SEVGI DOLU SAGLIK VE HUZURLA GECSIN YENI YILIMIZ…
Wednesday, December 30, 2009
Sunday, December 27, 2009
Monday, December 21, 2009
Saturday, December 19, 2009
Sunday, December 13, 2009
Friday, December 11, 2009
Alooooo Meksikaaaa.....
Hormetler sayin basbakanim....
Biz sey yaptik ay pardon yaa... aman telaslanmayin mazallah sagliginiza bisiy olmasin panik olup da...
Aman bi Amerikaya gidiym dediniz biz 7 sehit verdik sey olurken iste oole bastilar evlatlarimizi; yanlislikla olduler iste oyle 7 canimiz pardon cok beceriksizlik yaptik derken;
19 evladimizi da yerin altinda verdik; of ya patlamis gazlar filan Bursa'da toobe toobe tam da patliycak zamani buldu...kor talih!!!
cok ozur dileriz kesin bizim bir hatamiz var bu islerde.. ahh biz ahh!! ah beceriksizligimiz...
bir de sasirdik bir de parti kapattik TESADUFEN BU ARADA; ay biz sasirdik naapcaamizi..
hemen donunuz sayin buyugumuz size cok ihtiyacimiz var simdi bilemiyos naapcas kiymetli Cumhuriyetimizin Sayin Basbakani...
naapcas sevgili sayinimiz; saygideger buyugumuz???????????????
acil gelemiyorsaniz da bir sms cekiniz.
lutfen.
Biz sey yaptik ay pardon yaa... aman telaslanmayin mazallah sagliginiza bisiy olmasin panik olup da...
Aman bi Amerikaya gidiym dediniz biz 7 sehit verdik sey olurken iste oole bastilar evlatlarimizi; yanlislikla olduler iste oyle 7 canimiz pardon cok beceriksizlik yaptik derken;
19 evladimizi da yerin altinda verdik; of ya patlamis gazlar filan Bursa'da toobe toobe tam da patliycak zamani buldu...kor talih!!!
cok ozur dileriz kesin bizim bir hatamiz var bu islerde.. ahh biz ahh!! ah beceriksizligimiz...
bir de sasirdik bir de parti kapattik TESADUFEN BU ARADA; ay biz sasirdik naapcaamizi..
hemen donunuz sayin buyugumuz size cok ihtiyacimiz var simdi bilemiyos naapcas kiymetli Cumhuriyetimizin Sayin Basbakani...
naapcas sevgili sayinimiz; saygideger buyugumuz???????????????
acil gelemiyorsaniz da bir sms cekiniz.
lutfen.
Tuesday, December 08, 2009
Ve ne yazik ki hemen 14 metrekare olduk!
Bir metrekare hesabidir tuttu gitti bu ara...
Bizim kuzen yazdi; 2 metrekare 12 metrekareden buyuktur diye; niye yalan soyleyeyim hemen haberlestim "ya kuzen, biraz agirdan al cok sivri yazma falan filan dir dir vir vir..." kizdi bana biliyorum ama aileni anac duygularla koruma gudusu bendeki iste...
derken derken...
ah ve ne yazik ki derken...
2x7 olmaz mi....
14 metrekare oluvermez mi sehidimizin kani!!!!
olmaz olsaydi olmaz olsaydi bugun 7 gencimize 7vatan evladimiza 7sehidimize agladik...
arkalarinda kalan bebelerine analarina, kardeslerine, babalarina agladik...
kendini tuttu analardan biri "ben aglayip da ONLARI mutlu etmiyecegim" dedi biz milletce o ana yerine dort kez agladik...
keske olmaz olaydi; olmaz olaydi sehit kanini sarmalayacak 14 metrekare; 12 metrekarelik kogustan daha buyuk olmaz olaydi!!!!!
Bizim kuzen yazdi; 2 metrekare 12 metrekareden buyuktur diye; niye yalan soyleyeyim hemen haberlestim "ya kuzen, biraz agirdan al cok sivri yazma falan filan dir dir vir vir..." kizdi bana biliyorum ama aileni anac duygularla koruma gudusu bendeki iste...
derken derken...
ah ve ne yazik ki derken...
2x7 olmaz mi....
14 metrekare oluvermez mi sehidimizin kani!!!!
olmaz olsaydi olmaz olsaydi bugun 7 gencimize 7vatan evladimiza 7sehidimize agladik...
arkalarinda kalan bebelerine analarina, kardeslerine, babalarina agladik...
kendini tuttu analardan biri "ben aglayip da ONLARI mutlu etmiyecegim" dedi biz milletce o ana yerine dort kez agladik...
keske olmaz olaydi; olmaz olaydi sehit kanini sarmalayacak 14 metrekare; 12 metrekarelik kogustan daha buyuk olmaz olaydi!!!!!
Monday, December 07, 2009
Price list of Service
Wednesday, December 02, 2009
Saturday, November 28, 2009
Friday, November 27, 2009
Friday, November 20, 2009
7 Gunah Felsefesi
Kan ter icinde uyandim dun gece...
Hani kabustan uyanir gibi de degil ancak sanirim bir sucluluk duygusuydu insanlik adina icimi saran...
-Peki ne olacak bu isin sonu? (dedim Ona)
-7 gunahi asamadigimiz muddetce kendimize "insan" diyemeyecegiz, 7 gunah felsefesini unutmaya basladiniz (dedi Gandhi)
-birakmaniz gereken zehirleri oncelikle unutmamaniz gerekiyor (diye devam etti...)
-Neydi bunlar hocam bir hatirlamak isterdim (dedim)
-(derin bir ic cekerek saymaya basladi) ezbere sen de sayamadin degil mi? (diye sitem ederken) bak dinle; hatirla; sakin unutma... ama her seyden once hatirlatmayi unutma (dedi bana) asla icine dusmemeniz gereken 7 gunah sunlar :
*Ilkesiz siyaset (Politics without principal)
*Emeksiz zenginlik (Wealth without work)
*Vicdansiz haz (Pleasure without conscience)
*Niteliksiz bilgi (Knowledge without character)
*Ahlaksiz ticaret (Commerce without morality)
*Insaniyetsiz bilim (Science without humanity)
*Ozverisiz ibadet (Worship without sacrifice)
ruya bu ya...
o kadar gercek gibiydi ki; uyandigimda niyeyse kendi kendime miril miril 7 gunah felsefesini tekrar ezberlemeye calistigimi farkettim....
Thursday, November 19, 2009
"DOKUNMA BANA!!!!"
Bugün 19 Kasım Dünya Çocuğa Yönelik Cinsel İstismarı Önleme Günü
Lutfen cocuklarimiza "HAYIR!!!" demeyi ogretelim...
Hem de gerektiginde BAGIRARAK!!!
Bir cocuga sicak bir tas corba vermekle veya yumusak bir yatak, guvenli bir cati, uyku oncesi sicacik bir sarilisla yahut paranin satin alabilecegi en iyi okullarda okutmakla ona karsi gorevimiz yerine gelmiyor.
Uzaginda, otesinde, daha da gelecege yonelik gorevlerimiz var onlarla ilgili...
Hicbirinizin cocugu sizin cocugunuz degil.Onlar benim de cocuklarim.
Benim kurabiyem de sizin cocugunuz.
Hic dusundunuz mu yasimizi yolumuzu aldiktan sonra varliklarini farkettigimiz sebebini tanimlayamadigimiz cocukluk travmalarimiz bizi ne kadar cok konuda yetersizliklere, basarisizliklara surukluyor ve taa bilmemne yasinda onlari halletmek icin kendi uzerimizde calismamiz gerekiyor?
Anne babalarin en cok yaptiklari hatalardan birisi, kendileri dunyaya karsi nazik olmaya calisirlarken cocuklarina HAYIR demeyi ogretmemek, ogretememek oluyor.
Bir cocugun hayir deme yetisini bloke etmek, o cocugu omur boyu ozurlu birisi haline getirmektir.
Hayir diyemeyen cocuk, cocuklugunda zaten bir cok tehdite karsi savunmasiz kalmakla birlikte; bir yetiskin oldugunda duygusal vampirlerin agina duser.
Buyumus bu cocuk, cocuklukta hayir demeyi ogrenemedigi icin her daim diger kisilerin duygularini incitmekten korkar. Bir baskasina bagimli olma istegiyle dolup tasarken hep icinde terk edilme ve ayrilma korkusu varolur.
Cezalandirilma korkusu bu buyumus cocugun icinde her zaman bulunur, bir baskasinin ofkesi veya mahcup edilme korkusu prangalar gibi ayaklarina yapisir.
Kotu ve bencil olarak elestirilmekten her zaman korkar bu buyumus cocuk...
Fazla kati ve elestirel vicdani bu buyumus cocugun, gercekte suclu olmadigi konularda bile kendisini suclu hissetmesine sebep olur...
Hep tartistigimiz kotulukleri icinde barindiran ve her daim barindiracak olan bu dunya ile mucadele edebilmeleri icin ne olur cocuklarimiza;
"Hayir"
"Ayni fikirde degilim"
"Olmaz"
"Yapmayacagim"
"Sunu kes, bana saygisizlik yaptigini hissediyorum"
"Canimi acitmaya hakkin yok, cezalandirilman icin gerekeni yapacagim?
"Bana el sakasi yapmandan hoslanmiyorum"
"Bu yanlis"
"Bu kotu"
"Yanimdan su anda uzaklas"
demeyi ogretelim... Hic bir zaman, hic bir yas gec degil..
Sizin cocuklariniz benim, benimki de sizin cocugunuz unutmayalim.
Emanetlere elimizden geldigince bilinc verelim.
Lutfen cocuklarimiza "HAYIR!!!" demeyi ogretelim...
Hem de gerektiginde BAGIRARAK!!!
Bir cocuga sicak bir tas corba vermekle veya yumusak bir yatak, guvenli bir cati, uyku oncesi sicacik bir sarilisla yahut paranin satin alabilecegi en iyi okullarda okutmakla ona karsi gorevimiz yerine gelmiyor.
Uzaginda, otesinde, daha da gelecege yonelik gorevlerimiz var onlarla ilgili...
Hicbirinizin cocugu sizin cocugunuz degil.Onlar benim de cocuklarim.
Benim kurabiyem de sizin cocugunuz.
Hic dusundunuz mu yasimizi yolumuzu aldiktan sonra varliklarini farkettigimiz sebebini tanimlayamadigimiz cocukluk travmalarimiz bizi ne kadar cok konuda yetersizliklere, basarisizliklara surukluyor ve taa bilmemne yasinda onlari halletmek icin kendi uzerimizde calismamiz gerekiyor?
Anne babalarin en cok yaptiklari hatalardan birisi, kendileri dunyaya karsi nazik olmaya calisirlarken cocuklarina HAYIR demeyi ogretmemek, ogretememek oluyor.
Bir cocugun hayir deme yetisini bloke etmek, o cocugu omur boyu ozurlu birisi haline getirmektir.
Hayir diyemeyen cocuk, cocuklugunda zaten bir cok tehdite karsi savunmasiz kalmakla birlikte; bir yetiskin oldugunda duygusal vampirlerin agina duser.
Buyumus bu cocuk, cocuklukta hayir demeyi ogrenemedigi icin her daim diger kisilerin duygularini incitmekten korkar. Bir baskasina bagimli olma istegiyle dolup tasarken hep icinde terk edilme ve ayrilma korkusu varolur.
Cezalandirilma korkusu bu buyumus cocugun icinde her zaman bulunur, bir baskasinin ofkesi veya mahcup edilme korkusu prangalar gibi ayaklarina yapisir.
Kotu ve bencil olarak elestirilmekten her zaman korkar bu buyumus cocuk...
Fazla kati ve elestirel vicdani bu buyumus cocugun, gercekte suclu olmadigi konularda bile kendisini suclu hissetmesine sebep olur...
Hep tartistigimiz kotulukleri icinde barindiran ve her daim barindiracak olan bu dunya ile mucadele edebilmeleri icin ne olur cocuklarimiza;
"Hayir"
"Ayni fikirde degilim"
"Olmaz"
"Yapmayacagim"
"Sunu kes, bana saygisizlik yaptigini hissediyorum"
"Canimi acitmaya hakkin yok, cezalandirilman icin gerekeni yapacagim?
"Bana el sakasi yapmandan hoslanmiyorum"
"Bu yanlis"
"Bu kotu"
"Yanimdan su anda uzaklas"
demeyi ogretelim... Hic bir zaman, hic bir yas gec degil..
Sizin cocuklariniz benim, benimki de sizin cocugunuz unutmayalim.
Emanetlere elimizden geldigince bilinc verelim.
Resim : bebekbakicisi
Tuesday, November 17, 2009
Sitem...
Taş duvarlarımda bilerken kalbimin keskin sitemini;
kırgınlığım zehirler; uçurmadan yüreğim bu tutsak güvercini.
süzülemeden düşerken yere beyaz kanatların yazgısı;
yakar içimi kanayan göz yaşlarımın şu incecik sızısı.
akşamla giderim doldurup da yıldızlarımı küçücük bohçama;
ağlar düşlerim yakarıp; dönüp bakmazken ben hiç arkama
aynaların sisinde yürürken katedilir karmaşık bensiz yollar,
inişi olmayan uçurumların afakından bakıp da sessizce ağlarlar.
baykuşun kerbelası bu, derman için edilmez ki tek bir kelam;
gamlı hazan uyutur olurum gurbet; el olurken benim için sılam.
SebnemS.Dubai.Nov.2009
Sunday, November 15, 2009
Saturday, November 14, 2009
Gunaydin sevgiliye gunaydin...
Bu sabah kulaklarimda bu namelerle uyandim :
Yüzün güllerden ince, sesin bülbülden tatlı
Gülüşün gonca gonca, neşen altın katlı
Günaydın sevgiliye günaydın, gönül aydın, günaydın
Dalında biteviye şakıyan ben olaydım
Açarken şen duygular içimin bahçesinde
Gülümsüyor arzular şarkımın nağmesinde
Günaydın sevgiliye günaydın, gönül aydın, günaydın
Dalında biteviye şakıyan ben olaydım...
Sevincle gozlerimi bir actim... kendi evimdeyim, ablamla paylastigimiz cocukluk odamizda degil...
Ve kapi yari aralik degil, babamin sadece basinin gorundugu resim de yoktu...
Yine de yuzumdeki kocaman gulumsemeyi tasiyamayan yatagim atti beni disari; asagi geldim mirildanarak, elimde bir fincan kahve, erken sabahin sessizligini dinlemeye basladim kuslarin civirtilarina nispet; hala kulaklarimda o melodi ve nagmeler babamin neseli sesinden "Günaydın sevgiliye günaydın, gönül aydın, günaydın; Dalında biteviye; biteviye şakıyan ben olaydım..."
Senelerce babasinin sesinden bu guzel sarki ile uyanmis olmanin zenginligi ve halihazirda ozlemi ile mi yoksa sabah serinliginden mi bilemiyorum, kucucuk bir urperdim...
Kahve fincanini birakip kendimi kollarimla sardim...
Ben sevgi zenginiydim...
(Sarki Makam : Hicazkar
Beste : Sadettin KAYNAK)
Wednesday, November 11, 2009
Tuesday, November 10, 2009
Monday, November 09, 2009
Dogum gunun kutlu olsun annecigim...
Herkes duysun diyecegimi bu 9 Kasimda
Benim annem tam anlamiyla bir harika
Oyle “her anne gibi” demeyesin sakin ha
Yemin ederim benim annem hepsinden bir bambaska.
Bugun dogum gunu biricik annemin
Nasil kutlasam annemi diye dusundum ben demin
Hos ne yapsam da annem zaten cok begenecek
Kalbine ektigi sevgiden emin cunku Sebneminin.
Nasil tuy kadar hafif kaya gibi gucludur benim annem
Sevgiyle sarar kanatlarini birakmaz hic gozlerinde nem.
Daha dusunurken “ah simdi yanimda olsaydin ne olurdu” diye
Dustugun yere yastik oluverir nasil yapar hic bilmem.
Yeri gelir bir ogretmen bir hemsire bir danisman
Kimlik degistirir yanimdadir O; sikilmaz hic bir zaman
Hele bir de Sahin oldugunda acip kanatlarini koskocaman
Dagitiverir tum kotulugu birakmadan tek bir aman…
“Anne olunca anlarsin” derdi sacimi oksarken kucuktum ben pek
“Anladim hepsini annem bir suru baska soze yok gerek!”
Dogum gunu kutlu mutlu neseli olsun benim annem tekdir tek!
Icimde dolup tasip artarak buyuyor sevgisi petek petek…
Benim annem tam anlamiyla bir harika
Oyle “her anne gibi” demeyesin sakin ha
Yemin ederim benim annem hepsinden bir bambaska.
Bugun dogum gunu biricik annemin
Nasil kutlasam annemi diye dusundum ben demin
Hos ne yapsam da annem zaten cok begenecek
Kalbine ektigi sevgiden emin cunku Sebneminin.
Nasil tuy kadar hafif kaya gibi gucludur benim annem
Sevgiyle sarar kanatlarini birakmaz hic gozlerinde nem.
Daha dusunurken “ah simdi yanimda olsaydin ne olurdu” diye
Dustugun yere yastik oluverir nasil yapar hic bilmem.
Yeri gelir bir ogretmen bir hemsire bir danisman
Kimlik degistirir yanimdadir O; sikilmaz hic bir zaman
Hele bir de Sahin oldugunda acip kanatlarini koskocaman
Dagitiverir tum kotulugu birakmadan tek bir aman…
“Anne olunca anlarsin” derdi sacimi oksarken kucuktum ben pek
“Anladim hepsini annem bir suru baska soze yok gerek!”
Dogum gunu kutlu mutlu neseli olsun benim annem tekdir tek!
Icimde dolup tasip artarak buyuyor sevgisi petek petek…
Saturday, November 07, 2009
Saturday, October 31, 2009
Friday, October 30, 2009
Alintinin, alintisindan, alinti...
Cok tesekkurler "hep" nefis bir fikir ;-)
"
'19 Mayıs 1919
-Yav bırak Mustafa abi yaa, sen mi kurtarıcan memleketi Allah aşkına!
- Ama işgal zırhlıları...
- Boşver şimdi sen işgal zırhlılarını filan.... Gün gelir, memleketin malını mülkünü tapusuyla İngiliz'e satar bunlar.
- Yok canım!
- Yeminle söylüyorum, İngiliz vatandaşı bakan bile getirip koyarlarsa şaşma.
- Ama ahval ve şerait...
- Güzel abim yaranamazsın. .. Bak şimdi binicez bu dandik gemiye, taaa Samsun'a gidicez, savaş, boğuş, kendimizi paralayacağız, diyelim becerdik, devrim mevrim, anlata anlata dilinde tüy bitecek, sonra sen kahırdan ölücen, önce biraz ağlıycaklar , sonra gene "Son Osmanlı Padişahı" diye pankart açacaklar, mezarında dönücen.
- Saltanat kalsın diyosun yani...
- Alışmadık kıçta don durmaz abi, egemenlik megemenlik vereceğine, iki çuval kömür ver, daha iyi... Aha buraya yazıyorum, açlıktan nefesleri kokarken padişahlarına saltanat uçakları alırlar, bu gemiyi de jilet yaparlar, söylemedi deme.
- Efkarlandım be...
- Yakma o cigarayı gözünü seveyim, yarın öbür gün belgesel yaparlar, keş gibi gösterirler seni haberin olsun.
- Hal çaresi nedir peki?
- Al padişahın kızını, yırtalım.
- Millet ne olacak?
- Onlar da ulemaya sorsun artık ne olacaklarını, bize ne, kendi düşen ağlamaz.
- Laik olmasınlar mı, birey olmasınlar mı , kendi lisanları olmasın mı, şıhlara şeyhlere mi bırakalım kaderlerini?
- Bak ne güzel söylüyorsun, kader der geçerler, takalım takkemizi bakalım dalgamıza, iş çıkarma başımıza...
- İyi de, yazık olmaz mı?
- Asıl bu yaptığını yaparsan yazık olur... Bazıları sana inanacak, etkilenecek, senin fikirlerini yaşatmaya kalkacak, hayatları kayacak, evleri basılacak, içeri tıkılacaklar, kimine saçını örtmediği için fahişe diyecekler, kimine milletin malını Arap'a satmayın dediği için komünist diyecekler, kimine Ne Mutlu Türküm Diyene dediği için faşist diyecekler, darbeci diyecekler.. . Yorma ahaliyi, kula kulluk edelim, rahat edelim.
- Yok arkadaş, ben bi deniycem.
- E sen bilirsin abi.. '
Yılmaz ÖZDİL
Sağolsun sevgili Gulteinen e-postama yönlendirmiş yazıyı. Gerçi Sn. Yılmaz Özdil 19 mayıs için kaleme almış ama Cumhuriyet Bayramına da yakışır bu yazı. Hatta okuyan bütün blog yazarı arkadaşlarımı da mimlemiş olayım mesela, bloglarında yayınlasınlar bu yazıyı.
Cumhuriyetimizin 86. yıldönümü kutlu olsun. "
"
'19 Mayıs 1919
-Yav bırak Mustafa abi yaa, sen mi kurtarıcan memleketi Allah aşkına!
- Ama işgal zırhlıları...
- Boşver şimdi sen işgal zırhlılarını filan.... Gün gelir, memleketin malını mülkünü tapusuyla İngiliz'e satar bunlar.
- Yok canım!
- Yeminle söylüyorum, İngiliz vatandaşı bakan bile getirip koyarlarsa şaşma.
- Ama ahval ve şerait...
- Güzel abim yaranamazsın. .. Bak şimdi binicez bu dandik gemiye, taaa Samsun'a gidicez, savaş, boğuş, kendimizi paralayacağız, diyelim becerdik, devrim mevrim, anlata anlata dilinde tüy bitecek, sonra sen kahırdan ölücen, önce biraz ağlıycaklar , sonra gene "Son Osmanlı Padişahı" diye pankart açacaklar, mezarında dönücen.
- Saltanat kalsın diyosun yani...
- Alışmadık kıçta don durmaz abi, egemenlik megemenlik vereceğine, iki çuval kömür ver, daha iyi... Aha buraya yazıyorum, açlıktan nefesleri kokarken padişahlarına saltanat uçakları alırlar, bu gemiyi de jilet yaparlar, söylemedi deme.
- Efkarlandım be...
- Yakma o cigarayı gözünü seveyim, yarın öbür gün belgesel yaparlar, keş gibi gösterirler seni haberin olsun.
- Hal çaresi nedir peki?
- Al padişahın kızını, yırtalım.
- Millet ne olacak?
- Onlar da ulemaya sorsun artık ne olacaklarını, bize ne, kendi düşen ağlamaz.
- Laik olmasınlar mı, birey olmasınlar mı , kendi lisanları olmasın mı, şıhlara şeyhlere mi bırakalım kaderlerini?
- Bak ne güzel söylüyorsun, kader der geçerler, takalım takkemizi bakalım dalgamıza, iş çıkarma başımıza...
- İyi de, yazık olmaz mı?
- Asıl bu yaptığını yaparsan yazık olur... Bazıları sana inanacak, etkilenecek, senin fikirlerini yaşatmaya kalkacak, hayatları kayacak, evleri basılacak, içeri tıkılacaklar, kimine saçını örtmediği için fahişe diyecekler, kimine milletin malını Arap'a satmayın dediği için komünist diyecekler, kimine Ne Mutlu Türküm Diyene dediği için faşist diyecekler, darbeci diyecekler.. . Yorma ahaliyi, kula kulluk edelim, rahat edelim.
- Yok arkadaş, ben bi deniycem.
- E sen bilirsin abi.. '
Yılmaz ÖZDİL
Sağolsun sevgili Gulteinen e-postama yönlendirmiş yazıyı. Gerçi Sn. Yılmaz Özdil 19 mayıs için kaleme almış ama Cumhuriyet Bayramına da yakışır bu yazı. Hatta okuyan bütün blog yazarı arkadaşlarımı da mimlemiş olayım mesela, bloglarında yayınlasınlar bu yazıyı.
Cumhuriyetimizin 86. yıldönümü kutlu olsun. "
Wednesday, October 28, 2009
Her turlu tripten ve turlu yapay gripten sen Cumhuriyetimi koru yarabbi!!!!
Cumhuriyetimizin 86.yasi kutlu mesut olsun....
Ey Türk gençliği !
Ey Türk gençliği !
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir.
İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır.
Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir.
İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler.
Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler.
Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı!
İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir.
İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır.
Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir.
İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler.
Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler.
Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı!
İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK
20 Ekim 1927
Wednesday, October 21, 2009
Tecavuzu neremden alirdiniz?
Bu duyguyla ilk kez 12 yasindayken tanismistim...
Evimize hirsiz girmisti; tam da babamin arabasini "Anadol"dan "Murat 131"e cevirmeyi basardigi hafta; annemle babamin arkadaslari "yamuk camurlugu duzeltmek uzere" bizi yemege cagirmislardi...
Rahmetli Ugur amcayi cok severdim; anneler babalar yeni arabamizin heyecanini sevgiyle paylasmislar, yemekler yemisler sohpetler etmisler.. biz cocuklar da onlarin goz mesafesi bir parkta alt alta ust uste oynamistik gece yarisina kadar...
O yillarda cok onemliydi araba sahibi olmak; hele de memurken arabani kirip sarip "Anadoldan" rengini 3 haftada sectikten sonra "Murat 131" e cevirmek...
O gece "biz cok zenginiz heralde" diye dusunmustum...Cok mutlu uyumak uzere evimize yollanip yuvamiza vardigimizda kapimizi acik bulmustuk!
Annem(nasil becerdiyse) bir sahin gibi ucumuze birden sarilmisti.
annemin yapistigim elinin nasil buzzz gibi oldugunu hala hatirlarim, 12 yasindaydim; simdi 43.
KORKUyu ogrenecektim o gece!!!!
Babam polisi aradi, incelemeler yapildi (!) polisler ayakkabilariyla her yeri camur yapa yapa evimizde dolasip gittiler, halbuki bizim evde ayakkabini kapida cikartmamak ve terlik giymemek yasakti :-( ben polisler gitmeden "parmak izi almayacaklar mi?" dedim ve annem de babam da sinirle karisik bir gulme krizine tutuldu...
canim ben de bir tarafimdan uydurmadim ya; siyah beyaz izledigimiz PETROCELLI ve KOMISER KOLUMBO dizilerinde oyle olurdu; biz de birseyler biliyorduk herhalde!!! :-s
Hirsiz girmis evimize, annemin butun mucevherleri dahil, babamin guvenlik icin yaninda tasimadigi nakitler filan hepsini goturmus.. 43 yas aklimla bakiyorum, birak mucevherleri; babamin o andaki nakit kayibi gercekten bizim en az bir ay ac kalacagimiz miktarmis... helal olsun babama bizi hem de hissettirmeden ac birakmamis.
SImdiki aklimla hala anneme uzulurum yalniz.. babam o yillarin memur maasiyla kirip sarip bir suru taki almis anneme romantik romantik.. 2 parca da dunyada sadece birkac ornegi olan parcalarmis filan... Annemin 2 hafta gizli gizli aglamasini hatirladigimda; calinanlara degil.. anilarinin calinmasina cok uzuldugunu farkederim, hala ciz eder icim; babam 76, annem 68 yasinda, hala birbirlerine sirilsiklam asiklar cunku....
Ayni benim ozume vatanima asik oldugum gibi...
Cok agirima gitti bu hafta yargi suzgecinden gecirilmeden onlarca yuzlerce bebeler oldukten sonra anarsi ve bolunme icin faaliyette bulunan kisilerin prensler ve prensesler gibi karsilanmasi...
Hak, hukuk, bilim, psikolojik segregasyon... hic biri yok...
Direk geldiler yani!!!!
Ayni benim huzurlu saf cocuk hayallerime tecavuz etmek icin evimize giren hirsiz gibi!!!
Bende idrak yollari enfeksiyonu olusmaya basladi saniyorum, ulkemde olanlari anlayamamaya basladim!!!
Cok sinirliyim; bu posta resim falan da koymuycam!!!!
Evimize hirsiz girmisti; tam da babamin arabasini "Anadol"dan "Murat 131"e cevirmeyi basardigi hafta; annemle babamin arkadaslari "yamuk camurlugu duzeltmek uzere" bizi yemege cagirmislardi...
Rahmetli Ugur amcayi cok severdim; anneler babalar yeni arabamizin heyecanini sevgiyle paylasmislar, yemekler yemisler sohpetler etmisler.. biz cocuklar da onlarin goz mesafesi bir parkta alt alta ust uste oynamistik gece yarisina kadar...
O yillarda cok onemliydi araba sahibi olmak; hele de memurken arabani kirip sarip "Anadoldan" rengini 3 haftada sectikten sonra "Murat 131" e cevirmek...
O gece "biz cok zenginiz heralde" diye dusunmustum...Cok mutlu uyumak uzere evimize yollanip yuvamiza vardigimizda kapimizi acik bulmustuk!
Annem(nasil becerdiyse) bir sahin gibi ucumuze birden sarilmisti.
annemin yapistigim elinin nasil buzzz gibi oldugunu hala hatirlarim, 12 yasindaydim; simdi 43.
KORKUyu ogrenecektim o gece!!!!
Babam polisi aradi, incelemeler yapildi (!) polisler ayakkabilariyla her yeri camur yapa yapa evimizde dolasip gittiler, halbuki bizim evde ayakkabini kapida cikartmamak ve terlik giymemek yasakti :-( ben polisler gitmeden "parmak izi almayacaklar mi?" dedim ve annem de babam da sinirle karisik bir gulme krizine tutuldu...
canim ben de bir tarafimdan uydurmadim ya; siyah beyaz izledigimiz PETROCELLI ve KOMISER KOLUMBO dizilerinde oyle olurdu; biz de birseyler biliyorduk herhalde!!! :-s
Hirsiz girmis evimize, annemin butun mucevherleri dahil, babamin guvenlik icin yaninda tasimadigi nakitler filan hepsini goturmus.. 43 yas aklimla bakiyorum, birak mucevherleri; babamin o andaki nakit kayibi gercekten bizim en az bir ay ac kalacagimiz miktarmis... helal olsun babama bizi hem de hissettirmeden ac birakmamis.
SImdiki aklimla hala anneme uzulurum yalniz.. babam o yillarin memur maasiyla kirip sarip bir suru taki almis anneme romantik romantik.. 2 parca da dunyada sadece birkac ornegi olan parcalarmis filan... Annemin 2 hafta gizli gizli aglamasini hatirladigimda; calinanlara degil.. anilarinin calinmasina cok uzuldugunu farkederim, hala ciz eder icim; babam 76, annem 68 yasinda, hala birbirlerine sirilsiklam asiklar cunku....
Ayni benim ozume vatanima asik oldugum gibi...
Cok agirima gitti bu hafta yargi suzgecinden gecirilmeden onlarca yuzlerce bebeler oldukten sonra anarsi ve bolunme icin faaliyette bulunan kisilerin prensler ve prensesler gibi karsilanmasi...
Hak, hukuk, bilim, psikolojik segregasyon... hic biri yok...
Direk geldiler yani!!!!
Ayni benim huzurlu saf cocuk hayallerime tecavuz etmek icin evimize giren hirsiz gibi!!!
Bende idrak yollari enfeksiyonu olusmaya basladi saniyorum, ulkemde olanlari anlayamamaya basladim!!!
Cok sinirliyim; bu posta resim falan da koymuycam!!!!
Tuesday, October 20, 2009
Icimizdeki Kurtlar
KIZILDERILIDEN TEK KELIMELIK HAYAT DERSI.
Cherokee kabilesinin yaslilarindan biri hayat, ask ve evlilik uzerine konusurken sunlari soyluyor:
"Icimizde iki kurt var ve bunlarin arasinda da korkunc bir savas.
Kurtlardan biri;
korkuyu
ofkeyi
kiskancligi
pismanligi
acgozlulugu
kibiri
kendine acimayi
kuskunlugu
asagilik duygusunu
yalanlari
ustunluk taslamayi ve
benciligi temsil ediyor.
Digeri ise;
zevki
huzuru
sevgiyi
umudu
paylasmayi
comertligi
dinginligi
alcak gonullulugu
nezaketi
yardimseverliligi
dostlugu
anlayisi
merhameti ve
inanci temsil ediyor."
Genclerden biri "hangi kurt kazanacak?" diye soruyor ve yasli adam kisaca cevap veriyor:
"Beslediginiz..."
Genclerden biri "hangi kurt kazanacak?" diye soruyor ve yasli adam kisaca cevap veriyor:
"Beslediginiz..."
Monday, October 19, 2009
40 yaş öğütleri
82 yaşındaki Betûl Mardin'den Nalân Apa'ya 40 yaş öğütleri
1. Her sabah spor yapacaksın. Günaşırı filan değil evladım. Her sabah.
2. Hep çalışacaksın. Üreteceksin. Beynin meşgul olacak, hep koşturman gereken işler olacak.
3. Günceli takip edeceksin. Haber izle, dergi, kitap, gazete oku. Gündemi yakala. Her konuda kendini “update” et. Yeni çıkan kitapları da bil, yeni açılan lokantaları da, bu sene moda olan renkleri de.
4. Evlilik ise şart değil, kafanı takma. Gerekli de değil. Hatta şöyle söyleyeyim: One problem less! (Bir problem eksik!)
5. Çocuk meselesine gelince... Ha işte, burada akan sular duruyor. Yapabiliyorsan yap. Birini bu kadar çok sevmek, onun sorumluluğunu taşımak sadece onu değil, seni de mutlu eder. Doğurmayacaksan, evlat edin. O zaman da senin çocuğun değişen bir şey yok. Evlat edinmeyeceksen de, manevi çocuğun olsun, birini okut, geleceğini şekillendirmesine yardımcı ol.
6. Günde bir kere et ye. Mutlaka her öğün sebze ve meyve ye. Kusura bakma, ben tatlı severim. Tatlıdan uzak dur diyemeyeceğim!
7. Ölümden sonra yaşamak istiyorsan, günlük tut. O küçük notlar, hem kendi hayatının tanıklığı, hem de yarına kalan bir bilgi kaynağı. Mesele benim babam, hiç üşünmeden 60 sene boyunca her gün Ece Ajanda'sına o gün olanları yazmış. Hâlâ açıp okuyorum ve çok faydalanıyorum.
8. Olumlu olacaksın.
9. Bazı şeyleri kabul edeceksin: Bütün kadınların seni sevmesine imkân yok! Demek ki bazı kadınlara dikkat edeceksin.
10. Erkeklere gelince, aynı anda birkaçını sevmeyeceksin. Ama onların böyle bir yeteneği olduğunu bileceksin!!!
1. Her sabah spor yapacaksın. Günaşırı filan değil evladım. Her sabah.
2. Hep çalışacaksın. Üreteceksin. Beynin meşgul olacak, hep koşturman gereken işler olacak.
3. Günceli takip edeceksin. Haber izle, dergi, kitap, gazete oku. Gündemi yakala. Her konuda kendini “update” et. Yeni çıkan kitapları da bil, yeni açılan lokantaları da, bu sene moda olan renkleri de.
4. Evlilik ise şart değil, kafanı takma. Gerekli de değil. Hatta şöyle söyleyeyim: One problem less! (Bir problem eksik!)
5. Çocuk meselesine gelince... Ha işte, burada akan sular duruyor. Yapabiliyorsan yap. Birini bu kadar çok sevmek, onun sorumluluğunu taşımak sadece onu değil, seni de mutlu eder. Doğurmayacaksan, evlat edin. O zaman da senin çocuğun değişen bir şey yok. Evlat edinmeyeceksen de, manevi çocuğun olsun, birini okut, geleceğini şekillendirmesine yardımcı ol.
6. Günde bir kere et ye. Mutlaka her öğün sebze ve meyve ye. Kusura bakma, ben tatlı severim. Tatlıdan uzak dur diyemeyeceğim!
7. Ölümden sonra yaşamak istiyorsan, günlük tut. O küçük notlar, hem kendi hayatının tanıklığı, hem de yarına kalan bir bilgi kaynağı. Mesele benim babam, hiç üşünmeden 60 sene boyunca her gün Ece Ajanda'sına o gün olanları yazmış. Hâlâ açıp okuyorum ve çok faydalanıyorum.
8. Olumlu olacaksın.
9. Bazı şeyleri kabul edeceksin: Bütün kadınların seni sevmesine imkân yok! Demek ki bazı kadınlara dikkat edeceksin.
10. Erkeklere gelince, aynı anda birkaçını sevmeyeceksin. Ama onların böyle bir yeteneği olduğunu bileceksin!!!
not: ben de kucucuk bir ekleme yapmak istiyorum izninizle;
*Hayatinin her hangi bir doneminde mutlaka bir kedi edin..Kedin olsun en az bir tane omrunun icinde ve izle onu... Inan bana giz dolu o patilerden cok sey ogreneceksin....
Saturday, October 17, 2009
Tuesday, October 13, 2009
Wednesday, October 07, 2009
Saturday, October 03, 2009
Sunday, September 27, 2009
Saturday, September 26, 2009
Caferi de kaybettik :'(
Bir daha hayvan serisi yazmayacagim...
Bir zaman HOROZ serimiz vardi hatirlarsaniz horozu yediler...
Caferi anlattiydim hem de 2 sefer; simdi de
Caferi zehirlediler; hem de sulalecek...
Trajikomik falan degil resmen TRAJEDi bir olay yani!!!
Yazin burada site cevresindeki yapay gollerde bir bulanma ve kirlenme olur.
Belediye ve site bakim ekipleri gerekli miktarda kimyasallari bu sularda kullanarak yosunlanma, koku, mikrop vs uremesini engellerler.
Islem; yine uzmanlarin bilgisi dahilinde olabilseydi bu sefer de sorun cikmayacak; Cafer, hatunlari ve bebeleri (ve hatta civardan da bir kedi) su anda yasiyor olacakti...
Maalesef bu sefer AKLI EVVELin bir tanesi "yoh! yetmez bu az daha gativering zehurden" cumlesini kurmus olmali ki(artik nereliyse ve bu cumle hangi dilde kurulduysa bilemeyecegim); cevre gollerde ve gollerin cevresinde bir tane bile canli birakmadilar yosun temizliyces diye!!!
Olay vuku buldugunda biz Turkiye'deydik Kurabiyemle, cevre komsular fark etmis ordeklerin nasil patir patir devrildiklerini; arabalara atip kosmuslar veterinerlere ama nafile... Basta Cafer olmak uzere cogu olmus ordeklerin; duydugum kadari ile 2 yavruyla 2 hatun kalmis sag; onu da bir komsu evlat edinmis...
Tuh.. ki ne tuh...
bir daha yazmayacagim kanatli dostlarimizla ilgili yazi dizisi...
Bir zaman HOROZ serimiz vardi hatirlarsaniz horozu yediler...
Caferi anlattiydim hem de 2 sefer; simdi de
Caferi zehirlediler; hem de sulalecek...
Trajikomik falan degil resmen TRAJEDi bir olay yani!!!
Yazin burada site cevresindeki yapay gollerde bir bulanma ve kirlenme olur.
Belediye ve site bakim ekipleri gerekli miktarda kimyasallari bu sularda kullanarak yosunlanma, koku, mikrop vs uremesini engellerler.
Islem; yine uzmanlarin bilgisi dahilinde olabilseydi bu sefer de sorun cikmayacak; Cafer, hatunlari ve bebeleri (ve hatta civardan da bir kedi) su anda yasiyor olacakti...
Maalesef bu sefer AKLI EVVELin bir tanesi "yoh! yetmez bu az daha gativering zehurden" cumlesini kurmus olmali ki(artik nereliyse ve bu cumle hangi dilde kurulduysa bilemeyecegim); cevre gollerde ve gollerin cevresinde bir tane bile canli birakmadilar yosun temizliyces diye!!!
Olay vuku buldugunda biz Turkiye'deydik Kurabiyemle, cevre komsular fark etmis ordeklerin nasil patir patir devrildiklerini; arabalara atip kosmuslar veterinerlere ama nafile... Basta Cafer olmak uzere cogu olmus ordeklerin; duydugum kadari ile 2 yavruyla 2 hatun kalmis sag; onu da bir komsu evlat edinmis...
Tuh.. ki ne tuh...
bir daha yazmayacagim kanatli dostlarimizla ilgili yazi dizisi...
Thursday, September 24, 2009
Bir tas corbanin kiymeti...
Ah iste o sihirli tanim ne hos seyler cagristiriyor :
*annesinin kuzusu
*annesinin kucagi
*annesinin sicacik avcunun ici
*annesinin sihirli bir tas corbasi....
kac yasimiza gelirsek gelelim icimizde "anamizin bir tas corbasini" ozleyen o cocuk hep yasayacak.
Bugun is yerinden hafif atesle doktora dogru giderken aklimdan bunlar gecti; hatta doktora da sordum "annenizin bir tas corbasini ozluyor musunuz benim gibi bazen?" diye; aile doktorumuz Dr.Suresh cevap verdi "ozellikle senin halinde oldugumda cok ozluyorum"
"sadece ben degil misim" diye sevinerek eve geldim dinlenmeye...
iste biz buyuyoruz ama buyemiyor icimizdeki cocuk...
kendi dolabimizi acip; bir gece once kendi pisirdigimiz corbadan bir tas icip arkasindan ilaclarimizi iciyoruz uyandigimizda ne ates kaliyor ne bir rahatsizlik ama...
sihir yok ictigimiz o corbada; olmuyor iste olmuyor!!!!
o sihirli "bir tas anamin corbasi"
o var ya o; turlu renklerde; turlu kokularda; limon mu kokuyor annen mi anlayamadigin; ama hep sana kendini iyi hisettiren...
onu ozluyor insan...
*annesinin kuzusu
*annesinin kucagi
*annesinin sicacik avcunun ici
*annesinin sihirli bir tas corbasi....
kac yasimiza gelirsek gelelim icimizde "anamizin bir tas corbasini" ozleyen o cocuk hep yasayacak.
Bugun is yerinden hafif atesle doktora dogru giderken aklimdan bunlar gecti; hatta doktora da sordum "annenizin bir tas corbasini ozluyor musunuz benim gibi bazen?" diye; aile doktorumuz Dr.Suresh cevap verdi "ozellikle senin halinde oldugumda cok ozluyorum"
"sadece ben degil misim" diye sevinerek eve geldim dinlenmeye...
iste biz buyuyoruz ama buyemiyor icimizdeki cocuk...
kendi dolabimizi acip; bir gece once kendi pisirdigimiz corbadan bir tas icip arkasindan ilaclarimizi iciyoruz uyandigimizda ne ates kaliyor ne bir rahatsizlik ama...
sihir yok ictigimiz o corbada; olmuyor iste olmuyor!!!!
o sihirli "bir tas anamin corbasi"
o var ya o; turlu renklerde; turlu kokularda; limon mu kokuyor annen mi anlayamadigin; ama hep sana kendini iyi hisettiren...
onu ozluyor insan...
Monday, September 21, 2009
Saturday, September 19, 2009
Friday, September 18, 2009
Ben hic kendime mektup yazmamistim...
Kurabiyemin okulunda (ve sanirim artik dunyada bir cok okulda uygulaniyordur bu; cocuklara birer birey muamelesi yapildigindan beri) bu yil orta okula basladiklari icin konu ile ilgili kararlarini kisaca hatirlatan bir mektup yazmalari istenmis.
Kime mi?
Kendilerine :-)
Yorumsuz yayinliyorum :
"Sevgili Ben,
Ortaokula hosgeldin kurabiye.Bana yardimci olacak birkac seyden bahsedecegim.Oncelikle okul dolap kilit sifreni hatirlayacagina emin ol.Ve ogretmeninle baris icinde olacagina da emin ol.Odevini yapacagina da emin ol.Okul bitene kadar sadece ileriye bak!! Sadece birkac ay oncesine donersen "ortaokula adim attim" gununu hatirla? Cok eglenceliydi, umarim bu mektubu okudugumda da oyle olur.
Oh hep acele et ki uyari alma.Bir seyi unutmaman lazim o da arkadaslarini akillica secmen.Kotu notlar almamalisin.Baska baska insanlarla git konus arkadaslar yapmak icin.Okul dolabini temiz tut!!!Yoksa derse gec kalirsin.
Herseye ragmen en onemlisi eglen!
Ve yasadigin harika yaz tatilini unutma.
Kurabiyeden
yunus imzasiyla"
hala yorumsuz...
sadece kucuk bir not : bunu kurabiyemin izniyle yayinliyorum; cunku insanlarin kendilerine ait "ozel"leri konusunda kurabiyem konusmaya basladigindan beri cok dikkatliyiz.
Kime mi?
Kendilerine :-)
Yorumsuz yayinliyorum :
"Sevgili Ben,
Ortaokula hosgeldin kurabiye.Bana yardimci olacak birkac seyden bahsedecegim.Oncelikle okul dolap kilit sifreni hatirlayacagina emin ol.Ve ogretmeninle baris icinde olacagina da emin ol.Odevini yapacagina da emin ol.Okul bitene kadar sadece ileriye bak!! Sadece birkac ay oncesine donersen "ortaokula adim attim" gununu hatirla? Cok eglenceliydi, umarim bu mektubu okudugumda da oyle olur.
Oh hep acele et ki uyari alma.Bir seyi unutmaman lazim o da arkadaslarini akillica secmen.Kotu notlar almamalisin.Baska baska insanlarla git konus arkadaslar yapmak icin.Okul dolabini temiz tut!!!Yoksa derse gec kalirsin.
Herseye ragmen en onemlisi eglen!
Ve yasadigin harika yaz tatilini unutma.
Kurabiyeden
yunus imzasiyla"
hala yorumsuz...
sadece kucuk bir not : bunu kurabiyemin izniyle yayinliyorum; cunku insanlarin kendilerine ait "ozel"leri konusunda kurabiyem konusmaya basladigindan beri cok dikkatliyiz.
Saturday, September 12, 2009
Take it for granted!!!
Ilk cumleye "take it for granted"in Turkce anlamini yazarak baslamak istiyordum aslinda ama sanirim ingilizcem veyahut karsiligindaki Turkcem yetmedi.
"Kiymet bilmeyen" mi desem acaba diye dusunurken okudugum bir metinde gordum aslinda ne anlatmaya calistigimi;
aslinda demek istiyormusum ki "Don't take it for granted!" yani; "Hic kimseyi, ve hayatindaki hic bir seyi garanti olarak gorme; bir gun uyandiginda tas toplamakla mesgulken hayatini degistirebilecek bir pirlantayi kacirdigini fark edemeyebilirsin..."
Cogu insanin 5 yas simarikligi hic gecmiyor sanirim...
Belki de "5 yas sendromumuzu" tedavi etmek icin geldik buralara yani karsiliksiz ve sonsuz almaya calisan gudumuzu torpuleyebilmek; icimizdeki surekli ac vahsi ego hayvanini evcillestirebilmek varolmamizin amaci belki de...
Varolmanin amacini didiklemeyecegim ancak bildigim bir sey var ki; ben kendi ego hayvanimi icimdeki sicacik sobanin yaninda uyutup miril miril gidisini oksarken; baskalarinin ego hayvanlari tarafindan saldiriya ugrayip isirilmaktan biktim artik!
Her zaman, her yasimizda yanimizda yamacimizda onlar!
"They take it for granted!"; yani cevresinde olan bitenleri sadece gecen zamanin getirdikleri olarak algilayan ve kendilerine sunulan her seyi "zaten haklari" olarak hisseden ve hatta kendilerinden naif bir mutesekkirlik beklendiginde de alev gibi parlayip "e ne olacakti yani? tabii ki bende olacakti bu!!!" diyen onlar;
sartlar; digerlerinin ihtiyaclari; oncelikler konusunda duyarsiz ve bencil;
kendilerini dunyanin merkezi gibi hisseden...
veyahut bir gunes sanan kendisini bulundugu sistemin ortasinda;
belki de onun icin hepsi bu kadar kizgin... yalniz... mutsuz... huzursuz...
O kadar cok var ki cevremizde onlardan; cepleri pirlantalarla dolu oldugu halde sahip olduklarindan habersiz, paldir kuldur yasayan; aslinda yasamla degil, asla tatmin edilmez EGOlariyla ugrasan; bir degil bin degil yuz binine de sahip olsa dileklerinin mutsuz olan... mutsuzzz...sonsuz huzursuzzzz... sabah uyandiginda bile yorgunnn... umutsuzzz.... sumuk gibi...
Bir de farkli turleri var onlarin "uyanik,hesapci" tabii onlar da mutsuz; ozune bile faydasi olmayan; parmagini kipirdatmadan ihtiyaclarinin karsilanmasina alismis; kurtulusu ve sorumlulugu devamli baskalarinin sirtina yukleyen, ve bu sirada begeni eksikligini surekli dile getirerek sikayetci; her daim vizildayan veya huzursuzluk cikartan... enerji vakumlari...
Daha da sinir bozucu olanlari, iki yuzlu bir neseyle "canimsin!sensin!" deyip sirt sivazlayarak "yardimci olmaya calisani" defalarca suistimal eden ve hemen isi bittiginde de arkasini doner donmez destek gordugu noktayla duygusal da dahil hic bir bag birakmayan ruhunu aldirmis olan... sansarlar...
ve daha saysam yaziyi bitiremeyecegim kadar cok "kiymet bilmeyen" versiyonlari...
varlar...
oradalar...
isiriyorlar!
ve artik ciddi ciddi sinirlerimi bozuyorlar!!!
"Kiymet bilmeyen" mi desem acaba diye dusunurken okudugum bir metinde gordum aslinda ne anlatmaya calistigimi;
aslinda demek istiyormusum ki "Don't take it for granted!" yani; "Hic kimseyi, ve hayatindaki hic bir seyi garanti olarak gorme; bir gun uyandiginda tas toplamakla mesgulken hayatini degistirebilecek bir pirlantayi kacirdigini fark edemeyebilirsin..."
Cogu insanin 5 yas simarikligi hic gecmiyor sanirim...
Belki de "5 yas sendromumuzu" tedavi etmek icin geldik buralara yani karsiliksiz ve sonsuz almaya calisan gudumuzu torpuleyebilmek; icimizdeki surekli ac vahsi ego hayvanini evcillestirebilmek varolmamizin amaci belki de...
Varolmanin amacini didiklemeyecegim ancak bildigim bir sey var ki; ben kendi ego hayvanimi icimdeki sicacik sobanin yaninda uyutup miril miril gidisini oksarken; baskalarinin ego hayvanlari tarafindan saldiriya ugrayip isirilmaktan biktim artik!
Her zaman, her yasimizda yanimizda yamacimizda onlar!
"They take it for granted!"; yani cevresinde olan bitenleri sadece gecen zamanin getirdikleri olarak algilayan ve kendilerine sunulan her seyi "zaten haklari" olarak hisseden ve hatta kendilerinden naif bir mutesekkirlik beklendiginde de alev gibi parlayip "e ne olacakti yani? tabii ki bende olacakti bu!!!" diyen onlar;
sartlar; digerlerinin ihtiyaclari; oncelikler konusunda duyarsiz ve bencil;
kendilerini dunyanin merkezi gibi hisseden...
veyahut bir gunes sanan kendisini bulundugu sistemin ortasinda;
belki de onun icin hepsi bu kadar kizgin... yalniz... mutsuz... huzursuz...
O kadar cok var ki cevremizde onlardan; cepleri pirlantalarla dolu oldugu halde sahip olduklarindan habersiz, paldir kuldur yasayan; aslinda yasamla degil, asla tatmin edilmez EGOlariyla ugrasan; bir degil bin degil yuz binine de sahip olsa dileklerinin mutsuz olan... mutsuzzz...sonsuz huzursuzzzz... sabah uyandiginda bile yorgunnn... umutsuzzz.... sumuk gibi...
Bir de farkli turleri var onlarin "uyanik,hesapci" tabii onlar da mutsuz; ozune bile faydasi olmayan; parmagini kipirdatmadan ihtiyaclarinin karsilanmasina alismis; kurtulusu ve sorumlulugu devamli baskalarinin sirtina yukleyen, ve bu sirada begeni eksikligini surekli dile getirerek sikayetci; her daim vizildayan veya huzursuzluk cikartan... enerji vakumlari...
Daha da sinir bozucu olanlari, iki yuzlu bir neseyle "canimsin!sensin!" deyip sirt sivazlayarak "yardimci olmaya calisani" defalarca suistimal eden ve hemen isi bittiginde de arkasini doner donmez destek gordugu noktayla duygusal da dahil hic bir bag birakmayan ruhunu aldirmis olan... sansarlar...
ve daha saysam yaziyi bitiremeyecegim kadar cok "kiymet bilmeyen" versiyonlari...
varlar...
oradalar...
isiriyorlar!
ve artik ciddi ciddi sinirlerimi bozuyorlar!!!
Wednesday, September 09, 2009
Monday, August 31, 2009
"Anne lutfen bana buyuk muamelesi yap! ben buyudum cunku!"
"Olur biricik kurabiyem yaparim; aklimda bu goruntun hala dun gibi tazeyken..."
".....ve de yuzune baktigim her an hala bunu gordugum halde...
elimden geleni yapmaya calisirim :-P"
Sunday, August 30, 2009
Bir zafer bayrami daha
Kurabiyemle basardigimiz.
Bu bizim zaferimizdi; biz iiiiiillllkkkkkkk okulu bitirmis orta okula gecmistik
:-D
Hayatimizda yeni bir donum noktasiydi bu gun...
"..dik" sasirtmasin, evet beraber ilkokulu bitirmistik kurabiyemle, ben ilkokuldan tekrar mezun olmustum 2009 Haziran ayinda ve yine bugun oraokula tekrar birlikte baslamistik kirintilarimizi doke doke kurabiyemle...
ozellikle erken gittik bugun hem trafige kalmamak icin, hem ortaokulun ilk sabahinin ilk oksijenlerini soluyalim, hem de koridorlar kalabaliklasmadan bol bol resim cekelim diye...
Okulun kokusunu ikimiz de ozlemistik, bir nese bir heyecan icindeydik...
Zaten kurabiyem son 10 gundur "anneeee okul acilsin; beynimi calistiramiyorummmm" diyordu(beyni eskiycek diye korkuyor herhalde :-P)
Erken ayrildim seremoni baslamadan; ayrildi yollarimiz, ilk kez sinif ogretmenine teslim etmedim ben kuzumu, arkadaslari ile bulustugu o an goz attim, pencelerimi uzerinden cektim(:-P) ve ciktim okuldan ise gitmek uzere...
Aksam tabii ki ilk gunun muhasebesi yapildi; gayet hos gecirilmis ilk gunun sonunda ancak biraz endiseyle kurabiye kendisinin sonsuza dek benim kurabiyem olacaginin kontur garantisini aldi benden (buyumek hepimizi urkutmustu hatirlar misiniz?) ve fakat beni en cok etkileyen sey kurabiyemin son soyledigiydi :
"Annemcim biz onemli bir sey konustuktan sonra sen son cumleyi soylerken gozlerinde bir isik parliyor ve ben onu seyretmeyi cok seviyorum biliyor musun?"dedi.
ben bir sey demedim.
diyemedim.
:')
universitelerdeki ilk gunlerinde de boyle sicacik yumucuk sohpet edebilme dilegiyle sana bu yil da basarilar diliyorum benim biricik bonibonlari hemen eriyen kurabiyem :-D
Zafer bayramimiz kutlu olsun
87 yil onceki Agustosun ayni sicaginda; yollarindaki dusmani boga boga; 14 gun boyunca; gunde 20km yuruyerek bu vatani kurtaran gazilerimize, sehitlerimize ve sevgili Ata'miza sonsuz mutesekkir sahip cikmaliyiz bu vatana...
Onlar bizleri tanimadi hic biz umuttuk, kurtulustuk, aydinliktik onlar icin; tek tek hic birimizin adi onemli degildi hic birine...
Biz "gelecek"tik hepsine; bu degerli emaneti gozleri kapali teslim ettikleri parlak gelecek nesildik...
Gururla teslim aldik emaneti; bir bir isimleri onemli olmayan bizden sonra gelecek nesillere teslim etmek icin...
elimizdeyken korumak kollamak gelistirmek icin...
gerektiginde 14 degil 44 gun; 20 degil gunde 40km; yuruyerek degil kosarak belki de...
Gunes gibi parlayacak gelecek nesillerimizin; bizi hic tanimadan bizi koruyan kollayan; bu vatani ve cumhuriyeti bize armagan eden atalarimiza oldugumuz gibi bize minnetkar olmasi icin sahip cikalim emanetimize...
Unutmayalim, bu Vatan bizim !!!
Hepimizin Zafer bayrami kutlu olsun...
Friday, August 28, 2009
Ayara siir ;-)
actim ya gozlerimi bu yeni sabaha
bekliyordu “icim” yasli gozlerle basucumda
sacini oksadim once korkutmadan sabirla
“neyin var” dedim sakince zavalli cocuga
agliyordu ama... icimdeki o zavalli yetim.
once devirdi koca gozlerini kacarcasina
aldim ay parcasi yuzunu avucuma
icini cekti icimi sizlatarak umutsuzca
“olmayacak” dedi “olmayacak nafile bunca caba!”
....saganak yagmur olup bana yagmasini istedim.
“ver dedim elini” oturturken kucagima
“soyle bakalim niye bu goz yaslari acaba?”
uzgun yuzunu kacirirken bakamadi bile bana
dedi “hep iyiyiz ama katlanamiyorum ben zorbaliga”
....oysa ben bu yetime “iyilik kazanir hep” diye ogrettim.
“bak”dedim “uyanamayacaksin hep o mutlu sabaha;
ruzgari seviyorsan katlanacaksin da koca kasirgaya;
yetim degilsin artik dedim ben sana defalarca;
umutlarini kaybedersen bosa gider bunca caba”
....tum bu iyilik telasina onu; aslinda ben ittim.
kulagi kalbimde dogrulttu yasli gozlerini bana:
“yuruyecegim seninle umudumu kesmeden asla;
melodin cikartti beni karanliktan aydinliga.
buyuyene kadar gozyaslarimin kusuruna bakma.
Yolunda yorgunken yilip sakin beni birakma”
dedim “guven bana icimdeki yasam filizim;
yasatacagim seni buyumeyen kucuk sebnemim.”
bekliyordu “icim” yasli gozlerle basucumda
sacini oksadim once korkutmadan sabirla
“neyin var” dedim sakince zavalli cocuga
agliyordu ama... icimdeki o zavalli yetim.
once devirdi koca gozlerini kacarcasina
aldim ay parcasi yuzunu avucuma
icini cekti icimi sizlatarak umutsuzca
“olmayacak” dedi “olmayacak nafile bunca caba!”
....saganak yagmur olup bana yagmasini istedim.
“ver dedim elini” oturturken kucagima
“soyle bakalim niye bu goz yaslari acaba?”
uzgun yuzunu kacirirken bakamadi bile bana
dedi “hep iyiyiz ama katlanamiyorum ben zorbaliga”
....oysa ben bu yetime “iyilik kazanir hep” diye ogrettim.
“bak”dedim “uyanamayacaksin hep o mutlu sabaha;
ruzgari seviyorsan katlanacaksin da koca kasirgaya;
yetim degilsin artik dedim ben sana defalarca;
umutlarini kaybedersen bosa gider bunca caba”
....tum bu iyilik telasina onu; aslinda ben ittim.
kulagi kalbimde dogrulttu yasli gozlerini bana:
“yuruyecegim seninle umudumu kesmeden asla;
melodin cikartti beni karanliktan aydinliga.
buyuyene kadar gozyaslarimin kusuruna bakma.
Yolunda yorgunken yilip sakin beni birakma”
dedim “guven bana icimdeki yasam filizim;
yasatacagim seni buyumeyen kucuk sebnemim.”
Sunday, August 16, 2009
Balans ayari izni
Tatil bitti.
Donduk memleketten.
Ziizzttt bizzzttt... kablolar ariza veriyor.
Balans ayari icin az izin ricasi.
Saygilar :-)
Donduk memleketten.
Ziizzttt bizzzttt... kablolar ariza veriyor.
Balans ayari icin az izin ricasi.
Saygilar :-)
Wednesday, August 05, 2009
Hasta olmeycen gari...
Ben klasik agustosun ilk iki haftasi zamanlamam ile tatildeyim yine.
Yurt disinda yasamaya basladigimizdan beri de "tatil"in asil anlami "memlekete kavusmak" oldu bizim icin, malum...
Kavusmalar, dostluklar, sohpetler... yine tadina doyum olmaz bir sekilde basladi tatil temmuzun son gunlerinde.
Tabii bu arada hayat devam ederken, hayatin getirdigi gercekler ve ihtiyaclar da takiliyor eteklerimize.
Onceden planladigimiz gibi, bugun babamla Aydin'a gittik universite hastanesine, kucuk bir operasyonu vardi; yol boyunca ona Abi'nin "artik sevmeycem gari" sarkisini soyleyip guldurdum sekerimi...
Cok gergindi canim babam benim; hani insan yaslandikca cocuklasir ya; bunun karsilikli sevgilere de karistigini fark ettim bugun...
Sabahin korunde tras da olan babacigimin gerginligi ve heyecanini cocugumu sevdigim sefkat ve yumusaklikla almaya; bir suru gereksiz teferruata da onu korumak adina tampon olmaya calistim; sanirim basardim...
Bu sirada malum; universite hastanesi : devlet dairesi... cok uzucu manzaralarla karsilastim; uzuldum...
O saglik gorevlilerinin hastaciklari, ihtiyarciklari, hic bir seyden anlamadigi icin zaten korkmus koylucukleri nasil itip kaktigini gordukce kan beynime cikti.Babamin "sakin ol" cagrilari esliginde elimden geldigi kadar kendimi tutmaya calistiysam da birkac ufak mudahalem oldu halkimi itip kakan sorumsuz prensipsiz bazi arkadaslara...
En son beni kopartan olay ise operasyon sonrasi patalojiden beser altisar ciktigim merdiven hizima ragmen "yetisemedigim" bilgisayar odasi idi...
Saat 12ye 10 vardi.
Ogle tatili 12de basliyordu ve "tum personel" yemek molasi aliyordu!!!
Bir saglik kurulusunda!
Tum personel!
"Dukkan" kapatir gibi hastane odalarini kapatip toplu yemege gidiyorlardi...
Hastaciklar koridorlarda ve "o sicakta!!!" bir o yana bir bu yana devrilerek beklesiyorlardi bir saat.
Ve hatta bir saat de degil!
Saat 12ye 10 vardi ve beyefendi futursuzca ve hic cekinmeden ogle yemegine onden 10 dakika eklemekte bir sakinca gormemisti! Hic kimse de "hisstt huyooopp hemserimm nereye gidiyonn? daha saat 12 degil" dememisti!!!
"Kapi duvar" sendromunu kisa surede atlatarak kocaman gulumsememi yeniden giyindim ve babacikla canim komsumuz vefali dostumuz Yurdu Abiye "e napces gari; belki de iyi oldu; babacik sabahtan beri ac; sordaki pideciye gidelim bari" diyip o bir saati gecirmek uzere disari dogru seyirttik.
Aslinda bir yandan da iyi oldu, hem babacik beslendi hem de "Naci ile Naciye" ciftiyle tanisma imkani bulduk.
Bol bol resimlerini cektik...
"Naci ile Naciye" seansimiz bilahare gorsel de olmak kaydi ile paylasilacaktir...
Yurt disinda yasamaya basladigimizdan beri de "tatil"in asil anlami "memlekete kavusmak" oldu bizim icin, malum...
Kavusmalar, dostluklar, sohpetler... yine tadina doyum olmaz bir sekilde basladi tatil temmuzun son gunlerinde.
Tabii bu arada hayat devam ederken, hayatin getirdigi gercekler ve ihtiyaclar da takiliyor eteklerimize.
Onceden planladigimiz gibi, bugun babamla Aydin'a gittik universite hastanesine, kucuk bir operasyonu vardi; yol boyunca ona Abi'nin "artik sevmeycem gari" sarkisini soyleyip guldurdum sekerimi...
Cok gergindi canim babam benim; hani insan yaslandikca cocuklasir ya; bunun karsilikli sevgilere de karistigini fark ettim bugun...
Sabahin korunde tras da olan babacigimin gerginligi ve heyecanini cocugumu sevdigim sefkat ve yumusaklikla almaya; bir suru gereksiz teferruata da onu korumak adina tampon olmaya calistim; sanirim basardim...
Bu sirada malum; universite hastanesi : devlet dairesi... cok uzucu manzaralarla karsilastim; uzuldum...
O saglik gorevlilerinin hastaciklari, ihtiyarciklari, hic bir seyden anlamadigi icin zaten korkmus koylucukleri nasil itip kaktigini gordukce kan beynime cikti.Babamin "sakin ol" cagrilari esliginde elimden geldigi kadar kendimi tutmaya calistiysam da birkac ufak mudahalem oldu halkimi itip kakan sorumsuz prensipsiz bazi arkadaslara...
En son beni kopartan olay ise operasyon sonrasi patalojiden beser altisar ciktigim merdiven hizima ragmen "yetisemedigim" bilgisayar odasi idi...
Saat 12ye 10 vardi.
Ogle tatili 12de basliyordu ve "tum personel" yemek molasi aliyordu!!!
Bir saglik kurulusunda!
Tum personel!
"Dukkan" kapatir gibi hastane odalarini kapatip toplu yemege gidiyorlardi...
Hastaciklar koridorlarda ve "o sicakta!!!" bir o yana bir bu yana devrilerek beklesiyorlardi bir saat.
Ve hatta bir saat de degil!
Saat 12ye 10 vardi ve beyefendi futursuzca ve hic cekinmeden ogle yemegine onden 10 dakika eklemekte bir sakinca gormemisti! Hic kimse de "hisstt huyooopp hemserimm nereye gidiyonn? daha saat 12 degil" dememisti!!!
"Kapi duvar" sendromunu kisa surede atlatarak kocaman gulumsememi yeniden giyindim ve babacikla canim komsumuz vefali dostumuz Yurdu Abiye "e napces gari; belki de iyi oldu; babacik sabahtan beri ac; sordaki pideciye gidelim bari" diyip o bir saati gecirmek uzere disari dogru seyirttik.
Aslinda bir yandan da iyi oldu, hem babacik beslendi hem de "Naci ile Naciye" ciftiyle tanisma imkani bulduk.
Bol bol resimlerini cektik...
"Naci ile Naciye" seansimiz bilahare gorsel de olmak kaydi ile paylasilacaktir...
:-D
Saat 13'de babamla Yurdu abimizi otoparka gonderip son islem odasina dogru giderken kendi kendime sakin olmak icin soz verdim; zira hastaciklar koridorlarda yigilmis beklerken ogle tatilini onden 10 dakika uzatmaya karar veren kalpsiz, sorumsuz, gereksiz, sune zararlisi mantik; sonuna da muesseseden bi eklerdi 15-20 dakika daha nasil olsa.
Yanilmadim.
13:20 de yaka kartindan ismini okudugum gorevli beye kagidi verirken bilgisayara girmesi icin; tatli tatli gobegini oksadigini farkettim ve dedim ki "E zor olmali tabii ki Ramazan bey yani birbucuk saattir yiyorsunuz aman dikkat edin bu yanlis beslenme ile bankonun bu tarafinda siz de olmayasiniz en kisa zamanda bir gun..."
Cevap olarak yuzume donukca bakti ve "garrrrkkkkk!" dedi.
Saat 13'de babamla Yurdu abimizi otoparka gonderip son islem odasina dogru giderken kendi kendime sakin olmak icin soz verdim; zira hastaciklar koridorlarda yigilmis beklerken ogle tatilini onden 10 dakika uzatmaya karar veren kalpsiz, sorumsuz, gereksiz, sune zararlisi mantik; sonuna da muesseseden bi eklerdi 15-20 dakika daha nasil olsa.
Yanilmadim.
13:20 de yaka kartindan ismini okudugum gorevli beye kagidi verirken bilgisayara girmesi icin; tatli tatli gobegini oksadigini farkettim ve dedim ki "E zor olmali tabii ki Ramazan bey yani birbucuk saattir yiyorsunuz aman dikkat edin bu yanlis beslenme ile bankonun bu tarafinda siz de olmayasiniz en kisa zamanda bir gun..."
Cevap olarak yuzume donukca bakti ve "garrrrkkkkk!" dedi.
Gazini da cikarttigi icin bilgisayar girisini daha guzel yapmis olmali.
Kuru sogan kokusu bulutcugunu cigerlerimde hissederken tesekkur ettim.
Ciktim.
Kuru sogan kokusu bulutcugunu cigerlerimde hissederken tesekkur ettim.
Ciktim.
Friday, July 31, 2009
Iyi ki dogdum beeeeeen!!!
43uncu yasima adim attigim bu gunde;
paylastikca cogalan,
anlami her gecen gun artan,
cift seritli SEVGi yolunda oldugumu duyumsatan,
her dogan guneste icimi sukran ile dolduran
tap taze bir hayatin icinde oldugumu fark ediyorum yeniden...
ve kendi adimlarimin beni imkansiz hayallerime kavusturacagini da biliyorum...
iyi ki dogdum ben...
paylastikca cogalan,
anlami her gecen gun artan,
cift seritli SEVGi yolunda oldugumu duyumsatan,
her dogan guneste icimi sukran ile dolduran
tap taze bir hayatin icinde oldugumu fark ediyorum yeniden...
ve kendi adimlarimin beni imkansiz hayallerime kavusturacagini da biliyorum...
iyi ki dogdum ben...
Thursday, July 30, 2009
Friday, July 24, 2009
Şiir :o)
cingeneyim ben isinirken colun sicaginda.
ilik ruzgarlar yalar saclarimi koparken bedeninden.
ogrenmis kirpiklerim kisilmayi o firtinada
korusun bebeklerimi diye o tek bir kum tanesinden.
cingeneyim ben uyanirken dogan gunesin kiyisinda
sabahin serinliginde ruyalarimda kayip olmeden.
bu sabahin tazesinde atladigim suyun ortasinda
umurum kalmasin gelecek veyahut gecmisimden.
cingeneyim ben gunun batiminda
atarak gunun yukunu her bir parcasiyla ama uzmeden.
karakalem olurken gun, gecemin son yudumunda
bebeler bile son lokmasini alirdi gorurdum annelerinden.
cingeneyim ben gunun ozel locasinda
son senfoninin son notasina ac hani ki ruhun icinden.
ruhumun aryasinda beklerken aklim son damlada
ve final nefesimi keserdi hep icim hala enduluste rakstayken.
ilik ruzgarlar yalar saclarimi koparken bedeninden.
ogrenmis kirpiklerim kisilmayi o firtinada
korusun bebeklerimi diye o tek bir kum tanesinden.
cingeneyim ben uyanirken dogan gunesin kiyisinda
sabahin serinliginde ruyalarimda kayip olmeden.
bu sabahin tazesinde atladigim suyun ortasinda
umurum kalmasin gelecek veyahut gecmisimden.
cingeneyim ben gunun batiminda
atarak gunun yukunu her bir parcasiyla ama uzmeden.
karakalem olurken gun, gecemin son yudumunda
bebeler bile son lokmasini alirdi gorurdum annelerinden.
cingeneyim ben gunun ozel locasinda
son senfoninin son notasina ac hani ki ruhun icinden.
ruhumun aryasinda beklerken aklim son damlada
ve final nefesimi keserdi hep icim hala enduluste rakstayken.
Thursday, July 23, 2009
Wednesday, July 22, 2009
Oyku(10) ve SON...
.........Kizini koklayip "gunaydin" derken Rengininin kokusunu ozledi yine...
Sabah hastaneye kizi ve ablasiyla birlikte gittiler ve tam zamanında gelmislerdi.
Neslihan henuz ortalarda yoktu, ah sersem kiz yine gecikmisti, az sonra belirecekti koridorun ucundan saclari darmadaginik nefes nefese bir seyler anlatarak...
Doktorun randevu verdigi saatte kapinin onunde ucu de mat bir tespihin taneleri gibi dizilmis beklerlerken, doktor Osman Bey elinde buyuk bir kahve fincanı oldugu halde koridorun ucunda belirdi...
Gulumsuyordu; icine sicacik birseyler akti Altan'in...
Osman Bey basiyla hepsini selamlayarak odasina girdi ve bir kac dakika sonra iceri davet etti onlari da...
“Iste” diyordu , “cok sukur korktugumuz cikmadi”. "Yalniz L5 vertabrada bir kirik var, bakin bizim Sakrum 1 dedigimiz, kuyruk sokumunun en ustteki bolumunun uzerindeki bu Lomber 5 vertabrada bir kirik...
Ama sinirler hic zarar gormemis, biz bir fiksasyon ameliyatiyla bu sorunu cozecegiz.
Bugün neurosururji ve ortopedi servisinden konsultasyon icin gelecekler ve toplanti yapip ameliyatın sekline ve zamanina karar verecegiz.
Rengin Hanım sanirim on gun sonra evinde olacak ama sagligina tamamen kavusmasi aylar surebilir”.
Altan "yahu koca adam olmasam su adami masanin uzerinden ucup opecegim" diye dusunurken yuzundeki kocaman gulumseme ile; o isi Zeynep yapti ve bir tavsan gibi uc hoplama ile masanin arkasindan doktora kavusarak "tesekkur ederim doktor amca; tesekkur ederim... sen annemi geri verdin bana" derken opucuklere bogdu doktoru...
Sevincten kahkahalarla gulmemeye calisan Altan sordu “Peki ne zaman uyandiracaksiniz esimi?” bir an once bu guzel haberi Rengin'le paylasmak icin sabirsizlanirken...
“Ogleden sonra” dedi Osman Bey...
Rengin’in annesi ve babasi da kazayı duymuslar ve merak ve kahir icinde yola cikmislardi.
Her yil oldugu gibi bu yil da bir yurt disi seyahatine cikmislardi ve onlara ancak haber ulastirabilmislerdi; ve su anda kizlarina kavusmaya kosmaktaydilar.
Ne kadar da iyi olmustu, simdi buyuk endiselerle gelen anne baba da iyi haberi alabilecekleri gun ulasacaklardi hastaneye...
Tam bunlari dusunurken Altan'in telefonu caldi Altan ozur dileyip calan telefonla doktorun odasindan cikmadan once...
Koridora ulasir ulasmaz telefonunu acan Altan adeta donmus kalmisti; telefon cok uzak bir gecmisten geliyor gibiydi.
Telefonu buz gibi olan elleriyle tutmuyordu sanki tavandan sallaniyordu o telefon, kulaginda olmamasi gereken bir minik hoparlor gibi...
Sadece dinliyordu bos bakislarla; konusamazken...
Telefonu elinden dusurup sarsila sarsila aglayarak yere coktugunde ise "Ahhhh aptal kiz!!!" diyebildi haykirarak...
"Aptal kiz!!!!"
**************************************************
Bitti :-)
Sabah hastaneye kizi ve ablasiyla birlikte gittiler ve tam zamanında gelmislerdi.
Neslihan henuz ortalarda yoktu, ah sersem kiz yine gecikmisti, az sonra belirecekti koridorun ucundan saclari darmadaginik nefes nefese bir seyler anlatarak...
Doktorun randevu verdigi saatte kapinin onunde ucu de mat bir tespihin taneleri gibi dizilmis beklerlerken, doktor Osman Bey elinde buyuk bir kahve fincanı oldugu halde koridorun ucunda belirdi...
Gulumsuyordu; icine sicacik birseyler akti Altan'in...
Osman Bey basiyla hepsini selamlayarak odasina girdi ve bir kac dakika sonra iceri davet etti onlari da...
“Iste” diyordu , “cok sukur korktugumuz cikmadi”. "Yalniz L5 vertabrada bir kirik var, bakin bizim Sakrum 1 dedigimiz, kuyruk sokumunun en ustteki bolumunun uzerindeki bu Lomber 5 vertabrada bir kirik...
Ama sinirler hic zarar gormemis, biz bir fiksasyon ameliyatiyla bu sorunu cozecegiz.
Bugün neurosururji ve ortopedi servisinden konsultasyon icin gelecekler ve toplanti yapip ameliyatın sekline ve zamanina karar verecegiz.
Rengin Hanım sanirim on gun sonra evinde olacak ama sagligina tamamen kavusmasi aylar surebilir”.
Altan "yahu koca adam olmasam su adami masanin uzerinden ucup opecegim" diye dusunurken yuzundeki kocaman gulumseme ile; o isi Zeynep yapti ve bir tavsan gibi uc hoplama ile masanin arkasindan doktora kavusarak "tesekkur ederim doktor amca; tesekkur ederim... sen annemi geri verdin bana" derken opucuklere bogdu doktoru...
Sevincten kahkahalarla gulmemeye calisan Altan sordu “Peki ne zaman uyandiracaksiniz esimi?” bir an once bu guzel haberi Rengin'le paylasmak icin sabirsizlanirken...
“Ogleden sonra” dedi Osman Bey...
Rengin’in annesi ve babasi da kazayı duymuslar ve merak ve kahir icinde yola cikmislardi.
Her yil oldugu gibi bu yil da bir yurt disi seyahatine cikmislardi ve onlara ancak haber ulastirabilmislerdi; ve su anda kizlarina kavusmaya kosmaktaydilar.
Ne kadar da iyi olmustu, simdi buyuk endiselerle gelen anne baba da iyi haberi alabilecekleri gun ulasacaklardi hastaneye...
Tam bunlari dusunurken Altan'in telefonu caldi Altan ozur dileyip calan telefonla doktorun odasindan cikmadan once...
Koridora ulasir ulasmaz telefonunu acan Altan adeta donmus kalmisti; telefon cok uzak bir gecmisten geliyor gibiydi.
Telefonu buz gibi olan elleriyle tutmuyordu sanki tavandan sallaniyordu o telefon, kulaginda olmamasi gereken bir minik hoparlor gibi...
Sadece dinliyordu bos bakislarla; konusamazken...
Telefonu elinden dusurup sarsila sarsila aglayarak yere coktugunde ise "Ahhhh aptal kiz!!!" diyebildi haykirarak...
"Aptal kiz!!!!"
**************************************************
Bitti :-)
Sunday, July 19, 2009
Şiir :o)
Oyku(9)
Altan “sizinle biraz konusabilir miyiz ?” diyen doktora dondu.
Doktordu evet gelen.
Rengin’in sagligi hakkında bilgi vermek ve bazı konularda onayini almak istemekteydi Altan’in.
Yuzu ne tedirgindi doktorun ne de rahat.
Hayret ederdi zaten Altan hep... Doktorların duyarsız gibi gorunen hallerine.
Aslında O da biliyordu bu saglikcilarin kendini koruma icgudusuydu. Her hastayla olmek veya yasamak olabilecek sey degildi.
Doktor Rengin’in durumun stabil hale geldigini ve yasamsal tehlikenin artik kalmadigini bildiriyordu ama Rengin’ in bedenindeki hasari gorebilmek için MR yapilacagini soyluyordu.
Asil kayginin omurlarin icinden gecen sinirlerin zarar gorup gormedigi oldugu belirtmisti.
Maalesef sinir zedelenmeleri konusunda yapilabilecek hicbir sey yoktu ama simdilik bunlari dusunmek icin erkendi.
Doktor sadece Altan’in her turlu sonuca simdiden hazır olmasini rica etti.
Basta omurgada kirik yok demislerdi ama kirik olabilecegine iliskin bazı bulgular oldugunu ve bu nedenle MR ve Tomografi cekilmesinin zorunlu oldugunu soyluyordu doktor.
Saat 11’de Radyoloji Bolumu'nun MR için ayrılan 13 nolu odasina gitmelerini soyluyordu doktor. Rengin oraya getirilecekti.
Neslihan’ la MR cekilecek bolumun kapisina kadar goturduler Rengin’i. Usuyecekti simdi Rengin iceride gercekten,biliyordu bunu Altan ama caresi de yoktu bunun.
Neslihan kucuk sarsilmalari ile goz yasi dokmekteydi.
Altan “ayaklarini” dedi.... ”ayaklarını iyi ortun, cok usurler onlar cunku...cok usurler.."
MR in icindeydi simdi Rengin...
Buz gibi tupun icinde ve belli periyotlarla kukrereyerek ses cikaran bir makina tariyordu onun vucudunu...
Bir camin onune getirmislerdi Altanla Neslihani gorebilmeleri icin cekimi; ancak MR in her ileri gidisinde Altanin benligi sarsiliyordu.
Rengin ise tamamen bilinc disi kalamadan tum sureci kabusunun bir parcasi olarak algiliyordu...
MR suresinin bitiminde, doktor hastanin sonuclar cikana kadar uyutulacagi bilgisini verdi.
Hic bir hareketle olmasi muhtemel bir durumun daha kotuye gitmesi istenmiyordu.
Bir cirpida aktardi Altan ablasina ve kizina Rengin’in durumunu bu sozleriyle eve donduklerinde...
Neslihan tedirgin, olesiye uzgun ve pismanlikla bakiyordu gozlerine Zeynep’in...
Arkadasi Rengin’in gozleri Zeynep’in gozleriyle kendisine bakiyordu simdi...
"Neden?"diye soruyordu simdi sanki o gozler; simdiye kadar hic sormadigi kadar...
Evet yaptigi seyin elle tutulur bir yani yoktu ama ne olursa olsun duygularini frenleyememişti.
Hele de Altan’ın kendisine disaridan bakildiginda sakinlestirmek icin de olsa hastanede siki sikiya sarilmasi ve saclarini parmaklari arasinda gezdirerek sevmesi butun ruh dunyasini alt ust etmişti.
“Yarin yanagindan gayri her yerde hep beraber” olacaklardi sanki ama bu kez....
Utandi bunları dusunurken.
Basini one egdi ve Zeynep’ in ona bir teyze sicakligi ile sarilmasiyla irkildi sessizce aglamaya baslamadan once...
O Zeynep’ in teyzesi idi...
Sarsiliyordu icinden haykirarak aglarken...Deger miydi hic bir duygunun getirecegi bir guzellik, bir guveni kaybetmeye?
Simdi kendi genlerinden bile utanacak kadar kendisini yaratan her şeyden nefret ediyordu...
Yuzunu gizlemeye calisarak vedalasti.
Yarin o onemli gunde bulusmak uzere...
Altan hic bir sey yemeden yattı. Zeynep’ iyle kucak kucaga. Yarina dinc olmaliydi cunku yarinin onlara neler getirecegini hangi sorumluluklar ve uzuntuler yukleyecegini bilmesine simdiden olanak yoktu.
Kizinin kokusu ve sicakligi ona iyi gelmisti ve sanki cok uzak bir yerlerde kalan bir kokuyu, sicakligi ona anımsatıyor gibiydi.
Sabah uyandiginda dehsetli bir kaybetme korkusu sarmisti ruyalarindan soyunduklari ile...
Kizini koklayip "gunaydin" derken Rengininin kokusunu ozledi yine...
Doktordu evet gelen.
Rengin’in sagligi hakkında bilgi vermek ve bazı konularda onayini almak istemekteydi Altan’in.
Yuzu ne tedirgindi doktorun ne de rahat.
Hayret ederdi zaten Altan hep... Doktorların duyarsız gibi gorunen hallerine.
Aslında O da biliyordu bu saglikcilarin kendini koruma icgudusuydu. Her hastayla olmek veya yasamak olabilecek sey degildi.
Doktor Rengin’in durumun stabil hale geldigini ve yasamsal tehlikenin artik kalmadigini bildiriyordu ama Rengin’ in bedenindeki hasari gorebilmek için MR yapilacagini soyluyordu.
Asil kayginin omurlarin icinden gecen sinirlerin zarar gorup gormedigi oldugu belirtmisti.
Maalesef sinir zedelenmeleri konusunda yapilabilecek hicbir sey yoktu ama simdilik bunlari dusunmek icin erkendi.
Doktor sadece Altan’in her turlu sonuca simdiden hazır olmasini rica etti.
Basta omurgada kirik yok demislerdi ama kirik olabilecegine iliskin bazı bulgular oldugunu ve bu nedenle MR ve Tomografi cekilmesinin zorunlu oldugunu soyluyordu doktor.
Saat 11’de Radyoloji Bolumu'nun MR için ayrılan 13 nolu odasina gitmelerini soyluyordu doktor. Rengin oraya getirilecekti.
Neslihan’ la MR cekilecek bolumun kapisina kadar goturduler Rengin’i. Usuyecekti simdi Rengin iceride gercekten,biliyordu bunu Altan ama caresi de yoktu bunun.
Neslihan kucuk sarsilmalari ile goz yasi dokmekteydi.
Altan “ayaklarini” dedi.... ”ayaklarını iyi ortun, cok usurler onlar cunku...cok usurler.."
MR in icindeydi simdi Rengin...
Buz gibi tupun icinde ve belli periyotlarla kukrereyerek ses cikaran bir makina tariyordu onun vucudunu...
Bir camin onune getirmislerdi Altanla Neslihani gorebilmeleri icin cekimi; ancak MR in her ileri gidisinde Altanin benligi sarsiliyordu.
Rengin ise tamamen bilinc disi kalamadan tum sureci kabusunun bir parcasi olarak algiliyordu...
MR suresinin bitiminde, doktor hastanin sonuclar cikana kadar uyutulacagi bilgisini verdi.
Hic bir hareketle olmasi muhtemel bir durumun daha kotuye gitmesi istenmiyordu.
Bir cirpida aktardi Altan ablasina ve kizina Rengin’in durumunu bu sozleriyle eve donduklerinde...
Neslihan tedirgin, olesiye uzgun ve pismanlikla bakiyordu gozlerine Zeynep’in...
Arkadasi Rengin’in gozleri Zeynep’in gozleriyle kendisine bakiyordu simdi...
"Neden?"diye soruyordu simdi sanki o gozler; simdiye kadar hic sormadigi kadar...
Evet yaptigi seyin elle tutulur bir yani yoktu ama ne olursa olsun duygularini frenleyememişti.
Hele de Altan’ın kendisine disaridan bakildiginda sakinlestirmek icin de olsa hastanede siki sikiya sarilmasi ve saclarini parmaklari arasinda gezdirerek sevmesi butun ruh dunyasini alt ust etmişti.
“Yarin yanagindan gayri her yerde hep beraber” olacaklardi sanki ama bu kez....
Utandi bunları dusunurken.
Basini one egdi ve Zeynep’ in ona bir teyze sicakligi ile sarilmasiyla irkildi sessizce aglamaya baslamadan once...
O Zeynep’ in teyzesi idi...
Sarsiliyordu icinden haykirarak aglarken...Deger miydi hic bir duygunun getirecegi bir guzellik, bir guveni kaybetmeye?
Simdi kendi genlerinden bile utanacak kadar kendisini yaratan her şeyden nefret ediyordu...
Yuzunu gizlemeye calisarak vedalasti.
Yarin o onemli gunde bulusmak uzere...
Altan hic bir sey yemeden yattı. Zeynep’ iyle kucak kucaga. Yarina dinc olmaliydi cunku yarinin onlara neler getirecegini hangi sorumluluklar ve uzuntuler yukleyecegini bilmesine simdiden olanak yoktu.
Kizinin kokusu ve sicakligi ona iyi gelmisti ve sanki cok uzak bir yerlerde kalan bir kokuyu, sicakligi ona anımsatıyor gibiydi.
Sabah uyandiginda dehsetli bir kaybetme korkusu sarmisti ruyalarindan soyunduklari ile...
Kizini koklayip "gunaydin" derken Rengininin kokusunu ozledi yine...
Saturday, July 18, 2009
Thursday, July 16, 2009
Şiir :o)
es ozume ruzgar
al icimi.
isirgan esme yeter ki.
dagitma ruhumu
atma omrumu.
es ozume ruzgar
kesme diyecegimi.
kesme sesimi yeter ki,
savururken onu beni.
es ozume ruzgar
karanlik eseceksen es.
sabahla durul yetti mi?
birak gecede bedenini.
es onume ruzgar
goreyim dagittiklarini
toplamak icin ardindan.
al icimi.
isirgan esme yeter ki.
dagitma ruhumu
atma omrumu.
es ozume ruzgar
kesme diyecegimi.
kesme sesimi yeter ki,
savururken onu beni.
es ozume ruzgar
karanlik eseceksen es.
sabahla durul yetti mi?
birak gecede bedenini.
es onume ruzgar
goreyim dagittiklarini
toplamak icin ardindan.
gunduzun aydinliginda
goreyim toplayacagimi.
onume... onume es yeter ki.