Thursday, April 30, 2009

Ayse Bocek

Yorucu bir haftaydi.Dun sirket disinda katildigim toplantidan ciktigimda hava kararmisti.

Cikis kapisina ulasmak icin bulundugum binadan ayrilip acik havada biraz yurudukten sonra bir binaya daha girmem gerekiyordu.Kapali alanlardaki klima sistemlerinin gucu yuzunden burada acik havaya cikinca hafif bir turbo firin etkisi altinda kalirsiniz.


Ben de disari ciktigimda oyle oldu.Ilik bir meltem hafifce yuzumu oksarken ben de icerdeyken siki siki sarildigim salimi biraz gevsetip kendi topuk seslerimi dinleyerek tik tik tik tik tik cikisa dogru yonlendim.


Topuk seslerime kus civiltilari eslik etmeye basladi.

Bir yandan ilik esintinin palmiye yapraklarini hisirtiyla asagi yukari oynatmaya basladigini farkettim.

Tik tik tik… cik cik vicir vicir bicir bicir… hisir hisir hisir…


Palmiyelerin aralarina ektikleri kisa boylu agaclara “semsiye agac” adini verdigimizi animsadim, ablamin favorisi idi bu agac.Bir semsiye seklinde en fazla 2-2,5metre uzar ve turuncunun en guzel tonundan kirmiziya varan cicekler acar.


Semsiye agaclarinin kucuk ciceklerinin hafif esintiyle birlikte yurudugum patikaya dokulmeleri cok hosuma gitti.Uzerlerine basmamaya calisarak cikis kapisinin oldugu binaya ulastim.Kapiyi actigimda yuzume vuran soguk hava yine sicak-soguk etkisi yaparak beni kendime getirdi.

Taksiye bindigimde yine bir suru seyi ayni anda dusunmeye calistigimi farkettim; artik bundan vazgecmem gerekiyordu, bir tane beynim vardi ve tabii ki dusunulecekler oncelik sirasina sokulmaliydi.


Kurabiyem yemegini yemis miydi acaba, off ne yorucu bir haftaydi, dun gonderdigim onemli maile bir cevap gelmemisti yarin bir hatirlatma yazisi yazmak lazimdi, oh sonunda hafta sonu gelmisti, kurabiye sinemalara bakmis miydi acaba bu hafta hangi filme gidecektik, yarin kizimi alip disarida soyle guzel bir yemek yemek lazimdi, resimlerimi epeydir ihmal etmistim hafta sonu biraz boyaya bulanip ruhumu yikamak iyi gelecekti…


Dusunurken eve oldukca yaklasmistik, bu sirada uzerimdeki sali bir daha kullanmamaya karar vermistim, neyime lazimdi boncuklu sal, az sayidaydi boncuklar ama giysimden acikta kalan yerlere batiyor gibiydiler iste; bu rahatsizlikla Sali soyle bir havalandirip tekrar omzuma yerlestirdim, tamamen cikartamazdim, hintli taksi soforu klimayi sonuna kadar acmisti ve ben ona dert anlatmaya usendim.


Kisa bir sure sonra benim boncuklar tekrar harekete gecti, ensemle omzumun bulustugu yeri kasindirdi, ne bicim boncuklarsa kimil kimil rahatsiz ettiler yine beni.Soyle elimle arkaya dogru uzandim kasinmak icin, bir anda avcuma sise suyu kapagi buyuklugunde bir sey geldi, kipirdiyordu, tuylu ayaklarini hissettim, ve salisenin binde birinde “hiyaaaaaaaaa bocieeyyykkkk” demeye firsat bile bulamadan sanki acik havaymisim gibi firlattim yaratigi.

Taksinin tavanina carptiginda “tok” diye bir ses cikti.Sesi duyan taksi soforu dikiz aynasindan suratinda kocaman bir soru isareti ile bakip “Is everything OK Mam?” dedi.


Ben Arka koltugun isigini yakip bir yandan adama kocaman bir bocek oldugunu onu firlattigimi anlatmaya calisirken bocegi aramaya koyuldum.Kisa bir an yine dikiz aynasindan soforle goz goze geldigimizde adamin benim hafif kacik oldugumu dusunmeye basladigini gordum.


Neyseydi, yaratik arka koltukta degildi, sanirim on tarafta turluyor olmaliydi, bana neydi, ben indikten sonra sofor benim kacik olmadigimi anlayacakti koca bocekle tanistiginda zaten, oh olsundu, diyerek isigi kapattim, hafif tedirgin oturmaya basladim.


Bir sure sonra eve iyice yaklastigimizda kizginligim da gecmeye baslayinca “yok ya, eve varinca su adami ciddi ciddi ikna edeyim tum isiklari ve kapilari acalim, su bocegi bulalim, simdi adami sokar mokar bisey olur adamcagiza vicdan yapmiyim simdi” diye sag omzumda oturan melekle konusurken sandalet tipi ayakkabimdan disarida kalan kucuk ayak parmagima tirmanmaya calisan killi ayaklari hissettim.Saniyorum bu sefer yine “hiyaaaaaaa” diye bagirmaya firsat bulamayarak salisenin bir milyonda birinde hop diye arka koltugun sag tarafindan sol tarafina attim kendimi; bu sefer sofor donerek bakti bana, ben sadece kocaman acilmis gozlerimle “ She is there!!” diyebildim ayaklarim hafif yukarida, isaret parmagimla arabanin sag arka paspasini isaret ederek.


Bir yandan da hafif karanlikta goz hapsinde tutmaya calisiyorum su sisesi kapagi buyuklugunde, cokomel kalinliginda, dis fircasi killari uzunlugunda bir suru ayagi olan bocegi.


Taksi soforu hemen duramadi tabii, birkac metre sonra musait bir yerde durdugunda eline birkac kagit mendil alarak disari cikti.Sag arka kapiyi actiginda isik da yandi tabii; ve goruntuye gulumsedim.

“Ayse bocek”ti bu!!!

Biz kucukken dagda bayirda her yerde bulunurdu Ayse bocek, adeta bir minyatur kaplumbaga edasi ile yurumeye calisir, yanlislikla ters donerse oooyle debelenir durur birisi yardim etmezse bir turlu yurume pozisyonuna donemez, simdiye dek kimseyi isirdigi soktugu kayitlara gecmemistir, ve hatta bacaklarina dokunmadan sirtindan tutarak bocek fobisi olan insanlarin burnuna burnuna “booooo! Boooo!” diye sokup onlari korkutarak odlerini patlatabilirsiniz :-)

Hatta ismini ben koymustum Ayse Bocek diye ve oyun arkadaslarimin hic biri “hayir bu natikufalus bocirekus” veya “hayir fatma bocek” demedigi icin ismi ayse bocek kalmisti.

Bir film seridi gibi Ayse bocek anilarim gecti gozumunonunden sofor elindeki mendille onu alip disari firlatirken…

Kisa sure sonra eve vardigimizda gecenin kahramani hintli sofore onun yuzunu oldukca gulumsetecek bir bahsis birakip tesekkur ederek indim taksiden, kendimi zor attim eve.

Ayse bocek zararsiz, mararsiz ama, su anda bu yaziyi yazarken bile ensemde kimil kimil kipirtilar hissediyorum…
Iyyyhhhhhhhhhhhhh!!!!!!

Tuesday, April 28, 2009

Şakir

Cafer'i hatirlayacaksiniz; yine benzer bir olay geldi basimiza, yalniz bu sefer "ASIL adam" Cafer degil Şakir!

Bu hafta sonu tanistik Şakirle.

Malum hafta sonu; "rastgele" dedik yine ciktik baliga.Gerci dayi ve Civciv bizden bir gun once cikmislardi ama ertesi gun bizi kirmayip geri gelip kurabiyemle beni de aldilar sagolsunlar.

Yola ciktigimizda zaman henuz ogle vaktini gecmisti biz basladik acilmaya pir pir pir, tir tir tir...Sahile cok yakin balikcilik yapamiyorsun burada; acildigimiz yer de Abu Dhabi Dubai sinirinda; en az birkac mil acilmak zorundasin balikci olarak; kurala uymazsan ceza yiyorsun.
Neyse, biz tam acilmamiz gereken sure kadar uzaklasmisken sahilden, bir de baktik suyun uzerinde bir karalti :

Civciv : AAA? O ne ya?siyah bisiy...

Ben : Poset galiba...

Kurabiye : Yok yok baksana suna kipirdiyo

Ben : Yok kizim dalgalardan kimildayan poset o

Civciv : Canli bisiy

Ben : Ceset olmasin hahahahaha

Dayi : Civimayin yaklasiyorum



Kurabiye : Anaaaaaaa! suna bak kus bu laaannn!

Ben : Lan deme cok ayip...

Kurabiye : Kusa mi ayip?

Ben : Yok Şakire ayip

Kurabiye : Şakir kim?

hahahahahahahahhahaha......

Iyice yaklastiktan sonra kacmadi bu ordege benzeyen ama ordek olmayan, fakat ordek gibi yuzen mechul kus; devamli teknenin etrafinda yuzuyor, turlu sirinlikler yapiyor.

Biz ekmek falan attik begenmedi adam ekmekleri hala fir fir donuyor cevremizde, boynunda da bir yara vardi galiba; kurabiye basladi zip zip ziplamaya :

-Anne anne noolur noolur alalim alalim evde besleyelim, bak yarali zaten ucamiyoooo, anne olecek bu olecek

Ben : Olmaz kizim, kedileri canli yemle beslemiyoruz

Kurabiye : Ya anne dalga gecme yaa noolur alalim "pet"imiz olsun

Ben : Kizim sacmalama; olur bunu da alalim, sonra yarin bir de fil ve at bakariz evde beslemek icin... kapinin onundeki paspasta yatip kalkariz biz de; toobe toobee 3kedi bir kopek neyine yetmiyo?


Bu konusmalari yaparken Şakirin sirinligine dayanamayan kurabiye basladi yem olarak aldigimiz sardalyalari lup lup atmaya; adam boynunu bir uzatiyor, hooop havada kapiyor sardalyayi; once boynu disardan balik sekline geliyor; sonra kimil kimil bir hareket yapiyor gonderiyor mideye baligi; fakat bu sirada bizim yemler de el mafish! Hep bir agizdan “yapmaaaa yemleri bitirmeeee” diye bagiriyoruz kurabiyeye.

Gel zaman git zaman gecti baya bir zaman; basladik guneste cozzzlamaya; denize girmemiz gerekiyor serinlememiz icin; Şakir bizi de balik sanar lupletmeye kalkar diye suya giremiyoruz korkudan…Adam devamli atakta cunku; oltalardan cirrrrrrrrr diye ses gelince hemen firlayip o oltaya dogru yuzuyor; sahibinden once kapacak baligi, hesabi o ama biz de korkuyoruz ignelerle daha cok yirtacagiz hayvani diye…

Gelmedi gitmedi daha fazla zaman; cok cozlamisiz, ama ne sicak aman!

Ben kurabiyeye ragmen kahramanca “hadi dayi yer degistirelim de suya girelim bu nasilsa ucamiyo” deyince, kurabiyenin sizlanmalarina kulak tikayip yerimizi degistirmek icin motoru calistirdik.Sakir arkamizdan acikli gozlerle bakakalmisken ondan once yavas sonra hizla uzaklastik.Kurabiye yol boyunca sizlandi tabii ki...

Ikinci konaklama yerimize bir 15 dakika sonra filan varir varmaz hepimiz kendimizi suya attik, biraz serinledikten sonra yine salladik oltalari suya, bir iki saat sonra hafif bir muzik esliginde kendimizden gecmisten gokten onumuze siyah bir sey dustu...

Yani dustu sandik... one yaaa????????

Şakir!!!!

Iyi mi?

Ucamiyor numarasi yapiyormus meger ALCAK Sakir; sirf o sebeple extra 4 sardalya daha lupletmisti oysa!!!

Adam bizi nerden buldun?
Nasil uctun o kadar yolu karnin tas gibi doluyken?

Şakir bu yagli kapiyi biraz daha degerlendirdi ve kurabiyemle bir sinerji daha yaratti oldukca uzun bir sure daha fakat sonra yine suya girebilmek icin, uzaklastik Şakirden.Bu sefer gelmedi pesimizden; e adam tika basa doydu tabii gobegini kaldirip ucamamistir diye dusunduk.

Aksama dogru donus yolunda gozlerim uzaklarda bir yerlere dalmisken dayinin bagirdigini duydum “Şaaaakiiiiir ; Şaaaakiiiiir biz gidiyoruz; haftaya gorusuruz!” bir dogruldum ki Şakir bizim ikinci biraktigimiz yerde ordek gibi yuzup duruyor, hic bir yere gitmemis, yediklerini hazmetmeye calisiyor olmali.
Hepimiz el sallayip bagirdik “Şaaakiiiir hoscakaaallll!!!”

Soyle bir kafasini cevirdi, bize kisa ve kibirli bir bakis atti, arkasini donup aynen yuzmeye devam.


Eh be Şakir ; sen bizi tanimamazliga geldin ya, alacagin olsun!

Adam bi “eyvallah abi, iyi yolculuklar” filan der! Haftaya ararsin da bulursun sardalyalari; gorursun sen!!

Thursday, April 23, 2009

Bayraminiz kutlu olsun tum Dunya cocuklari!


23 Nisan Milli Egemenlik ve cocuk bayrami.


Ataturk Cumhuriyetinin tum cocuklarina armagani!


23 Nisan!


Bugun 23nisan, nese doluyor insan...


Bir de Unesco'nun 1996'dan bu yana 23 Nisani 100 ülkede milyonlarca insanın katılımıyla Dünya Kitap ve Telif Hakları Günü'nü kutladigini biliyor muydunuz?


Sevgili cocuklar, ve ruhu hala cocuk olan buyukler; bir yazarimizin da dedigi gibi "...Dünyamızı nasıl insansız düşünmezsek, insanı da kitapsız düşünemeyiz. Beyinde, düşüncenin kıvılcımının parladığı ilk andan beri, insan düşündüğü ve duyduğunu türlü şekillerle, eline ne geçirdiyse ona yazmaktan, çizmekten kendini alamamıştır..."


Bu sebeple once 23 Nisan Cocuk bayramimiz sonra da dunya kitap haftamiz kutlu mutlu olsun...


Tuesday, April 21, 2009

Anneme not


Buyudum galiba ben artik anne.

Artik seni daha iyi anliyorum; saniyorum en guzel gosterge bu buyudugume dair...

Hatirlar misin hep bagirirdin pesimizden "bir anne olun anlayacaksinizzz!!!" diye.

Buyudum ben anne, anliyorum seni artik.

Artik kimse eskisi kadar yakamiyor canimi, ve kahkaha geldigi zaman kalbime, tum sesimi kullaniyorum gulerken, kahkaha atarken, ben artik utanmadan bagira bagira guluyorum anne.

Anne artik ben gulerken yuzumun alacagi sekil veyahut bana bakmasi olasi insanlarin dusuncelerini umursamiyorum; ne de aglamak istedigimde ve agladigimda beni ayiplayacaklari...
Umursamiyorum ben artik kimseyi anne.

Bir gun tansiyonun cikmisti anne, ben 13-14 yasinda filandim, koltuga uzanmistin, akrabalarimiz da vardi evde, ben seni kaybediyoruz sanmistim, cok korkmustum, kimseye soylememistim ama, sen onca kalabaligin icinden benim yuzumu secip bulup plastik, ama bir o kadar da yureginden gulumseme ile bana bakmistin anne, anlayamamistim ben o gulumsemeyi, simdi anliyorum anne; simdi ben bakiyorum kurabiyeme ayni plastik ama yurekten gulumsememle hasta oldugumda.Kurabiyem soylemese de yuregindeki cirpintilari gozlerinden okuyabiliyorum anne.

Buyudum ben anne; simdi anliyorum senin "hoppidi hoppidi" neseli tavirlarini ama daha 40li yaslarda bile gonlune doldurdugun o hayatin yukunu, yokluklara ragmen babacigimla omuz omuza nasil bizi goklerin uzerinde ucurdugunuzu.

Simdi biliyorum kiymetini haftasonu kahvaltilarimizda doke saca, gulmekten caylari puskurte puskurte yaptigimiz muhabbetleri.

Ben simdi anliyorum senin ucumuzle de ne kadar cok keyif ve gurur duydugunu ve hep soyledigin "hangi parmagini kessen daha cok acir" demelerini biz seni kosede zorda biraktigimizda "hangimizi daha cok seviyorsun?" diye.

Simdi anliyorum sana bunca yil icinde hangi yatirimi yaptigin soruldugunda "3 pirlantaya yaptim" deyip de bizi, 3 kardesi gostermeni...

Ben ay sonlarinda evimizde bir seramoni gibi hazirlanan "tirit" in tadini ozluyorum anne.Sanki yokluktan degil de, sanki varligin icinde bir cicek gibi sundugunuz ahenk icinde babamla birlikte hazirladiginiz o tiritin tadini ve sizin guzel alisverisinizi babamla olusturdugunuz, ve sevgi alisverisinizi ogrendim artik anne.Gule oynaya calakasik ayni tepsiden yedigimiz "tirit"in tadini, sarimisagin ve nanenin kokusunu ozluyorum ben anne.

Yoklugun icinden sevgiyle olusturdugunuz varligi anladim ben anne, hem ozluyorum o gunleri hem de anliyorum artik hepsini galiba.

Yapmacikla gercek arasindaki farki gormeye basladim ben "Buyuyunce anlayacaksin" derdin hep anne; ben buyudum ve anlamayi ogrendim senden anne, once seni anlamaya calisirken...

"Tuzu kuru"yu, eleme isini bitirdikten sonra asilan "elegi", "vefa" yi, "cefa"yi, "mutesekkirligi"... ve bir minicik samimi gulumsemenin pesinde olmayi...

Gordugumde o gulumsemeyi; samimi olup olmadigini farketmeyi bile...

Anliyorum ben artik anne.

Goruyorum.

Saturday, April 18, 2009

Türküm, doğruyum, çalışkanım!


"Türküm, doğruyum, çalışkanım,
Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.

Ey Büyük Atatürk!

Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.

Varlığım Türk varlığına armağan olsun.

Ne mutlu Türküm diyene!!!"

sevgili OYKU, bir sekilde katildim zincire ve andimi hatirladim her ilk okul sabahi ictigim; kana kana ictim 42 yasimda yine bu sebeple...

Sevgiyle...


P.S.Yetmiş yıldan beri okullarda her sabah söylenmekte olan "Öğrenci Andı" nı yazan ve 23 Nisan 1933'te Türk çocuklarına armağan eden de Dr. Reşit Galip'tir.

Bu sözler, Türk çocukları tarafından o yıldan beri tekrarlanmaktadır. Vatanperver Dr. Reşit Galip, evvelâ bir baba olarak bu hisleri duymuş; sonra da Millî Eğitim Bakanı olarak okul çocuklarına bu andı içirmiştir.

"Milli Egitim Bakani" olarak!!!

tekrar sevgiyle...

Friday, April 17, 2009

Bir insan neden kalp spazmi gecirir?


Saglikli bir kalbiniz oldugu halde spazm gecirebilirsiniz bunu biliyor muydunuz?

Yani doktor olsaniz bile ve bir doktor bilincinde hayatinizi yasasaniz bile, veyahut 3 ayda bir check up iniz yapilsa ve her sey yolunda gidiyor olsa bile; buyuk bir üzüntü veya yasadiginiz heyecan dolayisi ile ağır kalp spazmı gecirebilirsiniz.

Eğer bu kalp spazmı büyükse kalp krizine yol açabilir ve kişiyi ölüme kadar götürebilir.

Onun icin; sakin olalim diyorum ben...

Tesekkur! (kurabiyeme)


Gundemde acilar sizilar uzuntuler de olsa catinin altinda hayat devam eder ya;

Hani herkes kendi evinin onunu supumeye calisir bir yandan ya;

Iste oyle bir gun bizimkisi...

Tum gun toplantilar, itisme kakismalarla gecmis; iste malum kriz mriz mikro analiz...

Ben bir yandan sigaraya kacma, ihtiyac molasi seklinde toplantidan kacarak kurabiyeyi takip ediyorum telefonlarda; okuldan cikti mi , servise bindi mi, servisten indi mi, ne yedi, seklinde her gun oldugu gibi...

Daha ilk telefonda "anne anne anne inanamiycaksin yine surpriz karne verdiler (burada yilda 4 kez karne aliyoruz ve her birine ceyrek donem karnesi deniyor, bu ucuncu ceyrek karnemiz, ancak hic birinde hangi gun verilecegi soylenmiyor veliler ve cocuklar kasilmasin diye)"

Ben tabii ki potansiyel "vicdan azabi ozurlu calisan anne" olarak "hay allah bugun eve erken gitmem gerekiyordu, simdi istifa edip eve gideyim" modundayken kurabiye kendime getirdi beni ve soyle dedi "Annecim sanirim bu karnem senin su ana dek aldigin en guzel hafta sonu armagani olacak"

Aman geri donup tekrar kriz mriz analize bir katilisim var ki sormayin :-) sanki her yerin krali da benim seyhi de...

Aksam eve girdigimde kocamaaan bir gulumseyen surat karsiladi beni, klasik sari zarf elinde, icinde ucuncu ceyrek karnemiz...(bu arada ne o ovgulerden yoruldu ne de ben ona tezahuratlardan yalniz)

Notlar mi? Ha evet iyi ama benim paylasmak istedigim baska bir sey...
Haa? Notlar mi? vallahi hepsi bizim "pekiyi" gibi; ilkokul besinci sinif kardesim, ne olsun ben notlarla ilgilenmiyorum pek ama sunu bir dinleyin ne olur:

Okulumuzda sanirim 50 kusur milletten cocuk var!

Ogretmen gercekten degerli zaman ayirip her cocuk hakkinda ozet yaziyor hani "aferim ne seker bir velet" filan gibi degil; oldugu gibi, sorunu da iletiyor guzelligi de ovuyor, bu yorumlar velilere rehber oluyor cocugun gelisimi ve genel durumu icin.
Simdiye kadar standartlar dahilinde guzel seyler okumustum kizimla ilgili ancak bu karnede diger "soyledir boyledir" haricinde gercekten paylasmak istedigim 2 yorumu var ogretmenimizin;

1)"...she consistently and actively helps promote effective group interaction and expresses ideas and opinions in ways that are sensitive to the feeling of others..."

(her zaman ve aktif olarak grup iliskilerini harekete geciriyor ayrica fikir ve dusunceleri baskalarinin duygularini goz onunde bulundurarak ifade ediyor)

benim icin bu anlatim su demek : "kendisine guveniyor, baskalarini da en az kendini sevdigi kadar seviyor, ve cevresindeki herkesin varligina saygili!"

2)"...I feel fortunate to have the opportunity to lead Kurabiye through the rest of fifth grade"

(Kurabiyeye besinci sinifin geri kalaninda liderlik edebildigim icin kendimi sansli hissediyorum)

Iste burada benim icin kelimeler kifayetsiz kaliyor...

Tesekkur ederim bebegim...

Matematigi, Fen'i, yabanci dili; buyuyunce de fizigi, kimyayi... hepsini hepsini yapabilecegini biliyorum ama; bugunku karnen, benim icimi senin insanligina dair (daha henuz sen 11 yasindayken) gururla doldurdu...

Iyi ki varsin kurabiyem; bana bundan daha guzel tesekkur edemezdin...

Annen

Tuesday, April 14, 2009

Ne olacak bu isin sonu?


Dernek baskani o yumusacik KADIN "Ben Ataturkcuyum" diyor; bir de "Bu olaylar sebebiyle burs verdigimiz cocuklarin odenegi kesilmesin; ne yer ne icer onlar" diyor, bir de "Biz seriata da her turlu darbeye de karsiyiz" diyor boooyyle agzi dolu dolu konusuyor yani...

Ne fena bir kadinmis bu ya?

"Camurun icinden cicekler"ler yetistiriyor bu kadin; lider oluyor cagdas yasam icin evde koca bekleyen 15 yasindaki kiz cocuklarinin okumasi icin on ayak oluyor...

Diger tarafta baska bazi kiz cocuklari cinsel tacize ugrayip yok olurken; O bir de utanmadan 30 kusur bin cocugu daha ve hala okutuyor!!!
Okuyup da meslek sahibi olsunlar veyahut bilincli anne olsunlar diye...
Nasil acayip bir dusunce; nereden cikmis ki bu efenim?

Kirsinlar bir taraflarini oturup evde koca beklesin bu fakir kiz cocuklari; 15 yasinda evlendirilsinler; baslarina ne gelirse gelsin; "kardelen"lerden ona ne? O'nun nasil haddine dusmus, kadin hali ile bu kiz cocuklarini meslek sahibi yapmak? Nasil buyuk bir kotuluktur toplum icin yapilan bu allahim? hem de 30bin kusur! ba ba ba ba ba!!!!

Cok fenaymis cok!
Haketmis!

Kesin bir sey bulmuslardir aramalarda evinde orda burda...

Nasil "bir" sey ne diyorum ben ya?
Aramalarda "bin" sey bulmuslardir mutlaka...


Bu kadin kanser tedavisi gorurken "keske biraz daha saglikli olsaydim da keske beni de tutuklasalardi; arkadaslarimin yaninda olsaydim; biz ne yaptik ben bilmiyorum siz biliyorsaniz bana soyleyin" diyor bir de utanmadan... hic utanmadan!

Kesin suphelenilecek bir kadin bu!
Ayakkabilarinin icini de arasalardi keske!


Evi aranan bu kanser tedavisi olan kadinin goz altina alinacagi konusunda bir duyum yok henuz ama; Ilhan Selcuk goz altina alindiginda O diyor ki "Hepimiz demek ki bir gece vakti gözaltına alınabiliriz. Bu çok yanlış bir şey" diyor; ne bicim konusuyor bu yahu?

Belki de oyle olur; bu olduk olmadik konusan kadin haketmis demek ki...
Kadinligini bilememis!

Bir de arama yapan polislere "umarim ask mektuplarimi almadiniz" diyecek kadar insan; o kadar kadin; o kadar yasama bagli kansere ragmen "cagdas yasam icin" haddi olmadan YASAMA bagli bu kadin...

Ne kadar ayip etmis...Utanmadan bir de "ask" demis...cik cik cik cik... ne kadar ayip!


Bu kadin, "kadin"in insan olmasina (utanmadan haddi olmadan)calisirken ve kanser tedavisi gorurken evi didikleniyor.

Evi arandigi anda kani alinmaktaymis gunluk tahlili icin diyorlar.

Tedavisi suruyor yani o anda...Tedavisi surerken dim dik ayakta durmaya calisip habire konusuyor bir bir bir kendini bilmez sey. Efendi al kanini ver hastaysan hastaligini bil be yahu!

Bir de hosgoru ile Mustafa Kemal Ataturk gibi veyahut onun torunlarindan biriymis gibi utanmadan cama cikiyor ve "sssttttttttttt" diyor protesto eden kalabaliga; susturmaya calisiyor protestolari ve yine buyuk bir hosgoru ifadesi ile "kizmayin o cocuklara; onlar gorevini yapiyor ne yapsinlar" diyor.

Kiyamiyor baska cocuklara kiyamadigi gibi o polis cocuklara da kiyamiyor.

Cok terbiyesizce bir davranis kimseye kiyamamak cokkkk!

Bir de onkoloji servisinde ziyaretine gelen TIP ogrencilerine bugun "Losemili cocuklara manevi desteginizi esirgemeyin" demis utanmadan...

Yazik... cok yazik...

Daha da yazik olan; ben bir yaziyi yazarken arkama donuyorum bir bakiyorum ki; develer hala besleniyor!!!

:'(


Sunday, April 12, 2009

Donduk


Cok yogun, cok duygu dolu bir gelisti bu...


Belki hepsini anlatirim; belki biraz gonderme ile gecerim bilmiyorum...


Cok hos bir memleket ziyareti idi ama.

Wednesday, April 08, 2009

Memleketteyim ve hemen yarin gidiyorum :-(

Uf.
Of.

Iyi dostlar biriktirmistim.

Yetmiyor zaman iste; topu topu 6 gun.

Oysa ben iyi zamanlar gecirilecek iyi dostlar biriktirmistim.

Uf. Hem de en iclisinden of.