, goyun otomobillernin hec biri cikmaz bu saatta, emme Yusuf emminin oglunun tranktoru var, pek de cesur oolandir, az once gettiler koyun eski gorucusuynan burden.Onu da alir giderseniz bi yere gadar cikhartirlar seni, emme gerisini yurursunuz, cok zor emme get bi sor aha isigin yanindaki ev Yusuf emminin evi”
Bir omurden daha uzun bir sure sonra traktorun kocaman tekerleklerinden birinin ustune oturmus, karsisindaki tekerlegin ustunde koyun eski korucusu Dogan, yaman bir genc hani, Yusuf emminin oglunun kullandigi traktorle dingir dingir hoplaya ziplaya, buzlanan yerlerde kaya kaya dagi tirmanmaya baslamislardi.
Yusuf emminin oglu Dogan’a nereye kadar gidebilecegini soylemis, Doganin yuzu biraz golgelenmis, ancak “Yenge tamam, geri kalan yolu yuruyerek cikariz” demisti.
Toorrrrrrtttttttt diye bir sesle altindaki kar ve buzlari ezerek traktor durdugunda soguktan dudaklari artik hareket etmiyordu. Dogan elini uzatti “Hadi yenge” diyerek, elindeki cuvali da uzerine verdi. Cuvala siki siki sarindi.
Yukari dogru yurumeye basladiklarinda yavas yavas uzaklasan traktorun homurtusunu duyuyorlardi.
Ona 2km gibi gelen belki 200metre yurudukten sonra yol iyice incelmeye basladi.Ayagindaki spor ayakkabilari kayiyor, asagi bakmamaya calisarak Dogan’I takip ediyordu.Soguktan kirpikleri bile donmustu ve galiba simdi cigerleri de donmaya baslamisti.
“Aman!” diyerek oldugu yere coktugunde gayri ihtiyari asagi bakti inanilmaz; ucmak gibi bir goruntu ve duyguydu.
Sagda solda agac kalmamis, bembeyaz kucuk bir patikadan yukari dogru cikiyorlardi ve yurudukleri yol adeta gokyuzune asma bir kopru gibi baglaniyordu.
Gidecekleri yone dogru bakti, sadece sisin bugusu vardi ileride yukarida.
Tum gucuyle “Agghhhhh!” diye bagirip aglamaya basladi ancak ne sesi cikiyordu ne de goz yasi.
Derinden bir ses duydu “ Anneeee!!!! Annneeee! Anne yaaaaa!”
Gozlerini acti kizi burnunun dibindeydi “Anne ya, ikimiz de saati duymamisiz hadi kalk, sen ise gec kalcan ben de servisi kacircam KOOOSSSS hadiiiiiii!!!!”
Yatagin icine sinmis, kizinin bebek kokusunu cigerlerine kadar cekti; “Kizimmmm…canimmmmm… Bonibonlu kurabiyem benim! Seni nasil seviyorum bir bilsen! Bos ver servisi seni okula ben birakicam bugun” demesiyle kurabiyenin sevinc cigliklari birbirine karisti.
Nese icinde hazirlandilar ve evden ciktiklarinda ikisinin de yuzunde butun gune hatta butun haftaya sigacak kadar kocaman birer gulumseme vardi.
Saturday, January 12, 2008
"yorumsuz" YALNIZLIK
Sen her seyi supurebilirsin sonbahari supuremezsin.
"Yalniz" sa surekli bir son bahari supurur...
Dusunemezsin.
Yanar sobasinda "yalniz"in usuyen bakislari.
Lambasinda karanliga donuk bir isik titrer sonuk sonuk.
Penceresi disina kapanmistir, kapisi icine ortuk.
"Yalniz" bin yil yasar kendini bir anda.
"Yalniz"in nesi var nesi yoksa tumu birdenbiredir.
"Yalniz" bir ordudur kendi colunde.
Sonsuz savaslarinda hep yener kendi ordusunu.
"Yalniz"in sakladigi bir sey vardir.
Boyuna yerini degistirir, boyuna onu arar, biri bulsa diye.
"Yalniz" hem bilgesi hem delisidir kendi dunyasinin.
Ayrica hem efendisi hem kolesidir kendisinin.
Tadini cikaramaz gorecesiz dunyasinda hic birisinin.
"Yalniz" surekli dinleyendir soylenmemis bir sozu.
Sozunde durmasi; yalnizin yalanciligidir kendisine.
Hep yuzune vurur utanci o yuzden kacirir gozlerini gozlerinden.
"yalniz"in odasinda ikinci bir yalnizliktir ayna.
"yalniz" kendi ben'inin sen'idir.
Bir sozde saklanmis yalani, bir gozde okudugundan, bakmaz kendi gozlerine bile.
Her susadiginda o kendi colundedir.
Kendi oykusunu ne anlatabilen, ne de dinleyebilen;
Kendi turkusunu ne yazabilen ne de soyleyebilen.
Bir zamanlar guldugunu animsar da; yogurur huzunun camurlarini avuclarinda.
"Yalniz" aranan tek gorgu tanigidir yargilanmasinda kandi davasinin.
Her durusmasi ertelenir kavgasinin.
"Yalniz" hem kaptani hem de yolcusudur batmakta olan gemisinin.
Onun icin ne sonuncu ayrilabilir gemisinden ne de ilkin.
"Yalniz"in adi okundugunda okulda ya da yasamda,
Kimse burada diyemez ama "yok!" da...
Uykunun duvarinda basladi, onceleri bir toz golgesi sanki sonra bir yumak yun gibi.
Ama simdi iyice goruyor orumcegin agini gun gibi.
"Yalniz" duymus oldugunun sagiri gormus oldugunun korudur.
Olur, olur, oldurur,Oldurur, oldurur olur.
Duyduklarini unutur, duyacaklarini dusunur.
"Yalniz"in adina hic kimse konusamaz.
O kendi kendisinin sanigidir.
"Yalniz" onceden sezer sonra olacaklari...
Paylasacak biri vardir anlatir ona , anlatir, olacaklari olmayacaklari.
Her leke kendisiyle cikar.
Yalnizlik paylasilmaz, paylasilsa yalnizlik olmaz...
OZDEMIR ASAF
Friday, January 11, 2008
Turunun son ornegi (2)
Bu hikayeyi duyduktan sonra yeterli kadinin ne oldugu sorusu geldi yine aklima.
Yeterli ve guclu kadin; asla bir suru arkegin tabir ettigi gibi “kendinden başka kimseye ihtiyacı olmayan ve gelene gidene rağmen tek gerçeğin kendisi olduğunu anlamış feminist kadin” degildir.
Yeterli ve guclu kadin, zeki, basarili, kendine sonuna dek guvenen, hayatın pesinde suruklenen degil hayatı pesinde surukleyen kadındir.
Ne olursa olsun en nihayetinde bir kadın oldugu unutulmamalıdır ama!!!
Kadinin yeterlisi kendisine sunulan sartlar dahilinde tum donanimlarini “gerektigi gibi verimli bir sekilde kullanan” kadindir.
Bir gun bir toplantida adamin biri suna benzer seyler soyledi : “ Kadinlar ruhsuzlaşıp, kariyer sahibi olup, yalnız olup soğuk görünmeye calisiyor, bunu becerdiklerinde TAMAM BEN OLDUM diyorlar. Mutsuz olmak iyi bir şey sanki. aferim kadınlara hepiniz güçlü olun şimdi. Hah hah hah hah... Bu kadinlar hayatta hiç bir halta da yaramazlar, anca nefes alıyorlar işte. Manyakligin degisik bi turu! Erkegin kanadina siginmanin luksunu de olene kadar tadamayacaklar!”
Ha? Yok yok, merak etmeyin adam sonra tarafimdan imha edilmedi:))))) Sadece pis pis baktim ve olay mahalini terk ettim... Niye muhattap olayim ki, o geri zekaliya gore, freni bosa alinmis bir TIR i 3 metre cekebilen kadin guclu kadindir! Birak ayni dilde konusmayi, ayni gezegenin dilinde bile konusmuyor olacagim kimseyle polemige girmem.
Sevmek ve fedakarlik yapabilmek GUC gerektirir. Guclu kadinlar erkekleri zayif kadinlardan daha iyi severler..
Gucluler gerekceyle, zayiflar bahaneyle sever.
Gerekceyle sevebilmek icin kuvvetli olmak, o gerekceleri takip etmek gerekir. Gerekceler karsi tarafin bilincli destegiyle somutlasir ve daha buyuk enerji ve sevgi olusur.
Bahaneler akan suyun hiziyla degisebilir.
Cok para kazanan erkegi olmadan varolamayan, bir fatura bile yatirmayi bilmeyen, aksam ne pisirecegine bile karar veremeyen ama erkeginin nefesiyle de kimseye eyvallahi olmayan kadindan ziyade;
colugunu cocugunu korumak icin mucadele veren, herkes gibi aci ceken ancak bunun hayatini yolundan cikarmasina izin vermeyen kadin degil midir guclu ve asil olan?
Cogu kadin taniyorum, evde saatlerce zirlar ancak disari cikarken basi ve sirti dimdik kapisini kilitler.Cenesi asla gidisina yaklasmaz!
Uzuldugunde icinin sicakligi sadece kocaman bir yastik, ama isiklar yandiginda yaydigi sicaklik yuzundeki kocaman gulumsemedir.
Kollarini actiginda bebesi icin o kucak o kadar buyuk ve guclu acilir ki sanki oraya bir duzine yavru sigar.
Gerekceli sever, gerekceli korur, gerekceli hesap yapar...
Yok yok evet ya... ben hesapsiz kitapsiz sebepsiz bahaneci ve turunun son ornegi olmaktansa;
Gerekceci “gicik kadin” olarak kalmayi tercih ediyorum...
Turunun son ornegi (1)
Japonya’ya bir is gezisi dolayisi ile gittiginde henuz yirmili yaslarinin baslarinda idi.
Gezi uzun surdugu icin, Japonya, kulturu, aile hayati gibi konularda da fikir sahibi olma sansi bulmustu.
Iki hafta sonunu da iceren bu is gezisinde ziyaret ettigi firma adeta bir kultur turu da yaptirip cok ozel bilgiler vermisti ulke ve kulturu hakkinda.
Oyle bir ulke idi ki ikinci dunya savasindan sonra calisma, sadece “konsantre calisma” ile yuzyillari kapatmisti adeta.
Guven bas unsurdu.
Sadakat ikinci.
Hepsinden onemlisi de aile birligi.
“Rush hours” tabir edilen sabah ise gitme saatleri ve isten cikis saatleri gorulesidir Tokyo’da.
Adeta antenleri ile birbirini izleyen karinca kumelerini animsatir.
O yogunluk, o kalabalik en fazla yarim ila bir saat surer.
Bu surenin sonunda herkes, en fazla 60metrekare olan yuvalarinin icindedir.
Henuz yirmili yaslarda olmasina ragmen bu tuhaf duzen ve asayis cok ilgisini cekmisti.Ne de olsa bir Akdeniz ulkesinin insani idi ve kentin en yogun trafiginin oldugu sure icinde sokaklardaki binlerce insandan bir tanesinin bir digerine ofke ile bagirmamasi, trafikte cami sonuna kadar acip birbirine kufretmemesi cok ilgisini cekmisti.
Ev sahibi sirket, part time calisan bir Japon bayani toplanti zamanlarinin haricinde ona eskortluk yapmasi icin gorevlendirmisti.
Bu sayede bayanla kiz kiza yakinlasma ve ulkenin ailevi kulturu hakkinda da bilgi alma sansi da olmustu.
Japon bayan, isletme mastirli bir endustri muhendisi idi.
Part time calisiyordu.
Ona “Neden kariyer yapmiyorsun” diye sordugunda aldigi cevap cok ilgincti :
“Esim benim universiteden arkadasim.Universite yillarinda esime derslerinde daha cok ben yardimci olurdum cunku o okul sonrasi zamanlarda babasina evin islerinde yardim etmek icin cok zaman harcar, ders calismaya zaman bulamazdi.
Sonra birlikte mezun olduk, esim bana evlenme teklif ettiginde ben universite ve mastir diplomamin cok egitimli bilincli cocuklarin yetismesine yarayacagini biliyordum.Esimin teklifi beni cok onurlandirdi.Saygiyla kabul ettim.
Bizim buralarda cogunlukla kiz cocuklari, iyi egitimli cocuklarin yetismesi icin okutulur. Bu, egitim konusunda toplumun nesiller atlamasini saglar."
“Peki” dedi, genc kadin, “sira arkadasin olan esinin kariyerindeki basariyi hic mi kiskanmiyorsun? Veyahut onun baska bir dunyasinin olmasi (senin de olabilecegi halde) seni hic rahatsiz etmiyor mu?”
“Hayir” dedi Japon genc kadin. “Onun baska bir dunyasi yok ki.Sabaha birlikte baslariz, cocuklarla birlikte dualarimla onu ise gonderirrim, sonra hepsi eve toplandiklarinda gunun yorgunlugunu atmalari icin evde onlari rahatlatacak her seyi yaparim, yemeklerini yapar, uyuduklari mekani temizler, bir sonraki gune onlari, daha onlar evde yokken hazirlarim.
Sonra hemen internete girer once ulkemizde sonra dunyada olan olaylari izlerim.Bu benim icin ders calismak gibi bir seydir, zira esim isten geldiginde is yerinde alamadigi kararlari benimle sohpetten sonra alir, bir de cocuklarin butun derslerine ben yardimci olurum”
“Nasil dersler yani” dedi Akdenizli kadin, “matematik, tarih filan mi?”
“Matematik, tarih, cografya, istatistik, muhasebe.. ne gerekiyorsa.
Kendi akademik yillarimda okudugum bir ders degilse cocugum okulda ogrenirken ben evde calisirim ki eve gelip takildigi bir yer olursa yardim edebileyim”
“Peki esinin sadakatinden hic suphe duymuyor musun?”
“Asla oyle bir sey olamaz” dedi Japon kadin. “Hem boyle bir seye ayiracak zamani yok.. kaldi ki oyle bir sey yaparsa, aksam ‘is hakkinda dusunup yarin daha iyi fikirlerle gelme’ sansini yitirir ki bir Japon erkegi icin bu intihar gibi bir seydir.
Bizler o kadar kalabaligiz ki bu ulkede, tekleyen disliyi hemen degistirir ozel sirketler bu ulkede” dedi.
“Peki” dedi akdenizli, “simdi neden calisiyorsun?”
“Cunku, cocuklar buyudu ve onlarin duzeni benim gunde 5 saat sosyal topluluklar icine katilip daha sosyal olarak onlari desteklememe izin veriyor”
Sasirdi genc kadin.
Ne soyleyecegini bilemedi.
Bir yandan mukemmel bir duzenin icinde saygi duyulan egitimli evin kadini olmak istedi cani, bir yandan da bu kadar egitimden sonra anlatilanlar, neyin ugruna lursa olsun eve hapsolma fikri bir esaretmis gibi geldi midesi bulandi...
Tuesday, January 08, 2008
Ellerim
Ne yazayim diye dusunurken birden gozlerim ellerime takildi...
Yorgunlugu mu gordum ellerimin ustunde ne birden avucumun icini cevirmek geldi icimden, bir nefes aldim pembis pembis toparlak avcumu gorunce, oh dedim.
Gozlerimi kapattim tekrar ellerimin ustunu cevirdim ve baktim yaslanmis ellerime...Gulumseyerek "Yaslanmis" deyip kabul ettim.
Durduramiyorum artik gozlerimdeki golgeleri, birden 9 yasinda Konya'da babamin Anadol arabamizin uzerindeki karlari supurge ile benim, ablamin ve abimin ustune kahkahalarla atmasi geldi...bizlerin de kendimizi savurup karlara atmamiz ve cikarttigimiz izleri hayretle izlememiz.
Ege'de buyudum.Konya'da kar ile ilk tanistigimda ilk tepkim tadina bakmak olmustu.
sonra 12 yasinda kolejin yurdunda kalirken geceleri "annemi babami ozledim" sessiz hickiriklari ile kendimi yastiga gommemi animsadim.
Birden lise mezuniyet toreni golge oldu gozumun onunde; oduller aldigimi annemler gordu mu diye spotlara ragmen annemleri seyircilerin arasinda aradigimi animsadigimda bile gozlerim kamasti.
Oysa torenden sonra bile annemle babamin gozleri gururla islakti.
Universite sinavini kazandigim gunu bir solen gibi yasayisimiz; sonra yine benim bu sefer Istanbul'da bir yastiga kendimi ozlem gozyaslari ile gomusum.
Yurtta kalanlar bilir, ozellikle hafta sonlari yurt duvarlari zindan duvarlarina donusur adeta.
Evlenmeye karar verdigim gun babami ogle yemegine cikma teklif edisim, babam haberi duydugunda catal havada agzi acik kalmasi :)))
12 yil sonra ayriliyoruz ama ben hala cok seviyorum dedigimde annemle babamin benimle birlikte aglamalari.
Kurabiyemi ilk kucagima aldigimda meme emcem diye koluma yapisip onu yalamaya baslamasi.
Kurabiyemle daha 45 gunlukken beraber ise gitmeye baslamamiz o zamanki minicik UNO arabamizla, sirketin kresindeki emzirme saatlerini ikimizin de iple cekmemiz..
Limanlarda kafamda kasklarla gemilerin ustunde atlayip hoplamalarim.
TIR larin sirtlarina cikip Avrupa normlarina uymayan palet ambalajlarini kendi ellerimle duzeltmelerim.
Kanadaya tasinmaya hazirlanip Dubai'de yasamaya baslamamiz.
Burada sifirdan birseyler yapabilmemiz.
Simdi artik onumu gorebilmeye baslamam.
Artik yasama panigimi bir kenara birakmaya baslayabilmem, ve biraz artik dinginlik.
Sessizlik.
Ellerime baktim tekrar;
"diliniz yok di mi konusamiyosunuz di mi" dedim dalga gecerek.Biriyle oburunu, oburuyle de digerini oksadim.. sevdim onlari yorgun yasli ellerimi...
ve ellerime daha sik bakmaya karar verdim.
Monday, January 07, 2008
Bindik bir alamete gidiyoruz kiyamete...
hadi bakalim...
Uzun zamandir uzak kaldim blog dunyasindan, hastalik ustalik seyahat, sahsi konular filan...
Favori bloglarim, listemde olan ve olmayanlari gezdim.
Cok fazla sayida kirik kuruk kalple yeni yila giren sanal canlarimin sesini kokusunu duydum.
Hatta 5 tane hemen yeni yil olmadan kapanmis bloglar filan buldum, yorum yazmanin ne anlami var ki onlara...
Nooluyosunuz ya????
Alooooo???
Hadi hadi lay lay lommmmm!!!!
Bak yeni bir yil daha piril piril.. ne o " aldin umutlarimi goturdun.. dididi vididi bilmemne"...
Hadiiiii...
Bak 1-2-3 dicem hep beraber toparlancas, umut dolcas..
taam mi?
biiiiiirrrrr... ikiiiiiiiii.... uuuuuucccccc....
iste buuuuu:))))))
tatata taaammmmmmm :))))))))
(baak.. demistim ben sana inaninca her sey deyiscek diyeee:))))
:P
Friday, January 04, 2008
Borcumuz var
Dunyanin en hizli kosan hayvani CITA dir.Onbinlerce yildir dunyada en hizli Cita kosar.Citayi Cita yapan en hizli kosan hayvan olmasidir.
Onun diger citalara hic bir borcu yok; cunku onlarca bin yil once yasamis dedeleri de dunyanin en hizli ve cevik kosan hayvanlariydi.Olani surdurduler.
Dunyanin en akrobatik hayvani maymundur.O da dedelerinin yaptigi tum hareketleri tarih boyunca eksiltmeden yapmayi basarmis, ve hala akrobaside birinci olarak kalmistir.Olani cok iyi surdurmustur.
Dunyanin en hizli yuzen baligi uskumrudur.Onbinlerce yildir deniz altinda ondan daha hizli yuzen bir balik cikmadigi gibi o, her yeni nesilde dedelerinin mirasini surdurmustur.
Onlarca bin yildir akillara zarar ari kovani ayni sistemle islemistir.
Ayni bal, her zaman evren icin arilar tarafindan uretilmistir.
Ama ben...
Benim borcum var.
Ben yeni bilgiler toplamak ve bilgilerimi sunmak zorundayim.
Karsi goruse saygi duymak zorundayim ki yeni hammadde edineyim.
Yeni hammeddemle yeni gorus ureterek evrime katkida bulunmak zorundayim.
Ben insanim ben insanogluyum, benim de ilk ve tek ozelligim gelisen evrim icinde yasiyor olmam; beni citadan da, maymundan da, uskumrudan da, aridan da farkli kilan tek ozelligim bu.
Ben! Insanoglu!
Daha az once magarada resim cizip, taslari bileyip hayvan oldurerek tuyunu derisiyle birlikte giyiyordum.
Birisi bana hayvan derisinden kurtulabilecegimi, deriyi temizleyip, killari yikayip, killardan ip yapabilecegimi soyledi.Ip yaptim.
Ona da bir digeri ipleri dokuyabilecegini anlatti.Dokudu.
Bir digeri daha yumusak dokumayi gosterdi.Ince dokudu.
Bu sirada her hangi baskasi yumusak dokumayi kesfetti, herkese anlatti. cok yumusak dokudu.
Dokunanlari birlestirenler oldu.
Iklim sartlarina gore kol diken.
Bacak korumasi yapan.
Bogazi koruyarak dokuyan..
Bugun ayni "ben" ANGORA KAZAK giyiyorum.
Insan evrimine benim borcum var.
Ama dur bi dakka yaa...
SENIN DE borcun var!!!!!!
Niiiiiiiiiiiiiii!!!!!!!!!!!!!!????? Wiiiiiiiiiiiiiiiiii!!!!!!!!!
Wii!
Yok devenin bale pabucu yaaa!!!
Hatta devenin bale pabucunun kurdelesi!!!
Hatta devenin bale pabucunun ucundaki kurdelenin en kucuk boncugu!!!
Duyanlar okumasin, duymayanlar gozler faltasi acilmis halde hele bi bana baksin!
Game boy, PSP, Playstation 1, 2 ,3 vs. (bilgisayar oyunlarini hic saymiyorum) derken cocuklarimizi iyice robotlastirmak icin elimizden gelenin maximumunu yapiyoruz; biz insanlar; insanlar, buyumus insanlar yani...
Uzmanlar cocuklarin bilgisayara ve internete girecekleri zamanlari kisitlamamiz gerektigini bile bas bas bagirirken, bu yeni cikan Wii akillara (ve de keselere) zarar.
Azcik anlatayim:
Bu Wii denen aleti televizyona bagliyosun, hatta mumkunse buyuk ekran televizyonun varsa hatta buyuk ekran televizyon insan boyunda filansa daha ergenlesmemis cocugunun asosyallesmesi icin daha guzel ise yariyor.
Kumandalari var.
Ve kumandalari var.
Ve de ve de kumandalari var..
Cocuk onlari eline bilegine oralarina buralarina bagliyor.
Oynamaya basliyor.
Yalniz veya arkadaslariyla.. arkadaslariyla olmasinin tek esprisi televizyon ekraninda kendisinden baska daha da baska cizgi film karekterleri gorebilmesi.
Yalniz da oynayabiliyor.
Tenis oynuyor.
basketbol oynuyor.
Golf oynuyor.
Bowling oynuyor.
Boks maci (!!!) yapabiliyor.
Maalesef balik da tutabiliyor.
bunlar masumlari.
Ve sonra, son cikan ucubik canavarli filmlerin icine girip istedigi kahraman oluyor.
Pokemon, Kokemon, Kukemon bilmemne yani!!!
Ve tum bunlari klavye ve mouse ile degil, el kol ve vucut hareketleri ile oynuyor. cunku kumandalar vucudunda muhtelif yerlere bagli.
YANI RUHUNU EKRANA TESLIM EDIYOR.
Atesler atiyor! Denizleri yutuyor! Daglari bir hoplamayla atliyor!
COCUK ARTIK O COCUK DEGIL, EKRANDAKI O ACAYIP KAHRAMAN OLUYOR!!!
(Lutfen Wii yi bilmiyorduysaniz ve bu tanitim size cok fantastik geldiyse, hemen kac para oldugunu ogrenip bir adet edinmeyi dusunuyorsaniz yazinin gerisini okumayin!)
Cocuk artik spor yapma ihtiyaci duymuyor.
Cizgi film seyretme ihtiyaci bile duymuyor.
Baliga gitmek, acik havada yuruyus yapmak mi? ii ihhh! ne gerek var? Wii hepsini sagliyor.
Hemen tenis kursundan alin cocugu, cunku en falsolu hareketleri bile ogrenebildigini saniyor.
Terlemiyor mu?
Terliyooooorrr! 4 metrekare yere bir tenis kortunda veya bir baseball sahasinda yapabilecegi hareketleri sigdirmaya calisiyor.
Oyun aralarinda bos gozlerle canli izleyenlere bakiyor, cunku akli diger cizgi film kahramani rakibinde ve diger cizgi film kahramani seyircilerinde.
Cocuk sanal bir hirs icinde!
Belki ebeveyinler kendi aralarinda bir aile toplantisi yaptiklarinda bir aktivite olarak kullanilabilecek bir alet bu bilemiyorum.
Yani ama oyle ebeveyinler olmali ki hayatlarinda en az bir kez tenis topuna dokunmus olmali, basketbol topunun kokusunu bilmeli, golf topunun sert bisiy oldugunu bilmeli, oltaya balik kafa attiginda napilcani hissetmeli, yani gercek hayatta canli canli balik tutmus olmali, CANLI BALIGIN KOKUSUNU DUYMUS, PULLU DERISINE DOKUNMUS OLMALI, bebek baliklara aciyip onlari geri denize gondermis olmali filan ne biliym!!!
Yine de ayni ebeveyinlerin sohpetlerinin sohpetleri acmasini, saatlerce tatli tatli konusmalarini yeglerim ya..
Iste.. biraz anlayisli yorum yapayim dedim..
Ama yok yok!
Olmuyor olmayacak!
Bu hafta sonu Kurabiyem bana "Anne bana Wii al noolur noolur" dediginde aman bana ne sevimli gelmisti ne sevimli. "Ay ne seker bir isim oole; benim zamanimda da tipi-tip diye bi sakiz cikmisti, o ne ki annecim? sakiz mi cukulata mi?" dedigimde guldu velet! Oyunmus!
Ben hala cicili bicili elbiselerini filan giydirecegi bir bebek seti, sepeti beklerken beni elektronik bolumune goturdu ve anladim bu sevimli Wii neymis!
Sonra bir arkadas toplantisinda da tesadufen uygulamali halini de gordum, kurabiyemin nasil kendinden gectigini de!!!
Cocugunuzdan cok sikildiysaniz, vidi vidi vidi konusmasin istiyorsaniz ve onu artik evin muhtelif yerlerinde gormek yuk geliyorsa hemen ona bir Wii alin.
Ayni noktada onu besleyebilirsiniz.Ona sorular sorup robot gibi cevaplar alirsiniz.Hic bir sorun cikartmayacaktir artik.
Hatta Wii nin yakininda bir yere minder koyarsiniz orda kivrilir uyur cocucak.
Sabah arti olmus gozleriyle formasini giydirip okula gonderebilirsiniz.
En hiperaktif cocuk bile kuzu gibi olacaktir, 9 yillik annelik tecrubeme siginarak soz veriyorum!
Ama bizim icin; Asla!Asla!Asla!
Bu eve Wii sokabilmek icin once cesedimi cignemeniz lazim:))))
Yok devenin bale pabucu yaaa!!!
Hatta devenin bale pabucunun kurdelesi!!!
Hatta devenin bale pabucunun ucundaki kurdelenin en kucuk boncugu!!!
Duyanlar okumasin, duymayanlar gozler faltasi acilmis halde hele bi bana baksin!
Game boy, PSP, Playstation 1, 2 ,3 vs. (bilgisayar oyunlarini hic saymiyorum) derken cocuklarimizi iyice robotlastirmak icin elimizden gelenin maximumunu yapiyoruz; biz insanlar; insanlar, buyumus insanlar yani...
Uzmanlar cocuklarin bilgisayara ve internete girecekleri zamanlari kisitlamamiz gerektigini bile bas bas bagirirken, bu yeni cikan Wii akillara (ve de keselere) zarar.
Azcik anlatayim:
Bu Wii denen aleti televizyona bagliyosun, hatta mumkunse buyuk ekran televizyonun varsa hatta buyuk ekran televizyon insan boyunda filansa daha ergenlesmemis cocugunun asosyallesmesi icin daha guzel ise yariyor.
Kumandalari var.
Ve kumandalari var.
Ve de ve de kumandalari var..
Cocuk onlari eline bilegine oralarina buralarina bagliyor.
Oynamaya basliyor.
Yalniz veya arkadaslariyla.. arkadaslariyla olmasinin tek esprisi televizyon ekraninda kendisinden baska daha da baska cizgi film karekterleri gorebilmesi.
Yalniz da oynayabiliyor.
Tenis oynuyor.
basketbol oynuyor.
Golf oynuyor.
Bowling oynuyor.
Boks maci (!!!) yapabiliyor.
Maalesef balik da tutabiliyor.
bunlar masumlari.
Ve sonra, son cikan ucubik canavarli filmlerin icine girip istedigi kahraman oluyor.
Pokemon, Kokemon, Kukemon bilmemne yani!!!
Ve tum bunlari klavye ve mouse ile degil, el kol ve vucut hareketleri ile oynuyor. cunku kumandalar vucudunda muhtelif yerlere bagli.
YANI RUHUNU EKRANA TESLIM EDIYOR.
Atesler atiyor! Denizleri yutuyor! Daglari bir hoplamayla atliyor!
COCUK ARTIK O COCUK DEGIL, EKRANDAKI O ACAYIP KAHRAMAN OLUYOR!!!
(Lutfen Wii yi bilmiyorduysaniz ve bu tanitim size cok fantastik geldiyse, hemen kac para oldugunu ogrenip bir adet edinmeyi dusunuyorsaniz yazinin gerisini okumayin!)
Cocuk artik spor yapma ihtiyaci duymuyor.
Cizgi film seyretme ihtiyaci bile duymuyor.
Baliga gitmek, acik havada yuruyus yapmak mi? ii ihhh! ne gerek var? Wii hepsini sagliyor.
Hemen tenis kursundan alin cocugu, cunku en falsolu hareketleri bile ogrenebildigini saniyor.
Terlemiyor mu?
Terliyooooorrr! 4 metrekare yere bir tenis kortunda veya bir baseball sahasinda yapabilecegi hareketleri sigdirmaya calisiyor.
Oyun aralarinda bos gozlerle canli izleyenlere bakiyor, cunku akli diger cizgi film kahramani rakibinde ve diger cizgi film kahramani seyircilerinde.
Cocuk sanal bir hirs icinde!
Belki ebeveyinler kendi aralarinda bir aile toplantisi yaptiklarinda bir aktivite olarak kullanilabilecek bir alet bu bilemiyorum.
Yani ama oyle ebeveyinler olmali ki hayatlarinda en az bir kez tenis topuna dokunmus olmali, basketbol topunun kokusunu bilmeli, golf topunun sert bisiy oldugunu bilmeli, oltaya balik kafa attiginda napilcani hissetmeli, yani gercek hayatta canli canli balik tutmus olmali, CANLI BALIGIN KOKUSUNU DUYMUS, PULLU DERISINE DOKUNMUS OLMALI, bebek baliklara aciyip onlari geri denize gondermis olmali filan ne biliym!!!
Yine de ayni ebeveyinlerin sohpetlerinin sohpetleri acmasini, saatlerce tatli tatli konusmalarini yeglerim ya..
Iste.. biraz anlayisli yorum yapayim dedim..
Ama yok yok!
Olmuyor olmayacak!
Bu hafta sonu Kurabiyem bana "Anne bana Wii al noolur noolur" dediginde aman bana ne sevimli gelmisti ne sevimli. "Ay ne seker bir isim oole; benim zamanimda da tipi-tip diye bi sakiz cikmisti, o ne ki annecim? sakiz mi cukulata mi?" dedigimde guldu velet! Oyunmus!
Ben hala cicili bicili elbiselerini filan giydirecegi bir bebek seti, sepeti beklerken beni elektronik bolumune goturdu ve anladim bu sevimli Wii neymis!
Sonra bir arkadas toplantisinda da tesadufen uygulamali halini de gordum, kurabiyemin nasil kendinden gectigini de!!!
Cocugunuzdan cok sikildiysaniz, vidi vidi vidi konusmasin istiyorsaniz ve onu artik evin muhtelif yerlerinde gormek yuk geliyorsa hemen ona bir Wii alin.
Ayni noktada onu besleyebilirsiniz.Ona sorular sorup robot gibi cevaplar alirsiniz.Hic bir sorun cikartmayacaktir artik.
Hatta Wii nin yakininda bir yere minder koyarsiniz orda kivrilir uyur cocucak.
Sabah arti olmus gozleriyle formasini giydirip okula gonderebilirsiniz.
En hiperaktif cocuk bile kuzu gibi olacaktir, 9 yillik annelik tecrubeme siginarak soz veriyorum!
Ama bizim icin; Asla!Asla!Asla!
Bu eve Wii sokabilmek icin once cesedimi cignemeniz lazim:))))
Wednesday, January 02, 2008
Veni Vidi Vici :)))
Sayili gun ruzgar gibi geciyor.
Once kuzum ve minum a tesekkur ediyorum gecirdigim bu harika hafta icin.
Ve Gulcin ve Tutu den de ozur diliyorum zaman ayiramadigim icin.
4 yildir dogru durust gidemiyordum istanbul'a, ailem izmir'de kurabiyemin babasi antalya'da oldugu icin.
Bu yil annemlerin affina sigindim, baba da istanbul'da idi, kalisim mantikli oldu.
Ne kadar ozlemisim!!
"Davulun sesi uzaktan hos gelir" dediginizi duyar gibiyim, hani kalabalik, trafik falan, dile kolay ben de 18 yil yasadim o kesmekesin icinde.
Ama yemin ederim bir gun kopru trafiginde(bayram sebebi ile) 2,5 saat kaldigimiz halde boyle keyifle bahsediyorum.
Kuzum beni Nevizade sokaga goturdu, arkadaslari ile bulustuk.
"Ben bir parca peynir alabilir miyim?" yahut
"Midye dolmadan bir porsiyon daha lutfen" dedigimizde getirdiklerini kafamiza atan garson abi ye buradan selam ederim:)))
Ne guzel olmus Nevizade(oncesini bilmemki ilk kez gittim hehehheh) cok keyif aldik o aksam.Tesekkurler kuzucum :
Sonra minum beni Maltepe'de "Maria'nin bahcesi" diye bir yere goturdu.Aman allahim ne seker bir yerdi o oyle tesekkur ederim abicim.
Fonda yunan muzigi, masanda tam Izmir isi otlar, yesiller bortu bocekler..
Maria(yunanli bir hanim) masalari tek tek gezerek hos geldiniz diyor konuklara.
Tadina doyamadik ertesi aksam abimle beraber kuzuyu da alip goturduk oraya.
En guzeli de belli bir saatten sonra gelen akordeon ve kemanin masa baslarinda hos sarkilar calmasi idi..
Kuzum bir aksam benim elimi ayagimi bagladi "Sana makyac yapcem gusel resimlerini cekcem!" diye:
IMMMDAAAAKKKKK!!!!!
sonuc fena degildi ;)
ama en komigi kuzumun resimleri cekerken "kaslarini kaldirmaaa!!! gerdanini dusurmeee!!! yukari cekkk!! gozunun kenarindaki izleri gostermeee!!!" diye bagirmesi idi.
Hadi annadik bir insan kaslarini kaldirmayabilir ama, gerdanini nasil dusurmez, yukari ceker, ve 41 yasinda gozunun kenarindaki izleri nasil poz verirken yok eder anlayamadim:)) hahahahahah
Sonra yaptigi bes kilo makyajdan kurtulcam diye de mahfoldum:))))
Kuzumun kuzusu da dunya tatlisi idi.cebime oraya buraya bavuluma cantama kucuk kucuk mektuplar koydu hep "ben seni cok ozlicem nolur biraz daha kal" diye
Cengelkoye Cinaraltina kahvaltiya gittik, Pendik'de Orfoz da balik yedik, Cunda diye bir Ayvalik lokantasina goturdu minum bizi yine doyasiya ot, yesillik sebze filan yedik.
Manevi kardesim Nurselle bulustuk, hasret giderdik.
Bir gun kurabiyemle bulustuk alisveris yaptik:
Bonibonlu kurabiyem bir de babasiyla Kartepeye gitmis ve kayak yapmayi ogrenmis, cok mutluydu.
Ikimiz de cok eglendik.
Cok yorulduk, ama cok nefis bir tatil gecirdik.
Istanbul Ataturk havalimaninda ucagin kalkis saatini beklerken ikimiz de sefil fareler gibi koltuklara serilmistik.
Birbirimize bir sey anlatacak halimiz bile yoktu.
Ikimizin de dudaginda birer gulumseme, eve donmeyi bekledik "EV" i terkederken...
Once kuzum ve minum a tesekkur ediyorum gecirdigim bu harika hafta icin.
Ve Gulcin ve Tutu den de ozur diliyorum zaman ayiramadigim icin.
4 yildir dogru durust gidemiyordum istanbul'a, ailem izmir'de kurabiyemin babasi antalya'da oldugu icin.
Bu yil annemlerin affina sigindim, baba da istanbul'da idi, kalisim mantikli oldu.
Ne kadar ozlemisim!!
"Davulun sesi uzaktan hos gelir" dediginizi duyar gibiyim, hani kalabalik, trafik falan, dile kolay ben de 18 yil yasadim o kesmekesin icinde.
Ama yemin ederim bir gun kopru trafiginde(bayram sebebi ile) 2,5 saat kaldigimiz halde boyle keyifle bahsediyorum.
Kuzum beni Nevizade sokaga goturdu, arkadaslari ile bulustuk.
"Ben bir parca peynir alabilir miyim?" yahut
"Midye dolmadan bir porsiyon daha lutfen" dedigimizde getirdiklerini kafamiza atan garson abi ye buradan selam ederim:)))
Ne guzel olmus Nevizade(oncesini bilmemki ilk kez gittim hehehheh) cok keyif aldik o aksam.Tesekkurler kuzucum :
Sonra minum beni Maltepe'de "Maria'nin bahcesi" diye bir yere goturdu.Aman allahim ne seker bir yerdi o oyle tesekkur ederim abicim.
Fonda yunan muzigi, masanda tam Izmir isi otlar, yesiller bortu bocekler..
Maria(yunanli bir hanim) masalari tek tek gezerek hos geldiniz diyor konuklara.
Tadina doyamadik ertesi aksam abimle beraber kuzuyu da alip goturduk oraya.
En guzeli de belli bir saatten sonra gelen akordeon ve kemanin masa baslarinda hos sarkilar calmasi idi..
Kuzum bir aksam benim elimi ayagimi bagladi "Sana makyac yapcem gusel resimlerini cekcem!" diye:
IMMMDAAAAKKKKK!!!!!
sonuc fena degildi ;)
ama en komigi kuzumun resimleri cekerken "kaslarini kaldirmaaa!!! gerdanini dusurmeee!!! yukari cekkk!! gozunun kenarindaki izleri gostermeee!!!" diye bagirmesi idi.
Hadi annadik bir insan kaslarini kaldirmayabilir ama, gerdanini nasil dusurmez, yukari ceker, ve 41 yasinda gozunun kenarindaki izleri nasil poz verirken yok eder anlayamadim:)) hahahahahah
Sonra yaptigi bes kilo makyajdan kurtulcam diye de mahfoldum:))))
Kuzumun kuzusu da dunya tatlisi idi.cebime oraya buraya bavuluma cantama kucuk kucuk mektuplar koydu hep "ben seni cok ozlicem nolur biraz daha kal" diye
Cengelkoye Cinaraltina kahvaltiya gittik, Pendik'de Orfoz da balik yedik, Cunda diye bir Ayvalik lokantasina goturdu minum bizi yine doyasiya ot, yesillik sebze filan yedik.
Manevi kardesim Nurselle bulustuk, hasret giderdik.
Bir gun kurabiyemle bulustuk alisveris yaptik:
Bonibonlu kurabiyem bir de babasiyla Kartepeye gitmis ve kayak yapmayi ogrenmis, cok mutluydu.
Ikimiz de cok eglendik.
Cok yorulduk, ama cok nefis bir tatil gecirdik.
Istanbul Ataturk havalimaninda ucagin kalkis saatini beklerken ikimiz de sefil fareler gibi koltuklara serilmistik.
Birbirimize bir sey anlatacak halimiz bile yoktu.
Ikimizin de dudaginda birer gulumseme, eve donmeyi bekledik "EV" i terkederken...
Tuesday, January 01, 2008
Tikanir bazen kelimeler..
anlatacak cok sey oldugunda tikanir..
Yil degistiginde tikanir...
Dogum gunu bisiy bisiy yildonumu filan..
tikanir hani.
kucagin dolu ciceciklerle ama atamazsin hic birini savuramazsin ayrilamazsin kucacigindaki ciceciklerden...
oole olur ama sevdiklerin aklinda iyi dileklerin yureginde..
ben sana sana sana sana sana sana... yani bi suru sana iyi yillar dilemek istiyordum sadece...
hepinize mutlu yillar sevdiklerim ve sevenlerim.
hani hani var ya o aklinizin kosesinde.. dua ederken bile telaffuz etmediginiz.. hep ertelediginiz.. ama icin icin hep istediginiz..
iste o sey sizin olsun.. ya da siz o seyin olun..
en iyisi neyse o ossun..
Mutluluk doldursun hepinizi..yeni yil..
iyce kalin.
hos olun.