Tuesday, January 27, 2009

Bir tek hakka bircok yasam sigdirabilen insanlar - 1


Ter su icinde uyandigim anda dus ile gerceklik arasinda bir sure havasiz kaldi zihnim bu sabah...

Animsamaya calistim kisa bir sure, bir arkadasimin annesinin soyledigi geldi aklima "Gun ilerledikce ruyani animsamak istiyorsan uyanir uyanmaz kendi kendine tum detayi ile anlat ve bir bardak su ic".

Hemen yaptim.

En yakin arkadasim olmustu, olum haberini aldigim anda cokmustum ve hungur hungur aglamaya baslamistim caresiz, zamani geri cevirmek istercesine bir ise yarayacakmis gibi.Uzuntuden butun kemiklerim yumusamisti sanki bedenimi tasimiyordu.

"Neden..neden..neden" diye haykirmaya basladim; oysa annesinin ameliyat sonrasi bakimi icin onun yanina gitmisti, biz annesinin haberini beklerken endiseyle mertlige sigarmiydi simdi bu yaptigi?

Olmeyi de nereden cikartmisti ki?

Tekrar sarsila sarsila aglayarak uykuya daldim.

Evet; ruyamda uykuya daldim ve ruya gormeye basladim cok kotu bir ruya idi; cok kotu bir KABUS!

Ruyamdaki ruyamda en yakin arkadasim olmustu, olum haberini aldigim anda cokmustum ve hungur hungur aglamaya baslamistim caresiz, zamani geri cevirmek istercesine bir ise yarayacakmis gibi.
Uzuntuden butun kemiklerim yumusamisti sanki bedenimi tasimiyordu.

Tam o sirada duvarlarin da kendilerini tasiyamadiklarini gordum.
Yumusak yumusak ama tum agir cusseleri ile uzerime dogru gelmeye basladilar, az sonra kirilacak kemiklerimin sizisini daha o anda duymaya baslamistim bile.

Hemen akabinde biricik arkadasimin siluetini gordum yuzumun donuk oldugu duvarin uzerinde; kahkahalarla guluyordu!
Kahkahalarinin diyaframdan geldigini hayal ettim dolu dolu idi cunku!
Ben agliyordum; o kahkaha atiyordu...

"Bu bir ruya bu bir ruya" diye binlerce kez kendime tekrarladim ve uyandirmaya calistim kendimi ruyamdaki ruyamda.

Cok zor oldu ama uyanmistim ruyamda; ter su icinde uyanmistim ruyamda.

Hatirlamaya calistim gordugum ruyayi kendime anlattim ve bir bardak su ictim ruyamda.
Ictigim butun su goz yasi oldu; sarsila sarsila aglamaya basladim...

Sonra;
ruyamdaki BENin ruyasindan degil kendi ruyamdan uyandigim anda ter su icindeydim.

Hemen kendime ruyami anlattim.

Ve tum bedenim titrerken bu sefer gercekten bir bardak su ictim, ise gitmek icin yataktan cikmadan once.

Saturday, January 17, 2009

Mutlulugun resmi...(2)

sonra...

burada, yani Dubai'deki "Turk camiasi" grubuna bir mail attim yanarak :

-Acil bir resim ogretmeni araniyor(hehehe.. resim ogretmeninin acili niyeyse :-P)

yanit geldi bi tane:

-Resim dersi cocuk ya da yetiskine mi verilecek?

Yagli boya,kara kalem etc…ne tip?

benden yanit:

-........ :-) Resim dersi cocuk ruhlu bir yetiskine verilecek (yani bana:-) bir de ............)

ve ortmenimden yanit:

-Cok tatli peki super :-)

Haftaya istediginiz gunde baslayalim o zaman…ben senden haber bekleyecegim.

Hatta kizinizin ilgisini cekerse o bile katilabilir.Bahsettiginiz utanc tablonuzu gormek icin sabirsizlaniyorum :-)

Bendeki sansa bakar misin yaaa.. Dediydim ben benim icin 2009 cok iyi basladi diye!

Ta da Dubai'de colun ortasinda ciddi ciddi bir RESSAM buldum iyi mi?
Hem de "herhangi bir" degil!

Inanasim gelmiyor filan diyemeyecegim tabi ki inaniyorum cunku oyle bir arzuyla cagirmistim ki yardimi; iste yardim resmen bana profosyonel bir RESSAMdan geldi... hem de adi sani bilinen filan iyi mi...


hihihihi....

Mutlulugun resmi...(1)

Mutlulugun resmini cizmeye karar verdim bundan aylarca once...

Once fikir bir embryo gibi dustu kalbime sonra alis verise ciktim; ama uzun bir alisveris... kaliteli zaman ayirdim, bir ay falan surdu.
Ben yagli boya sulu boya raflarinin onunde yalanip dolanirken eminim beni goren tezgahtarlar benim iyi egitimli bir ressam oldugumu ve pesinde oldugum rengi secmeye calistigimi dusunuyorlardi.

Ben ise biraz da nese katmak icin "hayatta pesinde oldugum rengi arayan" yuz ifademle boyalari ve malzemeleri tek tek alip inceledim goz ucu ile o tezgahtarlari yanima davet eden ifadeyle... cok da hos sohpetler ettim bu sirada; ah su hizmette sinir tanimayan filipinli tezgahtarlar var ya; insani sanki picasso sanki van gogh gibi hissettiriyorlar :-) Onlar sayesinde iyi de gaza geldim; kendi oyunumun kurbani oldum yani...

Lise yillarimda iyi bir "art student" idim, hele bir hocamiz vardi Mr.Larson, artik ona mi hayrandim yoksa sanata mi bilemiyorum ama resim dersinde iyiydim diye hatirliyorum...
Iste o bilgime guvenerek bir cok malzeme aldim; stokladim... "Ilhami" bir gun kapimi calacakti nasilsa...

ve caldi, "hosgeldin" dedim Ilhamiye, sessiz sohpetimiz 2 hafta surdu, bu sirada ben satin aldigim malzemelerle mutlulugun resmini aramaya basladim.

Renklerle dans ettim.

Her tarafi masayi, yerleri. ustumu basimi batirdim... umursamadim...

Ama ama... cikan rezaleti umursadim!!!!!
Daglarda filan bence iyi gidiyordu ama o akmasini istedigim sakir sakir soguk suda inanilmaz cuvallamistim...

Ilk okul dorduncu sinif resmim(42 yasinda yaptigim) tarihe gecmeden yok etmeliydim!
Yok yok; kendime daha buyuk bir ceza vermeliydim, yaralarima tuz basmaliydim veyahut bunu her sabah gorebilecegim bir yere koyup kendime "senin mutlulugun bu mu?" diye sormaliydim beceriksiz BEN e...



Atmadim onu!

Bu bu bu... ilk "eserimin" adini "Utanc tablosu" koydum ve DERHAL resim dersi almaya karar verdim!

(resim yapmaya kustum dememi bekliyordunuz degil mi heheheheh)

Friday, January 16, 2009

Bir oldum bir dirildim...

Ablam yazsin diye bekledim oglumun durumunu...

Offff.. Allah korudu vallahi...

Ablamin dedigi gibi, bazen engel gibi gorunen detaylar omrumuzde, aslinda bir faydaya sebep oluyor.

Yarin ne olacagini hic birimiz bilemiyoruz.

Yarin guzelliklerle dolsun...

Thursday, January 15, 2009

Dubai'de yagmur

2004 yilinda Dubai'ye ilk geldigimizde "buraya hic yagmur yagmaz, yagsa bile soyle 5 dakika filan... o da yagmur mu camur mu belli degil" demislerdi bize.

Hatta bu sebeple geldigimiz ilk kis bir yarim saat "yagmur gibi yagmur" yaginca boyle videoya falan cekmistik, cocuklara tarihi bir bilgi olsun diye :)

2004den beri her yil biraz daha artti yagmurun gucu burada, bir tek yagmur olsa ne, ocak subat aylarinda bir de boyle firtinali filan bir iki hafta geciyor burada.Ablam iyi hatirlayacaktir:-)

Yagmur'a karsi da alt yapi yoklugu sebebiyle ve suruculerde yagisli hava surus tecrubesi olmadigindan yagmurlu ve firtinali haftalarda sehir resmen felc oluyor, hatirlarsiniz gecen kisi.

"Bu yil yagmayacak galiba" derken dun gece gokyuzu catladi(kurabiyemin de odu patladi), gok yarildi yere adeta... ben de kurabiyeyi sakinlestirecegim diye ortamdan yarildim...

Hepsinin de uzerine, benim evin arkasindaki meshur direkte paratoner(boyle mi yaziliyordu?)vardi, oraya da yildirim dusmesin mi!!! Oyle bir ses cikti ki catiya bomba dusmus gibi :-)
Kurabiye de ben de kediler de kopek de yerimizden yarim metre hopladik valla.


Neyse azicik uyuyabildigimiz gecenin sabahina uyandigimizda firtina durumu dinmisti is yerlerimize okullarimiza dagildik.Trafik sebebiyle 10dakikalik yolu 1 saatte gelmenin haricinde baska bir sorun yoktu.



Bugun ofiste bir numarali geyik "vay be ne yagmurdu amaaa", "aman neydi o simsekler yahu" idi
Burj Dubai'den daha once bahsetmistim, bir arkadas da Burj Dubainin dun geceki goruntulerini ele gecirmis ben de sizlerle paylasayim dedim...


Anlamak

Birisi bana “anladin mi?” dediginde anladiysam bile pat diye “hayir anlatamadin!” diyiveririm.

Universitede cok sevdigimiz bir hocamizin yerinde bir tepki ile bu konunun altini cizisini hic unutmam.

Ders Siyaset Bilimleri idi.Bu hocamizin egitim tarzi tum sinifi aktif katilima tesvik oldugu icin bizlere okumamiz gereken kitaplarin listesini ve bitirilmesini bekledigi tarihleri yilin basinda verir, kendisi de dahil hepimiz elimizi kolumuzu sallayarak derse girer konulari tartisirdik.

Yine bir beyin firtinasi sirasinda fikirlerini nefessiz siralayan bir arkadasimiz bir nefes aldigi anda hocamiza “anladiniz mi hocam?” diyiverdi.

Hocamiz “ben geri zekaliya mi benziyorum?” diye yanitlayinca sinifta buzzzz gibi bir hava esti ve hocamiz devam etti:

“Bakin cocuklar, medeniyet ayrintilarda gizlidir.

Sizler, neredeyse hepiniz mezun olduktan sonra seckin mevkileri hedefleyeceksiniz.

Kiminiz universitede kalacak kiminiz devlet icin kiminiz ozel sektor icin calisacak.

Once universitede almis oldugunuz egitime guvenilerek, daha sonraki yillarda da ayrica mesleki tecrubenize gore onemli sorumluluklar verilecek sizlere.

Ancak sunu unutmayin, hangi mevkide olursaniz olun medeniyeti ve gorguyu elden biraktiginiz anda bir magara adamindan farkiniz kalmayacaktir.

Ikili veya coklu gorusmelerde karsinizdaki kisinin zekasina guvenin.Anlatmayi surdurun.Onun anlamadigi bir bolumu size soracagini dusunerek konusun.

Sadece ‘emin olamadim teyid almaliyim’ duygunuza yenik dusuyorsaniz ‘anlatabildim mi’ diyecek kadar da alcak gonullu olun.

Karsinizdaki kisinin zeka seviyesi sizden daha dusukse ve bunu tecrube ettiyseniz bile bunu onun yuzune vurmayacak kadar medeni olun.Anlatabildim mi?”

Digerlerini bilmem ama ben cok guzel anladim hocam…
En cok da medeniyetin ayrintilarda gizli oldugunu anladim.

Sunday, January 11, 2009

Imdak!

Cok fena cok!

Ikinci gunde nakavt oldum!

Evdeki yardimci ablamiz lolish, bizimle birlikte birinci zafer yilini doldurarak izne hak kazandi.Al takke ver kulah yillik iznini 3 haftada bagladik.Gule gule neseyle dun oglen yolcu ettik filipinlere, ancak ben daha donus yolunda "yusuf bey"le tanistim :-P amaniiinn ben ne yapacaktim lolishsizzz!!!!!!

Bir de bugun kurabiyemin okulu baslayacakti somestir tatilinden sonra; onun heyecani var ikimizde de...

Aksam eve geldik, formalar falan hazirlandi, canta dokuldu kalemler acildi, silgiler temizlendi...

Bu sirada ben kurabiyenin ogle yemegini kafamda ayarladim, cooky'i ihtiyac gezintisine cikardim, soyle evi bir topladim(sabah daginik eve uyanmaktan nefret ederim!!!) neyse yattik.

Bu sabah uyandigimda saat 6da, gercekler daaan diye yuzume vurdu!
AMANINNNNN!!!!Sabah telasimi tek yetiskin olarak yasayacaktim!

Hemen firladim ciktim yataktan, kurabiyemi oksadim, optum, yumucuk sabah enerjisini verdim, sabahligimi giydim ve firladim asagi.

Once bir yandan kurabiyemin ogle yemegi icin meyvalari, domatesleri dograyip "luch box"unu hazirlarken(ogle yemegi burada genelde evden gonderiliyor) diger yandan kahvaltisini hazirladim.

Kurabiye tan bu anda klasik sabah sarhoslugu ile benim boyumda bir kedi olarak indi asagi mirr mirrr, az daha optum oksadim "hadi annem forman burada guzelce giyin, kahvaltini yedikten sonra dislerini fircala".

"Tamam annecim" dedi benim bocegim, bu sirada bende nasil bir dis agrisi ki var ki bu kadar olur!!!Dun bir de dis hekimi ile randevum vardi kanal tedavisi icin.

Bu agrinin normal oldugunu bildigim icin(gecen haftaki kanal tedavimde de agrimisti boyle 3 gun) pek yuz vermedim "hadi cooky" diyerek onu ihtiyac molasina cikarttim.

Kisa bir tur atip (sagolsun cooky de bana yardimci oldu) acilen konu hallolunca geri donup cooky'nin patilerini ve gerekli diger yerlerini temizledikten sonra iceri girdigimde kuzumun kahvaltisi bitmis, giyinmis, bos gozlerle televizyona bakiyordu."dislerini fircaladin mi?kokunu surdun mu" dedim bir bilgisayar gibi.
"evet anne" dedi, hala uykulu.


Ellerimi deli gibi deterjanlarla yikadiktan sonra(lolish gelene kadar benim eller delinmezse iyi diyerek) kurabiyenin lunch box unu toparladim, cantasinin muhtelif yerlerine birer kucuk su yerlestirdikten sonra isiticiya bastim.Su ana kadar iyi gidiyordu, bir kahveyi haketmistim.
Hemen unutmadan tansiyon ilacimi ictim.

Su kaynarken firlayip Cookynin mamasini ve suyunu tazeledim, ellerimi tekrar delene kadar yikadim biraz coktum; tam kahvemden bir yudum aldim ki gozum saate kaydi "imdaaakkk!" saat yediye yirmi vardi!!!!

Amanin amaninnnn dedim,SERVIS GELMEK UZERE! kurabiyeyi, okul cantasini ve luch boxu kapip disari firladim, disari cikarken kurabiyeme "dislerini fircalamismiydin" dedim ve ondan "anne bu sabah her bir disim icin ayri ayri sordun"
diye firca yedim:-P

Disarda serinlikten urpermis kurabiyeyi sarilip isitmaya calisirken
(buralarda sabah ayazi fena olur kisin, colden fena soguk vurur sabahlari.. ama iyi de olur adami uyandirir :-)) servis geldi.. sandim..mi? ha?

soole bir gozlerimi kisarak baktim "no worries madam, it is us! we just painted the school buses"(endiseye gerek yok madam biziz!sadece okul otobuslerini sariya boyadilar) dedi arabadaki hostes... e ben de hakliyim ama; boole beyazin ustune suslu boyali araba gitmis, yerine sapsari bisiy gelmis.Neyse, Civciv sarisi otobuse kurabiyemi bindirip, gozlerimi kapatip basimi kaldirip ona iyi seyler dileyip el neseyle el salladiktan sonra firladim iceri.

Paldir kuldur kendim hazirlanmaya basladim; bu sirada kedilerin kumunu degistirdim, ucunun de mamalarini ve suyunu yeniledim.
Her sey tamam oldugunda saat yediyi yirmi geciyordu...

Icemedigim kahvemden koltuga cokup bir yudum daha aldiktan sonra firladim ciktim.

Arabaya bindigimde icimde bir his vardi.
Sanki bir sey yapmayi unutmustum...

Saturday, January 10, 2009

Arkasina bakmadan giden essekler…


Bu esseklere baktigim zaman Buyukada'da bu yaz


“Aha!!! iste iste!!!


Insanlar da boyle 3-5 gruplasip seni bir zaman birlikte savunduklarinizla yalniz birakip gidiyorlar akillarinda sadece az sonra yiyecekleri ‘saman’ ...


Oysa ben hep sanarim ki ki aslolan ‘zaman’ ”


demistim.

Essek iste.
Babalari da essekti onlarin…

Wednesday, January 07, 2009

Inci ve Ask


“Mısır Kraliçesi Cleopatra, ünlü Romalı komutan Marcus Antonius'a tarihteki en pahalı ziyafeti hazırlayacağını iddia eder.

Bunu duyan herkes Kleopatra'nın büyük bir hata yaptığını düşünür, ama yanılmışlardır.
Büyük gün geldiğinde Cleopatra, Marcus Antonius'u yemek odasına alır.

Antonius gördüklerine inanamaz, çünkü çok gösterişli ve zengin bir sofra beklerken karşısına üzerinde yalnızca boş bir tabak ve birer kadeh de şarap bulunan bir masa çıkar.

Ancak Cleopatra kendinden son derece emin bir şekilde Antonius'u masaya çağırır.

Öykünün gerisi gerçektende ilginç.

Masaya geçtikten sonra, Marcus Antonius'un şaşkın bakışları arasında Cleopatra kulağındaki dev incili küpelerden birini çıkarır, bu inci tanesini şarabın içine atıp eritir ve içer.

Kulağındaki diğer küpeyi de çıkarır ve Antonius'a verir. Gerçekten de paha biçilmez incilerden oluşan bu yemek tarihte görülmüş en pahalı ziyafettir.

Kuşkusuz iddiayı Cleopatra kazanmıştır…”

Bu oykuye inanmak biraz zor gibi gorunuyor degil mi?

Koskoca dunyalar guzeli ve tartisilmaz narsist kisilige sahip Cleopatra; dunyanin “atik” harikasi inciye mi hayranlik duyardi yoksa sanki bu oyku bir “pirlanta” suslemesi ile daha mi anlamli olurdu sanki…
Sanki pirlantali suyu mu icseydi ve icirmeye calissaydi potansiyel sevgilisine?

Hani o pirlanta ki kadinlarin ruyalarini susleyen, buyusu karsisinda hic bir kadinin kayitsiz kalamadigi pirlanta!

Ve Cleopatra!

Mukemmel uyum aslinda!

Cleopatranin pirlantasi hele de oyle ozel bir kesimle yapilmis olmali idi ki gozleri almali idi bakilamamali idi onun pirlantasina, onun pirlantasina bakanlarin kor oldugu ile ilgili oykuleri okumali idik sanki… hani o saraba dusurecegi pirlanta olmaliydi bu...

Cleopatranin oykusu tum inis cikislari boyle daha mi guzel olurdu sanki diye dusunmeden gecemiyor insan.

Oysa inci ne ki?

Sersem bir kum tanecigi!

Cleopatra kim, kum tanesi kim… Degil mi efendim!

Bir istiridyenin icine akli bile yok iken girmis sersem bir kum tanecigi veyahut sadece bir atik… zavalli bir atik!

Tanecik ona mi sormustu istiridyeye girerken?

Bu arada bizim kum tanecigi veyahut cop…
ama ne muhtesem bir cop o…

O “pirilcik” incinin oykusunu bilir misiniz?

“Otu cek kokune bak” soylemine inanlara inat, o zavalli istiridyenin sancilari ile milim milim kat kat guzelligine yillar icinde guzellik katan incinin oykusunu bilir misiniz?

Tüm canlıların, vücutlarına giren yabancı maddelere karşı kendilerini korumalarını sağlayan özellikleri vardır.
Istiridyenin içine yabancı bir madde girdiğinde, (bu cogunlukla bir kum tanesi veya herhangi bir atik olabilir) bu “acayip” seyden kurtulmak, veya kurtulamiyorsa onu kendi dogasina adapte edebilmek icin, iç organlarıni çevreleyen koruyucu tabakadan (ki buna incinin anasi denir) özel bir madde olan sedef salgılanmaya başlar.

Salgılanan sedefin yabancı maddenin etrafını kaplaması sonucunda da inci tanesi oluşur.
Ancak Istiridye bu dunya harikasini olustururken cok aci ceker.

Bu ayni insanlarin hayatlarina giren acayiplikleri kendi hayatina monte etmeye calismasi gibi bir sey; bir cogumuzda birseyler cagristirabilecegi tarzdan bir seyler.

Ne ilginc degil mi?

Bir de olusagelen incinin kiymeti, uzerinde karartilarin azligi ve tumseklerin daha duz olmasina paraleldir ki burada da yasamimiza alistirmaya calistiklarimizdakilerin uyum problemini kokluyorum niyeyse… benziyor iste!

Belki de bundandir “Bir İnci İçinde Sihrin Gücünü Gizler...Ve Her Kim Ki Açarsa O İstiridyeyi, Tüm Güzel Rüyaları Gerçeğe Döner...” denmesi!

O inci tum yasananlari, yasanmiyanlari kat kat icine gomup sedeflerle uzerini kapatmisken ve uzerindeki kat kat yuke ragmen ayni zamanda o HARIKA goruntuyu yansitabilmesi… Yaradanin bir harikasi gibi!!!

Orada yatiyordur belki “guven” in sirri kat kat olsagelen sedeflerin arasindadir bulunamayan “guven”.

Belki de sevginin sirri odur guven hedefi ile katkatkatkat olustukca incide bir yurek olusur guvene kavustukca belki kim bilir?

Ve belki de “ask”in temeli kucucuk bir kum tanecigidir kim bilir kim ne der onun adina kimse bilemez ki?

Kimse konusamadi ki o kum tanecigi ile tanecikken ve nereye gittigini gormediler bir de konusamadi kimse dunya piriltisi doga harikasi inci ile de kimsenin aklina gelmedi cunku o piriltinin icinde atabilecek yurek oldugu.
O yuregin nasil olustugu.

Derler ki “Inci duygusal denge saglar.

İnci sahibine asil bir görüntü verir bu görüntü de kişiye kendine güven duygusu kazandırır.

Negatif enerjiyi emer inci.”

Bagisiklik mekanizmasi ile ilgili bir cok hastaligi da devamli takildiginda incinin tedavi ettigi iddia edilir.

"Pirlanta binlerce yil icinde mutlaka azalir ve yokolur… ve mutlaka yipranir, eskir" derler.

Oysa inci; takildikca insan tenindeki nemden beslenir, daha da canlanir pirildar parlar.

Bu insan bir kadindir muhtemelen.

Kadinin kokusu, teni isisi ve teri, yasanmisliklari, terkettikleri, terkedilmislikleri ile cok tanidik gelir inciye, inci sanki olusumunu hatirlar kadini koklarken isil isil parlar onun icin.

Daha bir cosar inci kadin tenine dokundugunda sanki, daha bir canlanir.

Bu canli yasayan inciler genellikle beyaz, fildişi, pembe yada açık gül renginde, mavimsi hatta siyah olusur kadinlarin tenini suslerken.

Bunların içinde beyaz ve pembemsi renklerde olanlar en çok arananlardır.

Siyah inciler ise çok nadir bulunduğundan çok değerlidir.

Siyah inci cok degerlidir nadir bulunan her sey gibi ve Gambier Adaları, Tuamotu Takım Adaları, Tahiti’nin doğusu ve Cook Adaları civarinda bulunur sadece.

Kimse bilmez siyah incinin oykusunu, yahut siyahin asaletini, yahut o goz alici piriltili siyah rengi neden aldigini o incicikin.
O siyahcik incicik saklar kendisini uzaklarda, o adalarda.
Bulunmasina ragmen bir zamanlarda, renginin sirri hala kendinde gizlidir.

Derken…

Madem oyle diyorsun Cleopatracim hadi bakalim hodri meydan.

En ustteki oykunu yeniden yazmak istedim birden, dinle beni Cleopatra:

“Mısır Kraliçesi Cleopatra, ünlü Romalı komutan Marcus Antonius'a tarihteki en pahalı ziyafeti hazırlayacağını iddia eder.
Bunu duyan herkes Kleopatra'nın büyük bir hata yaptığını düşünür… Antonius cok secicidir, bir de kendisinden daha buyuk bir jest yapilmasina nasil bir tepki verecegi bilinmemektedir…
Cunku bu hic olmamistir…

Büyük gün geldiğinde Cleopatra, Marcus Antonius'u yemek odasına alır.
Antonius gördüklerine inanamaz, çünkü çok gösterişli ve zengin bir sofra beklerken karşısına üzerinde yalnızca boş bir tabak ve sarap kadehi bulunan bir masa çıkar.

Bu Antonius icin bir davettir adeta “geceni zenginlestirecegim Cleopatra” der ve kadehe sarap doldurup Cleopatra’nin gozlerine bakarak elindeki inci gerdanligi icine atar, gerdanlik eriyip sarapla karisirken ”bu senin boynunda olacakti fakat vaz gectim, ruhunda olmasini istiyorum” der bir yudum alip kadehi Cleopatra’ya uzatir.

Cleopatra zarif bir hareketle kadehten bir yudum aldiktan sonra “ben senin karisimini nefes almadan ictim, bununla ikinci yudumu alip alamayacagini merak ediyorum” der ve elindeki tek siyah inci tanesini kadehin icine dusurur.

Kadehi Antonius'a ikram ederken "siyah inci" asla erimemektedir.

Antonius gulumseyek kadehi tekrar alir…
Ve…
ve...
veeeee..........”



Ben ne biliym ne olur!

Amca ya sarabi siyah inci erimezken icer... veyahut kosarak kacar.

Kuskusuz iddiayi birileri kazanmistir :-)

Tuesday, January 06, 2009

Ordek Cafer!


Tanitayim!

Ordek Cafer!!!

Her ne kadar sesi sinirli hissss lamasi ile karistiginda "hisssjafer" (Muzaffer) gibi duyulsa da yok yok...

Bu Cafer! Ordek Cafer...

Kendisiyle ve haremi ile tanismamiz, gectigimiz hafta sonu, ordekleri beslemek ve resimlerini cekmek uzere kurabiyemle bisiklet turuna cikmaya karar verdigimiz gun oldu.

Yok yok Dubai'nin oyle her tarafi nehirler ve gollerle kapli ve de uzerlerinde binlerce ordekler yuzuyor degil... Ancak oturdugumuz bolgeye sevimli bir hava katmak icin sanirim bir cok yapay gol kondurmuslar ve bu gollerin icinde yosun ve kurbaga yavrularindan baska birsey yoktur genelde.Zaten Kurbaga yavrulari da yazin 52dereceye cikan sicaklarda haslanmak sureti ile mefta olduklarindan hayati "yavru geldik yavru gideriz" tadinda yasarlar.Gol kiyisinda bortu bocek haricinde bir canli bulunamadigindan biz de resim cekmek istedik zaten.

Ordek Cafer ve haremi bizim evden yaklasik 1,5 - 2km uzakliktaki yapay golun uzerinde ve yamacinda aniden beliriverdiler bir gun.
Bizim "bakkal" dedigimiz evimize en yakin mini-supermarketin yolunun uzerinde oldugu icin "aniden beliriveren" bu mini ordek surusunu de "aniden goruvermemiz" zor olmadi bu sebeple.
Arabayla gecerken o kadar sevimliler ki, 3u besi suyun icinde, 3u besi yesilliklerin arasinda badi badi yuruyor... tam resim cekilesiler yani...
Fakat sanirim arabanin icinden gorememistik , Cafer yoktu piyasada veyahut pusuya yatmis durumdaydi ne bileyim...

"Fotograf cekimi" ve birazcik da "spor yapalim" planimizi bu hafta sonu gerceklestirme firsati bulduk kurabiyemle.




Sabah saatlerinde hazirlandik, benim omzumda kucuk bir canta, basladik ordeklere dogru pedal sallamaya.


Yolda giderken cesitli varsayimlarda bulunarak sohpet ediyoruz, ben diyorum ki "yaa bu ordekleri kesin site yonetimi koymustur sevimli bir goruntu olsun diye veya arkadaki evin ordekleridir, her hafta sonu bir tanesini kesip yiyorlardir nihahaha"

kurabiye oldukca kizarak "annnneee!!cani cani dusunme... hem neden birilerinin olsun? sen belgesellerde hic gormedin mi ordekler kisin sicak ulkelere goc ederler"


ben de diyorum ki "kizim onlar yesil basli govel ordekler icin gecerli.. bunlarin hepsi beyaz... ne yani simdi bu gorduklarimizi OSSye mi(ordek secme sinavi) soktular da booole beyazcik beyazcik yumusacik olanlar Dubai'ye gelmeye hak kazandi hahahaha",


"yaaaaa.. anne yaaaaa", "ay of tamam gocmen ordekler olsunlar yeter ki sen iste hahahahah" derken yaklastik ordekcilerin yakinina.


Ben hemen makinayi hazirladim iyice yaklasirken "waek waekk vaaak vaakkkk" sesleri arasinda.






Kurabiye calilarin iclerine dogru bir adim atmisti ki arkamdan bir ses duydum "hisssssssss"

Ben "hii? efendim??neee??"

Cafer "hissjafyerrrr"

Kurabiye "anne kaaaccccc"

Ben "hahahahha hissss cafer diyo bu yaa!!! merhaba cafer bey, memnun oldum, ben de kurabiyenin annesi, su kacmak uzere olan da kurabiye hahaha"


Kurabiye (bir yandan kacmaya hazir ancak benden de vaz gecemiyor...beni korumaya calisan yalvarik bir sesle) "anne uccak gagalicak seni kaac!!"

Ben gulme krizleri icinde caferden birkac poz almaya calisirken arada 2 kanat hareketi yapti valla ben de tirstim atladik bisikletlere pedala kuvvet!!!


Yilmadik!!!!
Kurabiyemle hemen B planini yaptik.Bosuna mi o kadar pedal salamistik, ordeklerin resmini cekmeden surdan suraya gitmezdik!!!

Caferi rusvet vererek kandiracaktik!
Bakkaldan hemen bir baget ekmek aldik ve gerisin geriye gol kenarina donduk.

Cafer, hatunlari bir araya toplamis "siz calilarin ardinda durun hele bi karilaaarrrr!" demis, bizi de yari yolda karsiladi "hisssjayfeyyyrrr" diyerek...

Ben basladim yine sarsila sarsila gulmeye, kurabiye bir yandan ekmek atarak ordeklere yaklasmaya calisiyor bir yandan da kendi gulmemeye calisarak bana "anne o kadar guleceksen makinanin sallanti ayarini yap :)" diyor.


Neyse ordeklerin cekim telif haklarini Cafer beye taze ekmek olarak oderken kurabiye, ben de bol bol resim cektim.
Hatta bir tane de beraber bile cekildik kurabiyemle bir gozumuz agzi ekmek dolu "hisjiyafer" diye soylenen Cafer beye takili...


Saturday, January 03, 2009

Dolu bir tatil (3) Badana boya isleri

Kurabiye - Ben odamin duvarlarini mavi istiyom!

Ben- E olur kizim, uygun bir zamanda bir boyaci bulup yaptiririz

Kurabiye - Olmaz ben kendim boyamak istiyom!

Ben - ??????????????

Kurabiye - Ben gidip kendi istedigim rengi kendim secmek, sonra gelip kendim boyamak istiyom!Sen de bana kiyamayip yardim etcen nasilsa!(bak bak bak.. velete bak nasil kendinden emin kiyamayacagim konusunda.. bir yandan da hosuma gidiyor,"aman sinik olacagina bilsin kendi degerini" diyorum kendi kendime)

Ben - eeee.. hmmm(yav hic sevmiyorum bu kadar kisa dusunme zamanlarini... daha da cok sevmedigim sey "bakariz" cevabidir ve onun icin once ben bu cevabi vermemeye calisirim hep, o yuzden gak guk kem kum durumlarini cokca yasarim)
hmmmmm... dur.... hommmm... Eeeeee... e peki olur Noel tatilinde yapariz, 5 gun evdeyiz nasilsa :o)

Kurabiye - yasaaaaa!!!!!shaaapppp shuuuuppppp(sulu opucukler) :-P

(BOYACIDA)
Burasi cok ilgincti... cocuk buyuk bir keyifle, hayatinin en onemli isini yapiyor edasiyla, gidip gidip koyu renk maviler secmeye calisiyor, ben de kolundan cekistirip cekistirip obur tarafa goturmeye calisiyorum "olur mu annecim, o ne oyle cizgi film duvari gibi? ya olmaz canim nerede gorulmus boyle cart renkli duvar?bak bak su acik ucuk maviye.. bak bunun mavi oldugu dikkatli bakildiginda anlasiliyor... boyledir boyledir sen bilmezsin" falan diye diye diyeeee....

Bir farkettim ki cocukta ne hayal gucu birakiyorum ne kendi estetik zevki, ne de secim yapma aliskanligi filan...

Sanki odayi boyuyacagiz sonra da gorucuye cikartacagiz :-S

Ben cocugu cekistirirken aslinda diyorum ki "yaa silik ol sinik ol, kendi kendine karar vereme, sakin kendinle ilgili birseye karar vermeye alisama, hep senin kararlarini cevrendeki birileri versin sana ait seylerle ilgili bile!"

ZIIINNNNKKKK! diye kendime geldim.
Hani "cark etmeye bir saniye icinde karar verdim" diyebilsem o an icin derdim...
Yanlisimi DERHAL duzeltmek icin davrandim:

Fakat sesimin tonunu ayarlayamayip bir cizgi film kahramaninin ses tonu ile "tamam annesinin canisi aaa ne guzel bir renkmis tamam istedigin olsun" diyiverince bu ise kurabiye cok sasirdi "anne sen benle dalga mi geciyosun?" dedi hakli olarak...
(ondan once yarim saat yalvarmisim tabi duvar rengi nasil olmali diye de bir saat soylev vermisim, cocugu cekeleyip durmusum)

"Yok kizim, sadece ikimizin tercihleri ayni olmayabilir onun ayirdina vardim, ancak secimi senin odan icin yaptigimizi atladim bu arada sanirim, onu animsadim.. SENin odanin duvarlari SENin begenecegin bir renk olmali tabii ki, onun icin hangi renk olursa olsun SEN secmelisin ben ne dusunursem dusuneyim" deyince anladi kurabiyem gercekten serbest kaldigini ve renk kartini alip kosarak boya karisimini hazirlatmaya gitti teknisyenlere...

Aldik boyalari ve bilimum malzemeleri geldik eve, sonra sivadik kollari...

Bir yandan ben...



Bir yandan kurabiye...


Sonuc hic fena olmadi hani; bize gore olmasi gerektigi gibi "acik ucuk mavi" degil, alistigimiz bir renk hic degil ama mutlaka ve kesinlikle "kurabiyenin istedigi gibi" oldu:-)



Canim "yunus" kizimin odacikinda bir tek "yunuslar eksik simdi.

Onlar da yarin mesai baslayinca cerceveciden gelir sanirim...

Thursday, January 01, 2009

2009 yili ilk gununden itibaren hayatima girmekte olan ve girecek tum dostlarima mektubum.

2009 geldi ve artik biraz daha buyudum.

Bu yeni yilda "kiyamayan" yumusakligima biraz (daha) extra fren koymaya karar verdim.Yani biraz daha secici olmaya...

Bunu aslinda 2006 yilinda kelimelere dokmustum ama simdi duyumsayan anlamiyla sana sesleniyorum.


Ey SEN!

Hayatima girmek uzere olan her kimsen lutfen beni dinleme nezaketinde bulun:

Geçinmek için ne yaptığın beni ilgilendirmiyor.

Neyi özlediğini ve kalbinin istediği şeye kavuşmanın düşünü kurmaya cesaret edip edemediğini bilmek istiyorum.

Kaç yaşında olduğun da beni ilgilendirmiyor.

Aşk için, düşlerin için, ugruna savasilasi herhangi bir seyin icin yaşıyor olma serüvenin ugruna bir aptal gibi görünme riskini göze alıp almayacağını bilmek istiyorum.

Güneş’in çevresinde hangi gezegenlerin döndüğü beni ilgilendirmiyor...
Gunesin kim oldugu da...senin gunesinin kim oldugu da...

Kederinin merkezine dokunup dokunmadığını, yaşamın ihanetlerince açılıp açılmadığını, daha fazla acı korkusundan kapanıp kapanmadığını bilmek istiyorum ben senin...

Saklamaya, azaltmaya ya da düzeltmeye çalışmadan benim ya da kendi acınla gozlerimin icine bakarak oturup oturamayacağını bilmek istiyorum.

Benim ya da kendi neşenle olup olamayacağını, insan olmanın sınırlılığını anımsamadan, bizi dikkatli ve gerçekçi olmamız için uyarmadan çılgınca dans edip ayaginda nasir olmasina ragmen, coşkunun seni parmak uçlarına değin doldurmasına izin verip vermeyeceğini bilmek istiyorum.

Benim ve kendi hatalarınla yaşayıp yaşayamayacağını, duran veya dalgali bir suyun kenarında durup gümüş aya “Evet” diye bağırıp bağırmayacağını bilmek istiyorum.

Nerede yaşadığın ya da ne denli paran olduğu beni ilgilendirmiyor. K

eder ve umutsuzlukla geçen bir gecenin ardından, yorgun da olsan, çocuklar için yapılması gerekenleri yapıp yapmayacağını bilmek istiyorum.Cocuklari simartmak konusunda nasil bir kontrollu ayar olusturdugunu gormek istiyorum.

Kim olduğun, benim hayatima dogru nasıl geldiğin beni ilgilendirmiyor.

Çekinmeden eger gerekirse benimle ateşin ortasında durup durmayacağını bilmek istiyorum.

Nerede, kiminle, ne okuduğun beni ilgilendirmiyor.
Öteki herşey bittiğinde seni ayakta tutan şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum.
Ve bunu bana soylemeni istiyorum.

Kendinle yalnız kalıp kalamadığını ve yalnız kaldığın o boş anlarda sana arkadaşlık eden kendini gerçekten sevip sevmediğini bilmek istiyorum.

Butun bu ogrenebildiklerimden veya ogrenmek istediklerimi duyduktan sonra hala hayatima girmeye "aday"san ben de karar verip muhtemelen seni sevgi ve sonsuz kucakla saracagimi da bilmeni istiyorum...